"Esad’ın yıkılmasında başrolü oynayan askeri güç HTŞ olmasına rağmen, CIA ve MOSSAD’ın kesin denetimindeki bu örgüt yakında göreceğimiz gibi ya IŞİD gibi operasyonlara uğrayacak ya da tümüyle kişiliksiz ve dönüştürülmüş bir örgüt haline gelecektir."

Suriye’de iktidarı, HTŞ gibi her hangi Şeriatçı bir grup almış değildir. Bu sadece işin görünen bir yansımasıdır.

Karşı devrim, ABD ve İsrail’in başını çektiği ARAP BAHARI’NIN gecikmiş olan operasyonun bir sonucu olarak onlar tarafından gerçekleştirilmiştir.

Yani iktidar; bu iki emperyalist ve faşist gücün zamanlamasının ve koordinasyonun kusursuz uygulamasının bir sonucu olarak onların eline düşmüştür.

Karşı devrim bir kere daha göstermiştir ki; Diktatörlerin bir geleceği yoktur. Ya ezilenlerin devrimiyle (Rusya’da olduğu gibi) ya da emperyalistlerin karşı devrimiyle (Irak’ta olduğu gibi) yok olup gitmektedirler.

Esad’ın diktatörlüğünü bilince çıkartamayanlara sadece şu iki örneği vermem yeterlidir sanırım:

1- Esad’ın en çok ihtiyacı olduğu bu süreçte onu desteleyen militan herhangi bir halk hareketi olmuş mudur? Olmadığı açık! Olsa zaten iç savaş çıkardı.

2- Ayakta sadece ve sadece Rusya ve İran desteğiyle durabilen rejimin temsilcileri, bu desteğin gelmeyeceğinden emin olunca ABD ile görüşmelere başlayıp anında Esad’ı satmışlardır.

Esad’ın Başbakanının açıklamalarına ve HTŞ’nin: “devlet kurumlarına yaklaşılmayacak ve Başbakanın yardımıyla iktidar devralınacak” türünden açıklamalarına da bakabilirler.

Esad’ın yıkılmasında başrolü oynayan askeri güç HTŞ olmasına rağmen, CIA ve MOSSAD’ın kesin denetimindeki (güya terörist) bu örgüt yakında göreceğimiz gibi ya IŞİD gibi operasyonlara uğrayacak ya da tümüyle kişiliksiz ve dönüştürülmüş bir örgüt haline gelecektir. ABD bu ikili oyunu El Kaide, IŞİD vb. tüm gerici örgütleri besleyip yaratarak yıllarca hayata geçirdiğini hatırlayalım.

HTŞ’de bu oyunun son versiyonudur. Dolayısıyla Erdoğan’ın HTŞ’nin üzerinde kesin bir denetimi olmadığı için bu karşı devrim oyununda ona biçilen rol şimdilik karakter oyuncu biçimindedir. Hatta bu karşı devrim, onun asla istemediği Kürd Özerk yönetimine imkân tanıdığında da ‘nasıl oyuna geldim’ diyerek hayıflanacağı kesindir. Bu karşı devrimde onun rolü ikincil olup, giderek de figüran olacağı noktaya doğru evrilmektedir. Fakat şimdilik tüm enerjisini, emrindeki Suriye Milli Ordusunun Şam Yönetimine gelmesi ve de Kürdlerin olası resmi Özerk yönetimine gelmemeleri için harcamakta olacağını öngörebiliriz.  

Rusya ve İran’a gelince;

Suriye karşı devriminde başrolü oynayan iki faktörün belirleyici olduğunu görüyoruz.

Birincisi Trump’ın idareyi eline almadan operasyonların başlatılması gerektiği sonucuna varan emperyalist Şirketler Oligarşisinin aldığı bir karar olması. Trump’ın güvenilmez olduğu da yandaşları tarafından böylece açıkça ortaya konmuştur.

İkincisini de Rusya ve İran’ın durumu olarak ifade edebiliriz.

Bu durumu da iki biçimde ele almamız gerekiyor:

1- Esad ile İran mollaları ve Putin arasındaki ciddi kırılma ve sorunların varlığıdır(bunun için bir önceki yazıya bakabilirsiniz).

2- daha da önemlisi Rusya ve İran’ın kendi sorunlarının kendi can dertlerine düşecek şekilde artmış olması gösterilebilir ( Hizbullah’ın Lübnan’a çakılıp kalması, Irak Yönetiminin ABD baskısıyla Suriye’ye destek göndermeye karşı çıkması, İran’ın iç sorunları, Ukrayna savaşı vb.).

Ayrıca bu karşı devrim de Rusya’nın da onlarla uzlaştığını görüyoruz. Rus üslerinin olduğu Bölgeyi Cihatçıların sanki böyle bir yer yokmuş gibi teğet geçmeleri de bunu gösteriyor.   

