HDP'nin Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü’nün son Kürd çözüm sürecini değerlendirdiği konuşmasını ve yazdığı makalesini incelediğimizde ( Artı TV /Artı Gerçek), Öcalan'ı ve görüşlerini Marxist açıdan ele almadığını, (ki bu nokta belirleyici) ve kendini var eden aidiyet duygusunun etkisi altında hareket ettiğini görüyoruz.

Öcalan’ın görüşlerinin oluşmasını sağlayan temelin esas olarak, onun devletten talep ettiği ve devletin de ona verdiği ‘hizmet imkânın’ dan doğabileceği gerçeğini de göz ardı ediyor Kürkçü. Ne yazık ki onun hezeyanları ile karşı karşıyayız.

Kürkçü, Öcalan’ı o derece önemli bir yere koymuş ki; onu, Castro, Ho-Chi Minh ve Lenin’e benzeterek, saflarda ki muhtemel isyanların ve kopmaların önüne geçmeye çalışmış anlaşılan!

Bu nedenlerle; Kürkçü’nün her iki yazısında da var olan olumlu yaklaşım ve tespitlerinin, hedefe gitmeyen kör atışları haline geldiğini üzülerek okuyoruz.   

KÜRKÇÜ’NÜN AÇMAZI      

Ertuğrul Kürkçü’nün, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin görevli olduğu son süreci değerlendiren görüşlerinin sakat ve çarpık mantığını ele veren birçok tespiti mevcut.

Sırasıyla bakalım:

İlk yazısında şöyle demiş: “Kürt halkının iradesi ve rızası olmaksızın ülkeye kan dökülmeden yeni ve sağlıklı bir yön tayinin mümkün olamayacağının iktidar sahiplerince de idrak edilmesiyle …” Kürkçü sanırım konuyu değerlendirirken, tablonun tamamını göremeyen kişilerin ezberlerine benzer şekilde hareket etmiş. Diğer bir anlatımla ifade edersem Kürkçü, bu talihsiz cümlesinde, iktidar sahibi Erdoğan ve Bahçeli’nin, bazı gerçekleri (yani Kürt halkının iradesi ve rızası olmaksızın ülkeye kan dökülmeden yeni ve sağlıklı bir yön tayinin mümkün olamayacağını) idrak ettiklerini sanıyor. Yani Bahçeli ve RTE, ‘sağlıklı bir yön tayini için kan dökülmemesi gerektiğini idrak eden’ kişilermiş. Eğer kişiler, bir takım olumsuzlukları idrak etmişlerse, açıktır ki olaylardan gerekli dersler çıkartarak ya geleceğe olumlu bakmaya başlarlar ya da akla hayale gelmeyecek bir hinoğlu hinlik düşünüyorlardır. Kürkçü’ye göre ise; Bahçeli ve Erdoğan şöyle düşünmeye başlamışlar: "Kürt sorununu belli ki silahla çözemeyeceğiz, bu nedenle bu işi barış yoluyla çözelim". Halbuki Erdoğan Yeni Yıl mesajında "Gerektiğinde devletimizin kadife eldiven içindeki demir yumruğunu devreye almaktan da çekinmeyeceğiz" demişti.

Bu mantığın dayanaksız ve çürüklüğünü sadece RTE’nin cevabı ile açıklayamayız. Şu gerekçelere de bakalım derim:

1- eğer böyle bir idrakin içinde iseler yani barış niyetiyle hareket ediyorlarsa bu ‘iktidar sahipleri’, A. Özer, A. Türk’ü neden görevlerinden aldılar hem de bu idrak süreci içinde? Neden hala içerde binlerce masum insanı sırf Kürd oldukları için hapiste tutuyorlar?

2- İktidar sahipleri gerçekten barış düşüncesini idrak etmişlerse, neden hala(yani bu idrakin olduğu günlerden beri) Rojava’ya saldırılar düzenliyor ve masum sivilleri ve gazetecileri öldürüyorlar?

3- Bu idrak içinde olan iktidar sahipleri, neden demokrasi ve insan hakları vb.’lerini değil de sadece güvenlik sorununu dile getirerek barış sağlanacağını söylüyorlar?

4- Daha da önemlisi eğer barış olacaksa neden bu sorunun çözümü için gerekli olan (ki bu ihtiyacı Kürdler her aşamada dile getiriyorlar zaten) Kürd halkının içinde bulunduğu stresi-baskıyı-psikolojik kırılmayı-acıyı-onur kırıcı adımları ortadan kaldırmak için tek bir adım bile atmıyorlar vb. Bu sorular uzar da gider.

