Birinci Çözüm süreci, ABD tarafından organize edilen stratejik bir proje olup sadece PKK’nın tasfiyesini amaçlamıştı. İkinci Çözüm süreci ise daha karmaşık ve çok amaçlı gözüküyor.
Birinci Çözüm Sürecinin Kürd ulusunu eğitmesi gerektiğini düşünüyorum. Fakat durum hiçte öyle değil. En önemli ders: Tekçi Üniter Devletin siyasal belgesi olan Kırmızı Anayasa değişmeden ülkemizde Kürd sorunu çözülemez. Sonuçta sadece Kürdler istismar edilir ve istismara karşı çıktıklarında da bölücü olarak damgalanır ve ezilirler. Peki, Kırmızı Anayasanın değiştiğine yani Kürd halkının ulusal haklarının verileceğine dair bir çalışma var mı? Elbette ki yok. O zaman hangi çözümden bahsediyorsunuz?
Dolayısıyla ikinci çözüm sürecinin esas olarak şu yollardan gideceğini düşünebiliriz:
Kürd halkının yaşadığı tarihi süreç elbette ki bir uluslaşma çabasıdır. Ne var ki tüm ulusal mücadeleler, bulunduğumuz çağda, komünistlerin ağır yenilgi ve hatalarından dolayı tamamıyla emperyalistlerin kontrolünde gelişmektedir(G. Afrika, bu konuda en son çarpıcı bir örnektir). Özetle Kürd ulusal mücadelesi, Batı’nın ve Rusya’nın yönlendirmesi ve içlerindeki ayrık otların çokluğu nedeniyle anti demokratik bir sürecin yani bataklığın içinde bulunuyor. Ülkemizdeki Kürd hareketinin demokratik içeriği ise şu şekilde tarif edilebilir; yokuş aşağı inen bir yolun kimi zaman bayır tırmanması gibi yukarıya giden kısa bir yoldur. ABD dâhil tüm emperyalistlerle mücadeleye girmedikleri müddetçe( ki bu yönde ciddi hiçbir umut yok) bu yol yani Kürd ulusal mücadelesi, bazı yerlerde yukarıya çıkan ama hep aşağı giden bir rota izlemek zorunda kalacaktır.
Birinci Çözüm süreci, ABD tarafından organize edilen stratejik bir proje olup sadece PKK’nın tasfiyesini amaçlamıştı. İkinci Çözüm süreci ise daha karmaşık ve çok amaçlı gözüküyor: 1-) RTE’nin tekrar seçime katılmasını sağlayacak adımın bir parçası olarak ve de 2-) Anayasanın ‘değiştirilemez ve değiştirilmesi dahi teklif edilemez ilk 4 maddesinin’ tartışmaya açarak(ki Meclis Başkanı ve Hüda-Par başkanının açıklamaları bu yönde) Kürd’lere umut verip onları sürece katabilmek. Bunlar ülke içi düzenlemenin adımları olarak okunmalıdır. Ve bunları şu adımın takip etmesi kesin olmasa da mümkün: 3-) Anayasanın sadece 3. Maddesinde kısmi bir düzenlemeyi CHP’yi de ikna ederek atmak. Ki Kürdlere anayasal kırıntı vermeyi amaçlayan bu düzenlemenin gerçekleşmesi oldukça sorunlu. Fakat işin içinde MHP’nin olması, bu sürecin hem kolay yönetilmesi, hem de Kürdlerin ağzına bir parmak bal çalınacağı anlamına gelmektedir. Yani demokratik ciddi bir açılım yerine Kürd siyasetinin önemsediği bazı iyileştirmeleri yapmak amaçlanmış olabilir. Fakat bu durumda bu adım, ABD tarafından yönetilen daha büyük bir projenin parçası olarak okunmalıdır. Bu adım da bölgesel düzenlemenin kendisi olacaktır. Netanyahu ve ABD’lilerin bu yöndeki açıklama ve niyetlerini bu çerçeve de değerlendirebiliriz.