Suriye iktidarının bu iki ülkenin desteğiyle ayakta duran payanda bir monarşi olduğunu bu karşı devrim açıkça göstermiştir.      

Kürd ulusuna gelince;

Bu karşı devrim; Kürdlere kesin olmamakla birlikte, Özerk bir yönetimin yani Suriye Karşı devriminde iktidar ortaklığının yolunu açmıştır. Tüm şovenist-ırkçı ve faşist güçlerin itirazlarına, bağırıp çağırma ve tepinmelerine rağmen bu yol açılmıştır. Bu aslında ABD’nin arka planda da İngiltere’nin olduğu ve Kürd ulusunun Türkiye ve Suriye’de uğradığı insanlık dışı uygulamalarının istismarını ve bu mağduriyetin kullanılmasını içeren özel bir planıdır. Bunun adı Tekçi Üniter Devlete karşı Çoklu Üniter Devlet projesidir. İngiltere ülkesinde bunu uyguluyor ve bunun teorisyenidir. ABD’de bir uygulayıcı olarak; IŞİD balonunu yaratarak bu tuzağa Türkiye ve Suriye’de ki Kürd halkını, uygulanan faşist uygulamalar nedeniyle kolayca düşürmüş bulunuyor.

Liderleri dâhil bu tuzağa hep birlikte ilerleyen Kürd ulusu, haklı olarak bize şu soruyu soruyor: ‘ Biz Türkiye’de her gün aşağılanıyoruz, her gün onurumuzla oynanıyor, bırakın dilimizi ve kültürümüzü kullanmayı her dakika insanlarımız ya hapse atılıyor ya işkence görüyor ya da öldürülüyor. Gelecekte de bir umut gözükmüyor ve hep bizimle oynanıyor. Hâlbuki biz bu ülkenin kurtuluşuna katılmış bir halkız. Şimdi de ABD bize en azından Suriye’de özerk de olsa kendi kendimizi yöneteceğimiz, dilimizi kullanıp kültürümüzü geliştireceğimiz bir yönetim vadediyor. Peki, siz bu durum da ne yapardınız?’ Evet, sorun bu ve biz devrimciler bu konuda onların bu kararına karşı bir alternatif sunamadığımız için ahkâm kesemeyiz. Sadece Kürd ulusal mücadelesinin gerçekte özgür ve bağımsız olmasını isteyenler olarak uyarı görevimizi yerine getirmek durumundayız:

-        Ulusların kendi kaderlerini kendilerinin belirleyeceği haklarınızı hiçbir zaman unutmayalım deriz!

-        Bağımsız olamayacağınız bu süreçte( çünkü salt kendi gücünüzle ilerlemiyorsunuz) sizi de halkların haklı ve demokratik haklarını savunmalarına ve devrimci kalkışmalarına karşı İsrail gibi bir vurucu güç olmaya zorlayacaklardır. İşte esas olarak buna karşı göstereceğiniz tavır sizlerin nerede durduğunuzu bize gösterecektir.

-        Bir şeyi daha hatırlatmak isteriz ki bugün ABD ve Müttefikleri güçlü gözükebilir, ne var ki sömürü ve baskılar devam ettiği ve Marxist sorunlar çözüldüğü oranda ezilen ve sömürülenlerin mücadelesi gelişecek ve sizin savaşçı, insani ve vicdanlı yüreklerinizle buluşmak için kapınızı çalacaklardır. Buna da hazır olun!

SON SÖZ OLARAK  

Emperyalist güçler, devrimci ve komünist güçlerin toparlanmaması ve bir güç olmaması için ellerinden geleni yapıyor ve ezilen halkları ve ulusları yönlendirerek ve de değişik taktikler kullanarak ve bel altı vuruşlar yaparak ilerlemektedirler. Biz devrimcilere düşen görev ise mağdur olan Diktaları bir bütün olarak savunmak değildir. Elbette onların emperyalistlerle olan çelişkilerinden dolayı onlara taktik destekler sunabiliriz. Fakat bu bizim onları desteklememiz anlamına gelmez! Tıpkı düşmanımız da olsa zayıf birinin güçlü biri tarafından insafsızca ve hunharca dövülmesine karşı çıkacağımız gibi! Yani öncelikle düşmanlarımızı doğru tespit etmeli ve onlar eğer vahşi ve acımasız diğer düşmanlarımız tarafından eziliyor ve yok edilmeye çalışılıyor olurlarsa da onları elbette ki sadece ve sadece bu nedenle ve bu süre için desteklemeliyiz. Yoksa bu diktaları destekleyen tavırlardan ve at ile it izinin karışacağı tespitlerden emekçiler değil zalimler karlı çıkacaklardır.