Ertuğrul Kürkçü'nün bu açmazı elbette ki tek başına bu cümlesiyle ile de açıklanamaz. Bu sadece bir gerçeğin itirafı ve bir ağızdan kaçırma! Onun çıkmazını belirleyen faktör, Marxism ile APO’nun anti Marxist felsefesi arasında sıkışıp kalmasıdır yani eklektizmidir. Kendisi de bunun farkında zaten: “Örneğin Öcalan’ın Demokratik Modernite ve Demokratik Konfederalizm fikirleri hem klasik Marksizm'e hem de klasik yurtseverliğe tam tekabül etmez.” Fakat Kürkçü bu çelişkiyi, APO’nun anti Marxist tezleri doğrultusunda çözmeye çalışmış.

Kürkçü, APO’nun son açıklamasını şu şekilde değerlendirmiş: “Mücadeleyi sevk ve idare etmek bakımından son derece zekice bir buluştur.” Derler ya hani ‘bu ne perhiz bu ne lahana turşusu?” Yani APO’nun görüşlerini, hem Marxizm’e tekabül etmez diyeceksiniz hem de “son derece zekice bir buluştur”. Hangisi doğru sizce? Bu sitede ki bundan önceki yazımda da örnekleriyle ortaya koyduğum gibi A. Öcalan, Marxizm'i reddetmektedir. Fakat bir zamanlar aynı gelgitler ve bunalım içinde olan Öcalan’ın, yakalanması ile birlikte bu ikilemden kurtularak huzura kavuştuğunu ve Kürd halkı üzerindeki muazzam etkisini, İngiltere’nin Çoklu Üniter Devlet Projesi (ki buna APO, Demokratik Modernite ve Demokratik Konfederalizm adını veriyor) doğrultusunda manipüle etmeye başladığını görüyoruz.

Dolayısıyla Kürkçü’nün altını çizdiği tüm Marxist tanımlar ve ilkeler (Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı, ulusal mücadelede olmazsa olmaz olan demokrasi gerçeği vb.), açıklanan 4. ve 5. Maddede ki “Bahçeli ve Erdoğan’ın yeni paradigmasına desteğim tamdır” diyen APO ‘nun bu kararı karşısında eriyip buhar olup uçup gitmiş.

Abdullah Öcalan’ı, Küba Devrimi Lideri Fidel Castro, Vietnam Kurtuluş Önderi Ho Chi Minh ve Rus Devrimi Lideri Vladimir Lenin gibi liderlere benzetmesi ise tam bir skandal! Sanırım bizim Marxist Kürkçü, Öcalan’ın KAPİTALİST UYGARLIK KİTABINI OKUMAMIŞ. Onun bu kitapta hiçbir kanıt ve belge sunmadan nasıl Marx’ı ve Marxizmi küçümseyip aşağıladığından bile haberi yok. Egosu şişirilmiş bir kişiyi dünyanın en tevazu sahibi komünist liderleriyle bir ve aynı görme gafleti basit bir olay değildir. Bu, Kürkçü’nün içinde bulunduğu psikolojik kırılmadan dolayı gerçeklerden uzaklaşmış bir sayıklaması sadece. Pek umutlu olunmasa da onu veya arkadaşlarını bu rüyalarından uyandırabiliriz belki.

Ayrıca Öcalan’ın açıklamalarına farklı anlamlar yüklemiş: “Öcalan’ın 10 yıl sonra gelen ilk açık mesajı, böylece, 2011’den bu yana süre gelen Türkiye’nin özgürlük ve demokrasi güçleriyle stratejik ortaklığı tazelerken tüm demokrasi güçlerini yeni koşullarda yeni bir yol inşası tartışmasına davet ediyor."  

Evet, APO bu konuda laflar ediyor. Fakat Kürkçü'nün gözden kaçırdığı bir nokta var. Bu yedi maddelik açıklama, dördüncü ve beşinci maddeler hariç, sadece temenni ve isteklerden oluşuyor. Ama 4. ve 5. Maddeler, tüm açıklamanın ana halkasını oluşturuyor ve diğer maddeleri baskılayan bir kesinlik ve kararlılığı bize açıklıyor.

Örneğin diğer maddeleri değiştirmeden aktarırsam:

1-Türk-Kürd Kardeşliği aciliyet kazanmıştır,

2- Sürecin başarısı için muhalefetin katılımı ve TBMM esas zemin olmalıdır,

3- Gazze ve Suriye’de ki yaşananlar ertelenemez bir hal almıştır,

6- Bütün bu çabamız kıymetli bir kılavuz olacaktır,

7- Devir barış, demokrasi ve kardeşlik devridir.

Öcalan, 4. ve 5. Maddelerde de şunları söylüyor:  

4- Sayın Bahçeli ve Sayın Erdoğan’ın paradigmasına gerekli katkıyı sunacak ehil ve kararlılığa sahibim.

5- Bunlar ışığında gerekli pozitif adımı atmaya ve çağrıyı yapmaya hazırım.

Peki, Öcalan’ı bu kesinlik ve kararlıkta konuşturan nedir? Sanırım ‘hizmet’ aşkı ve bazı beklentiler olsa gerek!

