"Anayasa oylamasından birkaç gün önce, Devrimci Sol militanları "Faşist cuntanın anayasasına hayır" kampanyasının son eyleminde 3 Kasım 1982 tarihinde soğuk bir kış gününün sabahında Türkiye’nin Köln Konsolosluğu’nu cuntacıların anladığı dilden basarak "NATO demokrasisine hayır" diye haykırdı".
Sevgili avukatım Bonni (Hanswerner Odendahl) geçenlerde ilginç bir e-posta gönderdi. 'Geçenlerde' dediğim epey zaman oluyor ama yazmaya pek vakit bulamamıştım. İlginçliği şundan kaynaklanıyor: Köln Eyalet Mahkemesi eski başkanlarından hakim Ernst Liptow 94 yaşında hayatını kaybetmiş!
Ne diyelim ki...
80’li yılların başlarında Köln 4. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı olarak karşısında yargılanma onuruna erişmiş Devrimci Solcu militanlardan biri olarak, ölümüne çok üzüldüğümü söyleyemeyeceğim. Bilemiyorum, diğer arkadaşlarım bu konuda neler düşünürler? Sanırım tahmin etmek pek zor değil...
O dönemi kısaca hatırlatmakta fayda var... 12 Eylül 1980’de askeri faşist cunta kara bir bulut gibi Türkiye halklarının üstüne çökmüştü. Her türlü sol, sosyalist ve demokratik muhalefet, korkunç bir baskı ile sindirilerek ezilmeye çalışılmış, kısmi de olsa bunda başarılı olmuşlardı. Baskı, işkence, kayıplar, katliamlar ve idamların ardı arkası gelmiyordu. Yüz binlerce insan gözaltına alınmış, tutuklanmıştı. Türkiye adeta açık bir halklar hapishanesine dönüşmüştü.
O günkü koşullarda yurt dışında, özellikle Almanya’da, muhalif güçler örgütlü mücadeleyi olabildiği ölçüde geniş kitlesel boyutlarda yürütüyorlardı. Bu doğrultuda askeri cunta, kitleler üzerindeki baskı ve terörünü "sivil" idareye geçme aşamasında meşrulaştırabilmek için yeni bir anayasa hazırlama çalışmalarına girişerek, 6 Kasım 1982’de referandum yoluyla hazırladıkları anayasayı Türkiye halklarına dayattılar. Sevgili anayasa hukukçusu hocam Prof. Server Tanilli’nin tabiriyle "kışla talimatnamesi" olan bu anayasaya "hayır" demek de yasaklanmıştı! Para ve hapis cezası gibi müeyyidelerle hayır demenin önüne geçiliyordu. Yani yapılanlar siyasal literatürdeki tabiriyle bir nevi "plebisit" idi! Dolayısıyla cunta, hazırlamış olduğu anayasayı Türkiye halklarına dikte ettirerek onaylatarak, yüksek bir oy çokluğuyla (%91,37 oy oranı ile) kabul ettirmişti.
1982 Anayasası’nın ne kadar "demokratik" olduğunu ayrı bir yazı ve araştırma konusu olarak başka bir zamana bırakalım. Anayasa oylamasından birkaç gün önce, Devrimci Sol militanları "Faşist cuntanın anayasasına hayır" kampanyasının son eyleminde 3 Kasım 1982 tarihinde soğuk bir kış gününün sabahında Türkiye’nin Köln Konsolosluğu’nu cuntacıların anladığı dilden basarak "NATO demokrasisine hayır" diye haykırdı. İşgal sırasında içerisi karakol gibi olan konsolosluğu ele geçirebilmek için silah kullanmak zorunda kaldık. 17-18 saat binayı işgal ederek ve içerideki personeli rehin alarak siyasi propaganda yaptık. Cunta anayasasının ne kadar "demokratik" olduğu aldatmacasını teşhir etmeye çalıştık ve bunda da başarılı olduk. Eylemimiz amacına ulaşınca da işgale son vererek tutuklandık.
Yaklaşık 1,5 sene sonra da Yargıç Liptow’un başını çektiği Köln 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nin huzurunda yargılandık. Bu arada Liptow’un has adamı tercüman Prof. Götz’ü de anmadan geçmeyelim. Mahkeme yoğun protestolarla başladı. Prof. Götz, uzman tercüman edasıyla bozuk ve kırık Türkçesiyle Liptow’un ne kadar "demokrat" bir kişiliğe sahip olduğunu, sırası gelince bize söz hakkı vereceğini belirterek sakin olmamızı istedi.
Bizler oldukça kötü tecrit koşullarında, birbirimizden ve diğer mahkumlardan yalıtılmış bir şekilde hücrelerde yaşıyorduk. Mahkemede sükunetimizi sloganlarla besleyerek, Türkiye ve Almanya nezdindeki sıcak iş birliği ve uyumu teşhir ederek mahkeme salonunu bizim değil, cuntacıların yargılandığı bir mekan haline dönüştürmeyi sanırım bir biçimde başarabilmiştik. Mahkeme süreci kamuoyunda geniş yankı uyandırmıştı. Televizyon kanalları, ilk haber olarak duruşmalarımızı yansıtıyorlardı. Hakim Liptow'un anti-demokratik kararlarını protesto etmek için kendisine kanlı bir domuz kafası, postayla gönderilmek suretiyle özel olarak iletilmişti. Sanırım böyle bir uygulama Almanya tarihinde bir ilkti. Bunun dışında Liptow, 1973'teki meşhur Ford direnişinde grev yapan işçileri yargılayan mahkeme heyetinde görev yaparak, grevci işçilere ceza yağdıran heyetin de içinde bulunmuştu. Dolayısıyla Yargıç Liptow'u pek "rahmetle" anmıyoruz.