Ülkemizde, paranın, gücün ve dinin yalancı rüzgârına kapılanları saymazsak, toplumun neredeyse yüzde 60’dan fazlası muhalif saflarda. Fakat siyasi satranç ve baskı ustası RTE, muhalefeti eritme yani heybedeki turpları çıkartma taktiğine baş vurmuş bulunuyor. Kürd açılımı heybedeki turplardan sadece biri. Hatırlayın kendisine en sert şekilde karşı çıkan hatta küfür eden turpları heybeden çıkartıp nasıl zevkle yedi? Bunlar: Bahçeli-N. Kurtulmuş-S. Soylu-Genç Erbakan-CHP’li Çelebi ve M. Feyzioğlu-Ecevit’in DSP’si-S. Oğan vb. Ayrıca İYİP eski Başkanı M. Akşener’in de Erdoğan ekibine katılacağı söyleniyor. Bunlar heybedeki eski turplar! Yeni heybe de ise; hem CHP’yi büyütecek, hem de bölecek kişiler mevcut. Ayrıca İngiltere-ABD kaynaklı Kürd açılımını engelleyebilecek olan ulusalcı ırkçılar da heybenin içinde!

Türkiye’de ki seçim sürecinin doğru şekilde yönetilmesi için gerekli koşullar nesnel olarak(ekonomik kriz, partizanlık, yönetme acizliği, din silahının etkisiz kalması vb. gibi) mevcut olsa da öznel olarak şartlar hiçte uygun gözükmüyor: muhalefet saflarında ki ırkçılık, CHP içindeki fraksiyon ve aday çekişmeleri, Kürd demokrasi güçlerinin APO aracılığıyla tarafsızlaştırılması, devrimcilerin bir araya gelememesi vb. gibi sübjektiflikler sayılabilir.

Ayrıca seçimlerde ABD ve Batı’nın kararları oldukça etkili! Ülkemizi bağımsız sananlar, sanırım siyaseten en cahil insanlar. ABD, kararlarını ülke ve sistem çıkarları üzerinden veriyor. Sistem çıkarları ile ülke çıkarları karşı karşıya gelirse sistem tercih ediliyor. Örneğin Afganistan’da yıkılan iktidarın bürokrasisini kabul eden, Suriye’de Esad rejimine karşı savaşan RTE, son seçimlerde ABD’nin tercihi olmuştu. Ayrıca ABD’nin ülke çıkarı için önemli olan rahip Brunson'un bırakılmasına karşı çıkan RTE’nin, nasıl hizaya sokulduğunu da hatırlayın. Dolayısıyla ABD’ye, ülkesinin ve sisteminin çıkarlarını açık ve ya gizli savunan yandaş iktidarlar gerekli!

Peki, ülkemizde durum hangi noktada? Bunun için eldeki siyasi malzemelere göre öngörülerde bulunabiliriz. Öncelikle mevcut iktidar karşısında iktidar şansı olan partinin CHP olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. CHP ise, işin ciddiyetinin-son meclis konuşmasını saymazsak-farkında değildi. CHP iki yoldan birini seçmek zorunda:

1-    Ya mevcut iktidarın tekçi ve baskıcı politikasına karşı burjuva demokratik bir program sunacak ve kitlelerin ekonomik vb. sorunlarına somut çözüm önerileri için, sokağa sadece kendi sorunları için değil, adaletsizlikler için de çıkabilen on binlerce halkı ve genci kent merkezlerine istediği zaman toplayarak muhalefet yapacaktır,

2-   Ya da ABD ve Müttefikleriyle irtibata geçip, onlara RTE’den daha fazla taviz vererek (tabi gizlice) öne geçmek zorunda olacaktır.

