Demirtaş, Kürt Özgürlük mücadelesinde hızla tırmanan genç bir isim. ‘Karşı mahalle’ tanımını o kullandığı için buraya aldım. Yoksa Kürtler bizim mahallenin en bozulmamış yiğit insanları. Demirtaş’ın da birçok eksiklerine rağmen(ki bunlar hepimizde olan doğal eksiklikler), demokrasi mücadelesinde vazgeçilmez bir yeri olduğunu düşünüyorum. Tabi onu, siyasette etkin olmadığı dönemden önce tanımış olmam da, onunla ilgili bazı tespitlerin ne kadar isabetsiz olduğunu daha iyi seçebilme imkânı sunuyor bana. Örneğin Lekolin adlı sitede Alişêr PİRAN takma adıyla yayınlanan yazıda, Demirtaş’ın, bir dışlama politikasıyla ile karşı karşıya olduğunu okuyunca şaşırmadım diyemem.
Adı geçen yazıda, Demirtaş ve çoğu kişinin adı verilmeden, genel olarak Şahin Dönmez ile kıyaslanmaları, tek başına gereksiz ve oldukça isabetsiz bir tespit.
Ayrıca onun için “Selahattin Demirtaş kuşkusuz bir devrimci değildir, hiç bir zaman da olmamıştır.” tespitine ne demeli? Demirtaş, demokrat-tutarlı ve iyi bir insan! Elbetteki komünist birisi değil! Fakat Demirtaş, Kürt Özgürlük Hareketinin demokrasi mücadelesinde vazgeçilmez liderlerinden biridir ve bu hareketin başarıya ulaşmasında ki rolü küçümsenmemelidir. Kürt özgürlük hareketinin bir güce ulaşması, elbetteki A. Öcalan’ın sayesinde olmuştur. Demirtaş’ı bu gücün gölgesi saymak ve ondan biat kültürü gereği mutlak itaat istemek ne kadar yanlışsa, aynı şekilde onu bu gücün dışında tarif edip, ondan bağımsız tavırlar göstermesini beklemek veya onu bu tür tavırlara özendirmekte aynı şekilde sakat bir anlayış. Açıktır ki Kürt Özgürlük hareketi, ülkemizde demokrasi mücadelesi olmadan başarıya ulaşamaz! Bu açıdan Demirtaş gibi kişiliklerin yeri tartışılmazdır. Fakat burada bir diğer sorun da şudur: Düşmanın eline koz verecek sözler ve ya imalar konusunda dikkatli olmak gerekiyor. Bu hem Demirtaş’ı eleştirenler, hem PKK’ya zalimlerin penceresinden bakanlar, hem de Demirtaş’ın kendi konuşmaları için geçerlidir.
Adı geçen yazı; bu açıdan oldukça isabetsiz ve gereksiz bir çıkış yapmış. Yine aynı şekilde Demirtaş’ın şu sözleri de aynı şekilde aynı gereksizliği taşıyor: APO’nun heykelini dikeceğiz açıklamasını yapmış olması ve sonra da özeleştiri yapması aynı gereksizliğin bir ifadesidir. Bu açıdan bunlar, zamanın ruhuna uymayan gereksiz açıklamalardır. Sırf heykel dikmek düşüncesinden vazgeçip, burjuva basına demeç verdi diye onu şu şekilde itham etmek ne kadar doğru sizce: “ama pişmanlık belirtileri göstererek düşmana teslim olma yaklaşımı bakımından tarihe not düşürülmesi gereken önemli bir noktadır.”
PKK NEDİR VE DEMİRTAŞ ONUN NERESİNDEDİR?
Bugüne kadar hem Türk devrimcileri hem de Kürt liderler tarafından dile getirilmemiş olan bazı gerçekleri sizlerle paylaşarak, Kürt Özgürlük Hareketi içinde yasal mücadele yürütenlerin, ne kadar sıkıntı ve zorluklar içinde olduklarına dikkat çekmek istiyorum.
-
PKK, Türkiye devletinin 1915 yılından beri ırkçı devlet aklının, yani yasa dışı Kırmızı Anayasa’da ki Türk-İslam Sentezi’nin uyguladığı, faşist baskı-şiddet-her türlü işkence ve insanlık dışı uygulamaların bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Biz THKP-C, THKO ve TİKKO örgütleri olarak devletin baskı ve şiddetine, haksızlıklarına karşı ayaklanmadık mı? Şehirlerde ve dağlarda gerilla savaşına başlamadık mı? Eğer; Kayseri-Konya-Edirne-Adana-İzmir ve onlarca Şehirdeki cezaevlerinde yatan Türk halkından kişilere, Türklüğe hakaret eden, bok yediren, anne-babasının-karısının yanında işkence eden, kişilikleri ile oynayan, lağıma sokan, Türkçe konuşmayı yasaklayan vb. binlerce hakareti ve işkenceyi uygulayan bir devlet uygulaması olsaydı, Türk gençleri, isyan etmeyecek ve savaşmak için Toroslara çıkmayacak mıydı? Aynı şekilde, sadece Diyarbakır cezaevinde ki yapılanlara bakın ve Kürt gençlerin neden dağlarda olduğunu anlarsınız! Elbetteki PKK’nın ‘bireysel terör taktiklerini’(yani sivil ve ilgisiz hedeflere yapılan her türlü silahlı saldırıyı) bir Marxist olarak benimsemek mümkün değil!