KÜRDLERİN AĞZINA BİR PARMAK BAL
Öyleyse egemen sınıflar adına taktik veya stratejik düzeyde gelişme potansiyeli olan bu süreç nasıl organize edilecek dersiniz? Çünkü DEM parti yöneticileri çok yerinde ve doğru tespitler yapıyorlar: ‘içerdeki rehineleri bırakın, demokratik adımlar atın önce. Vs.’. Hükümet sözcüleri ise baştan bu tür önerilere karşı olduklarını açıkladılar. Bu da DEM yöneticilerinin ciddiye alınmadığının bir göstergesidir. Sürece Kandil de dâhil edilmediğine göre, demek ki iktidarın dayandığı bir güç bulunmaktadır. Bu güç açıktır ki Abdullah Öcalan’dır. Bu da bizi, iktidarın Öcalan ile önceden konuştuğu sonucuna götürmektedir. Herkesin iyi bir oyun kurucusu olduğunu düşündüğü RTE’nin, durup dururken bu süreci başlattığını düşünmek aptallık olsa gerek!
Mevcut Cumhur İttifakı, demokratik adımları atacak bir yapıda olmadığına ve bu yönde koşullar da bulunmadığına göre, Kürd sorunu hangi araçlar ile çözülecek dersiniz? Belli ki Kürd halkının yaşamını doğrudan ilgilendirmeyen fakat parlak çözümler dayatılacak gibi gözükmektedir. Örneğin ülkede Kürdçe yayın yapan TV kanalı var, Kürdçe özel kurslar verilebilmektedir, Kürdlerin Parti kurmaları ve parlamento da temsilleri kabul edilmektedir vs. Peki, bu haklara rağmen Kürdlere aşağılama, ötekileştirme ve baskı durdu mu? Kürdler, bu içeriği olmayan adımlar sonucu aşağılama, ötekileştirme ve baskılardan kurtuldular mı? Ne gezer? Demek ki Kürd sorunu böylesi geçici tedbirlerle çözülemiyor. Aksine sorunlar daha da derinleşiyor ve tam bir çözümsüzlüğe gidiyor. Hâlbuki atılması gereken adım: Kürd halkının ulus olduğu gerçeğini kabul edip, onların ‘kendi kaderlerini kendilerinin tayin edeceği bir hakkı’ onlara tanımak veya DEM partinin dillendirdiği hakları yasallaştırıp kabul etmek gerekmektedir. Peki, bu iktidar bunları yapabilir mi? Elbette ki imkânsız! Çünkü Kırmızı Anayasa kalkmadıkça Kürd sorununun çözümünü hayal etmek tam bir aptallık! O zaman neyin çözümü amaçlanıyor:
1- Erdoğan’ın başkanlığının yolunu temizlemek,
2- *A. Öcalan’a kısmi özgürlük tanımak gibi yapay çözümler üretmek.
Bu yola, Kürd Hareketi girer mi? Elbette ki bunu önceden tam olarak tahmin edemeyiz. Çünkü Kürd ulusal mücadelesinin tüm bölümlerinde biat kültürü ve de farklı örgütlenme hiyerarşisi mevcut. Her ne kadar Selahaddin Demirtaş bu denklemi düzelmek için önemli adımlar atmış ve ‘Seni Başkan yaptırmayacağız’ sürecini Öcalan’a rağmen sürdürmüş ise de hem başarılı olamamış hem de bunun bedelini ağır bir şekilde ödemiştir.
Kürdler içinde elbette ki Selahaddin’ler tükenmez! Açıktır ki; yeni Demirtaş’ların önderliğinde Kürd halkı, ulusal bilincini, sosyal ve sınıf bilinç ile tamamlayarak ancak emperyalist ve gerici-ırkçı bataklıktan kurtulabilir. Şimdilik tek umut; Kürd halkı yaşadığı acıları damıtarak kurgulanan bu çıkmaz yola girmemesidir.
*Öcalan’ın bu konuda ki fikrinin veya kararının ne olduğu bilinmemektedir.