"Suriye, Batılı emperyalistlerin boğazına takılıp kalan bir kemik ve onu çıkarmaya çalışıyorlar. Bu nedenle son on yıldır emperyalistler ağız tadıyla yeni “Baharlar” organize edemiyorlar."

Bu cihatçı saldırılar, aslında Arap Baharı adı verilen Büyük Orta Doğu Projesi'nin hala tamamlanmadığını bize anlatıyor. Suriye, Batılı emperyalistlerin boğazına takılıp kalan bir kemik ve onu çıkarmaya çalışıyorlar. Bu nedenle son on yıldır emperyalistler ağız tadıyla yeni “Baharlar” organize edemiyorlar. Bu nedenle; İsrail ve cihatçılar vasıtasıyla bölgede ki halklardan intikam alırcasına yeni oyunlar kuruluyor. Bakalım!

Öncelikle bölgedeki aktörleri ve figüranları tanıyalım:

1-   HTŞ (Tahrir el-Şam), Suriye’yi, ABD-İsrail, Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan’ın desteğiyle El-Kaide’nin İslami bir emirliği haline getirmek isteyen ve CİA ve MOSSAD tarafından yönetilen şeriatçı bir örgüt.

2-   Suriye Kurtuluş Hükümeti ve onun ordusu. ABD’nin parasal desteğiyle Türkiye tarafından oluşturulan yapay bir oluşum. Ordu’da ki birlikler hemen hemen dünyanın her yerinden toplanmış gerici insanlardan oluşuyor. Ve diğer cihatçı gruplar gibi onlar da Türkiye’nin diğer savaşlarında kullanılıyorlar. Libya, Afrin ve Kandil operasyonları gibi!

3-   İsrail devleti ise: Emperyalistlerin bölgedeki ileri karakolu!

4-   Türkiye devleti: ABD’nin Yeşil Kuşak Projesinin yöneticisi ve yürütücüsü!

5-   ABD: Emperyalist sistemin ve tüm uygulamaların sahibi yani patronu!

6-   Batı Avrupa: Emperyalist cephe gerisindeki lojistik güç!

7-   Rusya: Batılı emperyalistler ile ‘eşitsiz gelişme yasasının’ bir sonucu olarak çıkar savaşı yürüten kapitalist ve emperyalist bir ülke.

8-   İran: İslamiyet’in acımasız fakat antiemperyalist reformcu kanadı. Rusya’nın müttefiki!

9-   Ayrıca; Rusya ve İran’ı destekleyen komünist oldukları şüpheli ‘Komünist’ Çin ve K. Kore.

10- Suriye: Tekçi devlet anlayışını temsil eden Baas geleneğinin son temsilcisi ve Rusya ve İran’ın desteğiyle ayakta duran monarşik ülke!

    SALDIRI VE SAVAŞIN ARKA PLANI 

Halep’in işgaliyle sonuçlanan cihatçı kalkışma bize genel anlamda bunun, ABD-İsrail ve Türkiye üçgeninin Rusya ve İran’a yönelik organizasyonu olduğunu söylüyor. Evet, bu doğru fakat yetersiz! Bunun yanında şu sorulara da cevap vermemiz gerekiyor: savaş neden bugün başlatıldı ve taktik anlamda amaç nedir?

Bunun için yapılan sınıfsal analiz; emperyalistler arası rekabetin hızla geliştiğini ve kapitalist global krizin giderek daha da derinleştiğini bize söylemektedir. Dolayısıyla ABD ve müttefikleri, Yeşil Kuşak teorisini veya Arap Baharı vb. gibi kuramları siyasi çantasında eksik etmiyor. Ayrıca yaklaşan derin kriz nedeniyle, Libya gibi ülkeler paylaşılıyor, Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinin kapitalizme kapalı pazarları tek tek açtırılıyor: lüks tüketim, kadınların araba kullanması ve serbest hareket etme özgürlüğü vb. Birçok feodal ve İslami anlayışa göre ileri adımlar atılıyor. Bu adımlar ülkemizde de İslamcı kadınlar eliyle en hızlı ve yaygın şekilde kullanılıyor. Fakat tüm bunlar krizi atlatmasına yetmiyor. Öncelikle ekonomik olarak Çin’in, siyasi ve ekonomik olarak da Rusya’nın etkin olduğu bölgelerde ki güçlerin budanması şart. Bunun için gerekli koşulların oluştuğu düşünülerek düğmeye basıldığını söyleyebiliriz. Peki, saldırının başlamasını tetikleyen arka plan da neler var?