Bu iki koşuldan birincisi elbette ki CHP açısından neredeyse imkânsız, Çünkü bu ABD’ye rağmen iktidar olmanın bir biçimi! Ama onlar, Guatemala'da Başkan olan Arevalo gibi davranacaklar sanırım: orta bir yol izleyeceğe benziyorlar. Elbette ki bizler, birinci yolun tek ve temel çıkar yol olduğunu düşünüyoruz. Ama bunun, ülkemiz açısından gerçekleşme şansı yok. Ne var ki bu şıktan herhangi biri hayata geçtiğinde ancak o zaman Türkiye’de ki seçimlerde bir değişiklik bekleyebiliriz. Fakat en önemli nokta şu: ABD ve Batı ile ilişkiyi yönetecek bir adayınız yoksa seçimi isterseniz yüzde 60 ile alın bir işe yaramıyor. Yani şu adayın oyu daha fazla, şunun kazanma şansı yüksek gibi çocukça tahminlerle gerçeklerden uzaklaşır ve kitlelere boş umutlar veririz sadece. Gerçek ise: isterseniz yüzde 60 oy alacak potansiyeliniz olsun; 

Bir; bunu Türkiye’nin her tarafında koruyacak sandık görevlileriniz ve gücünüz olmalı. Şırnak belediyesinin nasıl alındığını hatırlayın. 

İki; iktidarın tüm oyunlarını bozan ve karşı taktikleri anında hayata geçiren bir adayınız bulunmalı. 

Üç; yanınızda sadece partililer ve yetkililer değil, aynı zamanda devlet elemanları ve kurumları, halk kesimi ve de muhalif siyasiler de olmalıdır.

Ülkemizdeki iktidarın uygulamalarını anti demokratik olarak değerlendiriyoruz elbette ki! Fakat son İstanbul"da Başsavcı’nın yürüttüğü operasyonların, Guatemala’daki Başsavcının yaptıklarıyla benzer olduğunu görüyoruz. Yine, Kürdlerin tarafsızlaştırma politikasının, tıpkı Öcalan ile yapılması gibi, Maya yerlilerinin tarafsızlaştırılması için eski ‘solcu’ başkanın ‘solcu’ geçinen boşanmış eşini nasıl devreye soktuklarını vb. benzerlikleri hayretle izliyoruz.   

GUATEMALA’NIN HEYBESİNDEKİLER

Guatemala’da seçimler, Serbestiyet'te yer alan ‘Orta Amerika’da sessiz devrim’ adlı makalede belirtildiği gibi iki turlu olarak yapılmakta ve seçim öncesi Savcı Porras’ın özel olarak seçilip atandığı belirtilmekte. Çünkü kendisinin sıkı bir antikomünist ve demokrasi düşmanı olarak tanındığı söylenmekte!

Guatemala’da devlet yetkililerine yeni bir darbe izni ABD tarafından verilmediği için olsa gerek, seçimi vermek istemeyen yöneticilerin, yasalar tarafından da desteklenen özel yetkili Başsavcılık sistemini oluşturduklarını okuyoruz. Bunu ülkemize uyarlarsak; ABD ve Batı tarafından şeriata geçme, parlamento ve partileri fes edip açık bir diktaya geçiş izni verilmediği için, bizdeki Başsavcılık da tıpkı Guatemala'daki gibi seçimleri vermemek üzerine kurgulanmış belli ki! Bunun acele olarak devreye girmesi de ülkemizde yakın zamanda genel bir seçim olacağının bir işareti olarak düşünülebilir!

Guatemala’ya bakarak, aslında bizde ki olayların gelecekte hangi yönde gelişeceğini de görebiliriz.

1-   İlk tur seçim öncesi dönem! Bu aşamada anketleri dikkatle izleyen savcı, yüksek oy oranına ulaşan 3 önemli muhalif adayı sudan bahaneler ile diskalifiye eder. Diskalifiye de ölçü: yüksek anket sonuçları ve de yolsuzlukla mücadele edeceğini söyleyen tutarlı tüm adaylardır.