Ama Devlet, Kürt halkı üzerinde ki soykırım politikasına son verip, onlara insan olarak yaklaşıp, doğal ulusal haklarını vererek, genç askerlerimizin ve Kürt gençlerinin ölümlerini durdurabilir. İşte Demirtaş gibi liderlerin, demokrasi mücadelesinde ki yeri bu açıdan tartışılmazdır.
-
Devrim mücadelesinde Latin Amerika deneyi hariç, genel Marxist literatürde askeri mücadele ve örgütlenme, siyasi otoriteye bağlıdır. Hatırlayın İRA, İngiltere Hükümetiyle uzlaşma veya çözüm sürecinde, kendisi doğrudan görüşmelere katılmamış ve bağlı olduğu siyasi örgüt Sinn Fein’in aldığı çözüm kararına uymuştu. Ülkemizde ki ilişkiler ise, kendine özel yürümekte ve siyasi otoriteyi tek başına A. Öcalan yürütmektedir. İşte bu nedenle de sorunlarda ve çözümlerde farklı iradelerin ortaya çıkması kaçınılmaz olmaktadır. Siyasi otoritenin hem tek kişi hem de cezaevinde olması, gelişen mücadelenin ihtiyaçlarına cevap verememektedir. RTE’de bunu çok iyi kullanmaktadır. 12.01 2022 tarihli konuşmasında: “Edirne’deki en büyük hesabı İmralı’dakine verecek" diyerek çelişkileri derinleştirip, çıkar ummaktadır. Bu askeri-siyasi ikilemde ki denklem eğer doğru şekilde ele alınıp uygun bir çözüme kavuşmazsa, Demirtaş veya bir başkası, Öcalan veya Kandil’de ki liderlerle hep benzer sorunlar yaşayacaktır.
Ama görüyoruz ki o, hiç de hakkı olmayan bir şekilde ötekileştiriliyor. Onun Mersin saldırısını eleştirmesini, adı geçen yazısında Alişêr PİRAN şöyle değerlendirmiş:
“…soykırımcı sömürgeci faşist rejime karşı içine girdiği pişmanlık tutumunda samimiyetini göstermeye çalışmaktadır. Yazık!” Hâlbuki bu konuda Demirtaş’a sadece şu vb. şeyler söylenebilirdi: “ zaman açısından bu çıkışın yeri değil, taktik olarak daha dikkatli bir dil kullanmalısın Demirtaş!” vs. gibi!
-
Bugün RTE iktidarı, seçim amaçlı sınır ötesi Kandil zaferi için top yekûn bir savaşa girmiş bulunuyor! İnsan haklarına aykırı ve yasak olan kimyasal ve taktik nükleer silahlar kullanmakta ve binlerce gencin(Türk ve Kürt) ölümüne neden olmaktadır. Seçim amaçlı bu savaşta, uluslararası yasaklar içinde olan kimyasal silahların kullanılmasıyla ilgili HDP ve Demirtaş dışında muhalefetin sesinin çıktığını duydunuz mu? Duyamazsınız! Çünkü bu saldırı, ABD ve NATO desteklidir! Ama buna rağmen. Demirtaş’ın sesi çıkıyorsa bu sese saygı duymalı ve önemsemeliyiz!
-
Terör ve terörist bana göre; devletin suikastlarında, cezaevi uygulamalarında, Emniyet müdürlüklerinde ki sorgularda, halkın yerinden yurdundan edilmesinde, Kürt ve diğer halkların aşağılanması ve yok sayılmasında, muhalif olan herkesin ve devrimcilerin katledilmesinde, Madencilerin ölümünde, yoksullaşmada, sivil hedeflerin şiddete uğraması vb’lerin de aranmalıdır. Dolayısıyla Kürtlerin geleceği, demokrasi mücadelesinin gerçek anlamda tutarlı gelişimiyle çok yakından ilgilidir. Bu açıdan Erdoğan-Bahçeli gibi kaşarlanmış gericilerin, Kürtlere vereceği hiçbir şey yoktur ve olamazda zaten. Bu açıdan, RTE’den veya iktidarından umutlanmaya karşı tavır almak bugünün baş hedefi olmalıdır. Bu yönde, tüm Kürt liderlerden açık ve net mesajlar, tavır alışlar olmadan, iktidarın Kürtler üzerindeki oyununu bozmak imkânsızdır. Bu konuda ‘seni Başkan yaptırmayacağız’ diyerek öncülük yapan Demirtaş, sadece Erdoğan’ın değil, onunla sorunlarının çözüleceğini düşünen tüm Kürtlerinde, öfkesini üzerine çekmiştir. Muhalefetin ve Demirtaş’ın bu konudaki tavrını da ayrı bir yazı konusu yapmalıyız!
‘Karşı mahallenin’ delikanlısını dışlayarak, bindiğimiz dalı kesmemeliyiz!