Birinci ve en önemli neden ABD ve İsrail’in önceliği; Rusya ve İran’ın etkisinin güçlü olduğu Suriye’deki kollarını budamak! İsrail’le etkin bir şekilde savaşan Lübnan’da ki bir avuç Hizbullah ve HAMAS, Suriye hattından İran'dan gelen insani ve maddi lojistik sayesinde bunu başarabiliyor. Birinci amaç, Suriye’de ki bu bölgeleri cihatçı gruplar aracılığıyla kontrol etmeye çalışmak.

İkinci neden ise Rusya ile ilgili; Ukrayna’da ki savaşta yavaş da olsa önemli ilerlemeler sağlayan Rusya'ya karşı ikinci bir cephe açıp bu ilerleyişini yavaşlatmak istenmektedir. Bunun için Ukrayna askeri yetkililerinin son bir yıldır Cihatçı grupları eğittiğini de not etmeliyiz.

Üçüncü bir neden ise; Suriye diktatörü Esad’ın İran yetkilileri ve Putin ile olan çelişkisidir. Bunu tespit eden Batı Emperyalistleri, zamanı belirleme de bu faktörü de dikkate almışlardır. Bu çelişkiler şu şekilde gelişmiştir. Erdoğan Esad ile yumuşama isteğini dile getirdiğinde Suriye liderinin oralı olmaması üzerine o da Putin’den bu yumuşama ve görüşme için yardım istemiş ve Putin’de bunu onaylayarak, Esad’a bu yönde baskı yapmaya başlamıştır. Fakat Esad, bildiğimiz gibi doğru bir yaklaşımla, ‘Türkiye askerlerini ülkemden çekmediği müddetçe herhangi bir görüşme yapmam’ biçiminde bir cevapla karşılık verince, Putin-Esad arasına kara kediler girmiştir. İran ile olan olumsuz gelişme ise; çoğu Arap ülkesi ABD'nin talimatıyla Suriye ile diplomatik ilişki geliştirmiş ve İran ile ilişkisini gevşetmesi koşuluyla birçok imkânlar sunmuşlardır. Örneğin Suriye tekrar İslam Ülkeleri Birliğine kabul edilmiş, Avrupa ile ilişkisini düzeltmesi için aracı olunmuş vs. Dolayısıyla İran bu gelişmelerden duyduğu hoşnutsuzluğu yansıtmıştır.

Dördüncü bir neden de; Trump’un başkan seçilmesi sonucu oluşan bilinmemezliktir. Hatırlayın Ukrayna savaşını durduracağım diyerek seçimi almıştı Trump. Bu nedenle ABD ve İngiltere, o güne kadar kullanılmasına izin vermedikleri uzun menzilli füzelerinin kullanılmasına seçim sonuçları belli olur olmaz Ukrayna hükümetine gerekli izni vermişti. Dolayısıyla sıkı bir İsrail yanlısı olmasına rağmen aynı zamanda fanatik derecede anti Cihatçı olan Trump ’un, Suriye’de ne yapacağı belli olmayabilirdi ve ABD şirketler Oligarşisi işi garantiye almak için Trump başa gelmeden Suriye'de ki Cihatçı saldırıyı başlatmıştır.