2-   İlk tur seçim sonrası! 2023 Haziran ayında yapılan seçimlerde yüzde 21 oy alarak birinci olan ve ‘SOLCU’ olarak bilinen S. Torres, birinciliğe, tüm popülist başkan adayları gibi bol vaatler vererek, Maya yerlileri arasında ulaşmayı başarmıştı. Bizdeki Kürdlerin tarafsızlaştırılmasına benzer bu çalışma, bu adaya verilen bir görev olduğunu düşündürüyor ister istemez. İkinci sıradaki aday ise daha önce hiç şans tanınmayan B. Arevalo idi ve yüzde 15 oy aldı. Tabii bu oy ile Başsavcının objektifine yakalanmış oldu. Savcı Porras, iki ay sonra yapılacak ikinci tura Arevalo’nun katılmasını engellemekte kararlıydı. Seçimde hile var diyerek Arevalo’nun seçim merkezini bastı, oy sandıklarına el koydu, protestolara katıldıkları için ‘şiddete teşvik’ davası açtı. Ayrıca Arevalo’nun partisine kapatma davası açtı ve kapattırdı, Seçim kurulu böyle bir kararın seçim sürecini etkileyeceği gerekçesiyle uygulanmaması için Anayasa Mahkemesine başvurdu ve kararı durdurdu. Başkan adayı Arevalo da artık sessizliğini bozarak atağa geçti ve iktidarın gizli ortağı Torres’in Mayalar arasındaki etkisini kırdı(Kürdlerin de RTE’nin etkisinden kurtulması şart)Başsavcı ne yaptıysa onun ikinci tur seçime girmesini engelleyemedi.

3-   İkinci tur seçimler ve sonrası! Arevalo ikinci tur da yüzde 60 oy ile başkan seçildi. Fakat 14 Ocak 2024 tarihinde devir teslim işlemi yapılacaktı. Başsavcı, Arevalo’nun partisinin kapatılması için Seçim Kuruluna tekrar başvurdu. Partiyi kapatmayan Seçim Kurulunun ofisini bastı. Hâkimlere soruşturma açtı ve Meclisten dokunulmazlıklarını kaldırarak tutuklama kararı aldırdı. Bu ara Anayasa Mahkemesi ‘, partinin kapatılmasının Arevalo’nun görevi devir almasını engellemeyeceğine’ hükmetti. Ne var ki Başsavcının duracağı yoktu. ‘Görevi devredecek olan mevcut yönetimle bunu engelleyeceğini’ açıkladı. Başsavcı her yola başvuruyordu: Arevalo ve yardımcısının dokunulmazlıklarını kaldırmak için son çare olarak meclise (Kongre’ye) başvurdu. Devir teslimden önce onları tutuklamak istiyordu. Fakat Kongre, bunu onaylamadı. Bu ara Tik-Tok’cu gençlerin devreye girdiğini okuyoruz. 

Gençler Arevalo için videolar çekip halkı dayanışmaya ve sokağa çağırıyorlardı. Bu çağrıya, Maya yerlisi bütün kabileler Arevalo’yu korumak için Başkente aktı. Başsavcının ofisi önünü on binlerce yerli halk ve kentliler doldurdu. Porras fiilen abluka altındaydı. Savcı, İçişleri Bakanına başvurarak bu kalabalığın dağıtılmasını istese de Bakan bu isteğe uymadı ve istifa etti, Porras tarafından gözaltına alındı. ABD ve Batı, ilginçtir Başsavcıya ve yandaşlarına yaptırım kararı almak zorunda kaldı. Bu nedenlerle Arevalo Başkanlığı devralabildi.

4-   Sonuç! Önemli bir noktanın açıklanması gerektiğini düşünüyorum: O da ABD’nin tavrıdır. ABD ve Avrupalı ülkeler, eski yönetimi uyarmışlardı: ‘görev devredilmeli’ diye! İşte bu nedenle mecliste ki yönetim yanlısı milletvekilleri, Başsavcının kararına uymamış ve görev devredilmişti. Peki, ABD ve müttefiklerinin bu kararı almasını sağlayan nedenler nelerdi? Bunun da iki nedene dayandığını düşünüyorum:

Birincisi, o güne kadar ülkeye hep müdahale eden ABD, aksine komünistlerin ve yerli Maya halkın bilinçlenmesi ve örgütlenmesi sonucuyla karşılaşmıştı. Aksi durumunda yeniden komünist gerilla hareketinin gelişeceği korkusu onları durdurmuştu.

İkincisi de Arevalo’nun iktidarı engellendiğinde, Guatemalalı gençlerin ABD’ye doğru yeni bir göç dalgasını başlatacakları endişesiydi.

Bu anlatılanlardan çıkan en özlü sonuç ise:

-Çağımızda tüm devrimler, ABD’ye rağmen olmakta;

-Fakat tüm sol iktidarlar(evrimler) ise, ABD’nin desteklemesi veya karşı çıkmaması ile gerçekleşmektedir.