2014 yılında Soma'da 301 madencinin katledilmesine, Amasra/Bartın eklendi. Madenci katliamları sıradan vakalar halini almıştır.
1941 yılından bu yana maden kazalarında üç bini aşkın madencimiz ölmüş, yüz binden fazlası yaralanmıştır. Türkiye, maden kazaları ölümlerinde dünyada ilk sıralardaki yerini korumaktadır. Dünyanın en büyük kömür üreticilerinden olan Çin'de, 2008 yılında 100 milyon ton başına düşen ölüm sayısı 127 iken (bu sayıyı 2013 yılında 37'ye düşürmüştür), Türkiye'de bu sayı 722'ye çıkmıştır. ABD'de bu sayı 6 iken, Almanya'da 1971 yılından bu yana maden kazasının gerçekleşmemesi örnek alınamamıştır.
İktidar iş cinayetlerini fıtrat ve kader ile açıklayarak, her şeyi Allah'a havale ederek, sorumluluğu üstünden atma çabasındadır. Vurdumduymazlığın çapı çok büyüktür. Kozlu Taşkömürü İşletme Müessesesi Müdürü iken, 2013 yılında gerçekleşen maden kazasında 8 madencinin ölümünden sorumluluktan dolayı ceza alan Kazım Eroğlu, Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) Genel Müdürlüğü'ne atanmıştır. Bu da yetmemiş olacak ki, Zonguldak Karadon’da 17 Mayıs 2010 tarihinde 30 madencinin öldüğü grizu patlamasıyla ilgili yargılamada 6 yıl 4 ay ceza alan Karadon Müessese Müdürü İsmail Güner, Türkiye Taş Kurumu Genel Müdürü Yardımcısı yapılmıştır. Üstüne üstlük, Soma madencilerine tekme atan Başbakanlık Özel Kalem Müdür Yardımcısı Yusuf Yerkel ise, Almanya'ya ticari ataşe olarak atanmıştır.
2019 yılı Sayıştay Raporu'nda Amasra/Bartın'da katliamın yaşandığı TTK kömür işletmesinde neler olacağı yazıldığı halde, önleyici hiçbir tedbir alınmamıştır. Bartın'a 'nezaket ziyareti' için gelen Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı'nın yanında poz verenin Türk-İş Genel Başkanı olması ibret vericidir. Bartın Valisi ile Bartın müftüsü de 'nezaket ziyareti' yapanların arasındadır. Maden ocağında poz verenlerin hiçbiri, 2019 Sayıştay Raporu'ndaki eksikliklerin giderilip giderilmediğini sormadılar. Bu maden ocağının ülkemizin en gelişmiş teknolojisine sahip olduğunu söylediler.
Katliam yerini ziyaret eden Türk-İş Genel Başkanı ile Maden-İş Genel Başkanı da bu katliamın sorumluları arasındadır. Çünkü, varolan eksiklikleri bildikleri halde, giderilmesi noktasında hiçbir çaba göstermemişler. Bartın'da hiçbir eksiklik olmadığını açıklayabilecek kadar işbirlikçi Maden-İş Genel Başkanı, seçimi yeniden kazandığı için sendikadaki odasında köçek oynatabilecek kadar kimliksiz bir sermaye uşağıdır.
Bartın'ın acıları taze iken, Emile Zola'nın 'Germinal' kitabını tekrar okuyup, filmini bir kere daha izledim. Roman, 1860'larda kuzey Fransa'da, maden işçilerinin yaşadığı gerçek bir grev öyküsünü anlatmaktadır. Germinal'de sağlığını yitirmiş yaşlı bir maden işçisi şunu söyler: “İçimde, ölünceye kadar beni ısıtmaya yetecek kömür var.” ⁽**⁾
İshak Alaton, bir işadamı olduğu halde, 15.2.1994 tarihinde Sabah gazetesinde, Germinal filmini eleştirirken,“Zonguldak maden işçisi yüzyıl önceki Fransız maden işçisinden daha kötü şartlarda sömürülüyor,” diye yazmış.
İ.Alaton, acı gerçeği dile getirmek zorunda kalırken, Soma Holding'in sahibi Alp Gürkan, hiçbir utanç duymadan, şu açıklamayı yapmıştır; “TKİ, Soma’da kömürü kendisi çıkarırken tonunu 130-140 dolara mal ediyordu. Biz ihaleye girip, tonunu TKİ’ye rödovans payı dahil 23.80 dolara çıkarma taahhüdü verdik.” Kömür çıkarma maliyetindeki bu düşüşün ağır bedelini 301 madenci ile Amasra/Bartın'daki 41 madencinin aileleri ödemektedir. 'Kader planı' diyenler, bundan sonraki süreçte de ağır bedeller ödeneceğini açıklamaktan çekinmediler.