Özetle; Kürkçü, şişenin boş tarafını aktarmaktan başka bir özellikleri olmayanların aksine, dolu olan yarısını bize aktarmış. Bu açıdan şişenin boş ve dolu tarafını birlikte değerlendiren bakış açılarına ihtiyacımız var. Kürd halkı, kafası devlet tarafından suya sokulmuş, boğulacakları(siz bunu isyan haline geldikleri durum olarak okuyun) bir anda kafasını sudan çıkartıyorlar. İşte Bahçeli’nin başlattığı girişim de özetle budur! Kürd halkı, çözümü olanları mutlaka dinleyecek fakat onları hayal kırıklığına uğratacak yeni oyunları da elinin tersiyle itecektir. İsterse bu oyunun başrolünde, APO ve Kürkçü gibi kişiler olsun! Ne var ki Kürkçü, bir uyarıyı yapmış. Ama bu uyarı da sadece iktidar sahiplerinin yapabileceklerini içeriyor. Bu yetmez, çünkü bu oyun karşılıklı ve birlikte oynanıyor (Çünkü APO aylarca yetkililerle görüşüyor). Ne yazık ki APO’ya hiçbir uyarı yapmayan Kürkçü de bu oyuna dışarıdan da olsa katılmış oluyor.  

Yani APO’nun, İngiltere’nin Çoklu Üniter Devlet Projesini gündeme getirdiğini görmemiz gerekiyor artık. APO, Türkiye’nin Tekçi Üniter Devlet projesi karşısında, değişik ifadeler ve taktikler kullanarak (ki 4. ve 5. Maddeler bunlardan biri) Bahçeli ve Erdoğan’ın ABD merkezli Batı tarafından ikna edileceği hayalini kuruyor büyük ihtimalle. Kürkçü de anladığım kadarıyla bunu satın almış! Peki, bu taktiklerde bir yanlışlık var mı? Sanırım Kürkçü’nün ele almadığı veya ele almaya cesaret edemediği işin püf noktası da burası olsa gerek.

Bakalım:

1-   -Ulusların zaferi için doğru olan anlayış UKKTH’dir. Peki, siz Ulusların Kendi Kaderlerini Tayin Hakkı olan bu ilke için, HDP'nin Onursal Başkanı olan Marxist Kürkçü’den bugüne kadar bu yönde bir çalışma gördünüz mü? UKKTH’nin bugünkü koşullarda Kürd ulusu açısından pratik bir cazibesi olmadığını biliyorum. Ama bu ilkeyi dile getirmekle yetinmeyip, bu konuda bir çalışması olmuş mu Kürkçü’nün? Ben duymadım! Ama iki devlet yetkilisinin paradigmasını destekleyen APO’nun bu kararına Kürkçü’nün yaptığı alkış seslerini, sağır sultan bile duymuş bulunuyor.

2-    -Elbette ki APO, her imkânı değerlendirmelidir. Ama ortada bir imkân varsa bu yapılır. Devletin iki görevlisinin ise bu konuda olumlu hiçbir icraatı yok! Peki, APO’nun bu boşa kürek çekmesi neden? Ayrıca Bahçeli ve Erdoğan’ın, konuyu güvenlik sorunu olarak ele aldıklarını açıklamalarına rağmen Kürkçü’nün bu projenin peşinde olması niye? Sanırım her şey netleşiyor! Onlar bu konuda açıkça konuşamıyorlar, onları anlıyorum, Fakat müsadenizle ben açıklayayım: Çünkü APO ve Kürkçü, RTE ve Bahçeli’nin, ABD tarafından Çoklu Üniter Devlet Projesine ikna edilecekleri beklentisi içindeler. Ne yazık ki devleti tanımıyorlar ve analiz etmekten de uzaklar. G. Afrika’da Aparheid sisteminin değişmesinden çok öte zorluklar var ülkemizde. Geçmişte birçok ulusu kökten yok eden bir geleneğin temsilcisi karşılarındakiler. Ayrıca emperyalistler, anti insani hiçbir şeye olumlu anlamda müdahale etmezler, onlar bunu satın alıp yönetirler sadece!

3-    -Evet, Tekçi Devlet Projesi yani Türkiye’nin liderliğini yapığı anlayış ile İngiltere’nin liderliğini yaptığı proje karşılaştırıldığında, ikincisi Kürd ulusu için gerçekten rüya gibi! Fakat bir Marxist’in savunamayacağı kadar da anti demokratik. Ne var ki bu anti demokratik projenin uygulanacağı şartlar bile henüz olgunlaşmış değil. APO ve Kürkçü, farkında olsalar ve olmasalar bile, Kürd halkına ikinci hayal kırıklığını yaşatmaya hazırlanıyorlar gördüğüm kadar!      

O zaman; APO’nun bu taktiğini göklere çıkartan, onu Komünist liderlerle bir ve aynı düzeyde ele alan ve ayrıca onun kurnazlıklarını bir dehanın muhteşem projesi olarak bize tanıtan Marxist Kürkçü’ye ne demeliyiz?

Quo Vadis Ertuğrul Kürkçü?