Beşinci bir neden ise Türkiye rejimiyle ilgilidir. Erdoğan Büyük Orta Doğu Projesi Eş Başkanı olarak bölgede oldukça etkin görevler yapmaktadır. Rusya ile çatışmalı ve yumuşamalı bir süreci başarılı bir şekilde yönetmekte ve bunu yaparken de ABD ile olan ilişkilerini korumanın da ötesinde geliştirmektedir. Örneğin Taliban iktidarı sonrası için ABD’nin alması gereken yüz binlerce Afganlıyı Türkiye’ye almayı kabul ederek hem ABD'nin gönlünü almış hem de seçimi almayı garanti etmiştir. Avrupa ülkeleriyle olan ilişkisi de buna benzer şekilde gelişmektedir. Türkiye’yi mültecilerin vatanı yapmayı Avrupa'dan aldığı para karşılığı ile kabul etmiştir. Aurıca RTE, aslında kendi ideolojisinin benzeri olan bu insan topluluğundan bazı insanları, Suriye muhalif güçleri olarak örgütlemekte ve onları eğiterek kendi operasyonlarında kullanmaktadır: Libya-Kandil savaşı-Afrin işgali, Rojava sınır bölgesine yerleştirme vb. gibi. Dolayısıyla Suriye’de ki cihatçı grupların varlığı ve etkin olmaları, onun da planlarını hayata geçirebilmesi için hayati bir kaynaktır. Bu nedenle bu şeriatçı örgütlerin yıllardır Halep’e girmelerine karşı durup şimdi yeşil ışık yakması, hem ABD-İsrail-Ukrayna üçgenin kararının dışına çıkamaması hem de kendi kadro kaynağı olan bu gruplardan kopmaması olarak okunmalıdır. Ayrıca bölgedeki her savaş sonrası gelen mültecilerden birçok yönüyle yararlanmakta olup bu da onun bu savaşı başlatılması için uygun bir zaman anlamına gelmektedir. Çünkü içerdeki ekonomik krizden dikkatleri uzaklaştırmak için onun böle bir savaşa ihtiyacı olduğu anlamına geliyor. Ayrıca mülteciler için Avrupa’dan milyarlar almayı planlamakta ve ekonomik olarak buna acilen ihtiyacı var. Diğer yandan gelişmeler yeni bir erken seçim olacağını göstermektedir. Bu nedenle yeni oy verecek insanlar ve güçler gerekmektedir. Dahası daha önceki cihatçı askeri kadrolar ya operasyonlarda öldüler ya da gerçekleri görüp ayrıldılar. Onun için de yeni cihatçılara ihtiyaç acil hale gelmiştir.

Yukarıdaki gerçekleri okuyabilmek ve ona göre bir tavır geliştirip kitleleri aydınlatmak ve harekete geçirmek devrimcilerin görevidir elbette ki! Ne var ki böyle bir güç ortada gözükmüyor. Kürd özgürlük hareketi de bu son savaş nedeniyle ABD’nin saflarında yer alacağını sananlar da yanılmaktadırlar. Örneğin Halep'te ve civarındaki bölgelerde Kürd halkı cihatçıların kuşatması altında ve hedef olarak duruyorlar. Özellikle de Afrin ’de ki işgalciler benzer Cihatçı gruplardır ve Kürdler ile DAİŞ nedeniyle de aralarında kan davası bulunmaktadır. ABD de bu gerçekleri hesaba katmadıysa yakında bunun sonuçlarını göreceğiz demektir.

Tek yapmamız gereken anti emperyalist mücadeleyi yükseltmek için kitleler arasında doğru ajitasyon, propaganda ve çalışmaları yapıp geleceğe hazırlanmaktır. Bunu yaparken mevcut savaşta taraf tutmamak(elbette ki taktik olarak Rusya-Çin ve İran’ın başarılarını küçümsemeyerek bunu yapmalıyız) , fakat Batı emperyalizmini esas hedef olarak belirlemek gerekmektedir diyebiliriz.