Böylesi süreçlerde, işçi sınıfının önünde yürümesi gereken sendika başkanlarının gözlerinin maden ocakları kadar karanlık olduğunu gözlemlemek, diğer acılarımızdan biridir.
DİSK Genel Başkanı, Bartın’daki maden faciasına ilişkin yaptığı açıklamada, “DİSK olarak bu katliamın takipçisi olacak, sorumluların hesap vermesi için seferber olacağız.” dedi. Pratiğe yansıtılmadığı sürece, bu tür açıklamaların hiçbir yaptırım gücü yoktur. Sınıf sendikacılığı siyasal bakıştan yoksun bırakılarak ekonomizmin batağına sokulmamalıdır. Sınıf sendikaları işçi sınıfının gücünü harekete geçirmeyi hedeflemelidir.
15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi'ni örgütleyen DİSK'in Genel Başkanı Kemal Türkler, Maden-İş Sendikası deneyimlerine sahiptir.
Zonguldak maden işçilerinin 4 Ocak 1991 tarihli Ankara yürüyüşü gururla anılmaktadır. 48 bin işçinin tamamının katıldığı grev, en büyük işçi hareketlerinden biridir. Madenci aileleri de eklenince yüz bini aşkın insan Ankara yürüyüşüne katıldı. Bu yürüyüşe Türk-İş Genel Başkanı Şevket Yılmaz'ın karşı çıkması, sarı sendikaların işbirlikçiliğinin boyutunu göstermiştir.
1970'li yıllarda, Yeraltı Maden-İş'in Yeni Çeltek'te başlattığı grev ve direniş Divriği, Bigadiç, Cizre, Murgul ve Aşkale’ye kadar yayılmıştı. O direnişlerde talepleri kabul edilmeyenler pes etmeyip, üretime devam ederek madenleri sahiplenmişlerdi. 12 Eylül faşist cuntası işbaşına gelir gelmez, Yeraltı Maden-İş Sendikası yöneticileri ile işçilerini gözaltına aldırıp işkencelerden geçirerek tutuklamışlardır. 12 Eylül cuntacıları, “Şimdi gülme sırası bizde” diyerek kendilerini alkışlayan Halit Narinlerin programlarını yerine getirmişlerdir.
Egemen sınıflar ezilen sınıflara karşı mücadelede şiddete, silaha başvurmaktan vazgeçmezler. Fransa'da madencilere ateş açarak direnişi bastırmaya çalışanların yolundan gidenler, 1965 yılı Mart ayında Kozlu’da büyük bir direniş patlak verdiğinde, kolluk kuvvetlerine ateş açtırarak iki işçiyi katletmişlerdir.
Yeraltında karanlığı kazanlar, içlerinde, onları ölünceye kadar ısıtmaya yetecek kömür tozlarıyla dolu olsalar bile, güneşi görebilme arzusuyla dolu olduklarını, örgütlülükleri ve direnişleri ile kayda geçirmişlerdir. Maden kazalarını unutturma politikaları teşhir edilirken, Soma direnişi sırasında kendilerine karşı abluka uygulayıp tehditler yağdıran albaya karşı Enerji-Sen Kurucu Genel Başkanı Kamil Kartal'ın sözleri yol göstermektedir:
"Yerin yedi kat altında alın teriyle yaşamını devam ettirmek durumunda kalıp; kör edilenlerden, sakat bırakılanlardan, ciğerleri çürütülenlerden değil, bunları yapanlardan hesap sorsun devlet gücü yetiyorsa! Bir tane kıçı kırık patrondan hesap sormayı beceremeyen devlet, gücünü bizde sınayacak. Öyle mi Alay Komutanı! Burdayız biz. Şimdi bize güç göstereceksiniz ha! ve biz bu güçten korkacağız öyle mi? Vallahi de korkmuyoruz, Billahi de korkmuyoruz sizden!”
⁽*⁾ Patlamada yaşamını yitiren Yasin Çelik'in, 5 Şubat 2021'de sosyal medya hesabındaki paylaşımı.
⁽**⁾ Germinal, E.Zola, Oda Yay.1.basım, Kasım 1984, s.16.