Konumuza, öncelikle ülkemizdeki sosyal-siyasi-kültürel vb. değerlerin nasıl çarpıtıldığına kısaca değinerek başlayalım.
Ülkemizdeki siyasi ve toplumsal olaylar, tümüyle tersyüz edilerek emekçi kesimler ve azınlık uluslar kontrol altında tutuluyor. Bu çarpıtmaları birileri ortaya koyup teşhir ettiğinde ve ya farklı bir yol izlediğinde ya teslim alınıyorlar ya da öldürülüyorlar. Bu çarpıtmalara ilişkin birkaç örnek vererek konumuzu daha iyi açıklayacağımızı düşünüyorum:
En yaygın ve kabul gören çarpıklık İslamiyet ve Türklük üzerine: muktedirler ve onlara inanlara göre ülkemizin % 98’i Müslüman. Yine ülkemizin üçte ikisi (2/3) sağcı, üçte biri de solcu. Buna inananlardan Kılıçdaroğlu da zaten sağcılarla ittifak politikasını içeren saçmalıklara imza atıyor. Bilinmiyor ki halkın çoğunluğu, kim güçlü ise onun kanatları altına giren korkutulmuş ve çıkarcı hale getirilmiş insanlardan oluşuyor.
Ayrıca; ülkemizde İslamcı olanlar %10-15 civarındadır. Daha da ilginç olanı ise; bu kesimin dini ve siyasi yöneticilerinin kahir çoğunluğunun İslamiyet’e gerçekten inanmayanlardan oluşmasıdır. Örneğin fakirliği överler fakat lüks içinde yaşarlar. İnsanların öpüşmesine-şortuna karışırlar fakat çocukları kirleten şerefsizlere toz kondurmazlar ve ya aynı pisliği yapanlar kendilerdir. Hırsızlık-talan-yalan üzerine ellerine kimse su dökemez ama dünyanın en güvenilir Müslümanı ve insanı onlardır. Vb.vb.
Türklük konusu da aynı! Değişik ulusların birlikte yaşadığı Anadolu da düşmanlık, her ne kadar 1915'ler sonrası zirve yapsa da halklar, birbirlerinden kültürel ve sosyal alışveriş yaparak kaynaşmış ve ırksal bir ulusçuluğa prim vermemiştir. Bunu ülkücülük maskesiyle hortlatanlar çıksa da onlar da İslamcıların stepnesi olmaktan öteye gidememişlerdir.
Daha önemli olan bir çarpıklıkta Alevilikle ilgili söylenen ‘ Alevilik, İslamiyet’in bir koludur!’ çarpıtmasıdır. Hâlbuki Alevilik, İslami hareketler tarafından yok edilmeye çalışan anti İslamcı sosyo-kültürel bir düşünce akımıdır. Ne varki Alevilerin büyük bir kesimi kültürlerini İslamiyet’e teslim ederek yozlaşmışlar ve onlardan farkları kalmamıştır. Bu kulvardaki Alevilerde de İslamcılar gibi araştırma ve inceleme yoktur. Örneğin Ali’nin ne büyük bir katliamcı ve Muaviye’nin de aslında daha ılımlı biri olduğunu araştırmaz ve bilmezler.
Kürt halkıyla ilgili çarpıtma ise tam bir komedidir: karda yürürken ‘kart-kurt sesi çıkartan yabani Türk boyu’!
Sonuçta Türkiye, çarpık-sakat ve ezberlerin havada uçuştuğu, sisli siyasi bir ortamın devlet eliyle bilinçli olarak organize edildiği post-faşist bir ülkedir. Bu çarpıklık ise siyasi alanda, zirve yapmıştır. Şimdi de buna bakalım!
SİYASETTEKİ ÇARPIKLIKLAR VE TANRIKULU
Devlet Kültü, ülkemizde yüzlerce yıldır halkın iliklerine kadar işlemiştir. Onun için muhalefet devlete karşı değil, siyasi yelpazedeki sağ ve sola karşı yapılmaktadır. Aksi durum teröristlikle aynı anlama gelir! Bu açıdan devlet tanrı gibi kutsanır ve Kuranı Kerim gibi öpülüp başımızın üstünde bir yere konur. Türk Silahlı Kuvvetleri de böyledir. Özellikle ülkücüler devletin kutsanmasında açık ara öndedir. Fakat onları 12 Eylül sonrası işkence eden hapse atan ve idamla öldüren bu kutsadıkları devlettir. Ayrıca kendine Cumhuriyetçi ve ‘solcu’ diyen kesimler de ülkücülerden aşağı kalmazlar! TSK’yı cumhuriyetin bir emaneti ve de kendilerini tüm tehlikelerden koruyacak bir kutsal bir güç olarak algılarlar. Hoş RTE, devlet ile ilgili bu algıyı kendi çıkarlarına göre yerle bir etmiş ve etmeye de devam ediyor. Ama Tanrıkulu olayında da gördüğümüz gibi tavrı, CHP ile aynı yönde: kutsal devletimizle ilgili kimse laf edemez! Sağcılarla ‘solcu’lar arasında ki fark, ordunun kendisine ilişkin değildir. Sadece bu gücün kime hizmet edecek şekilde olmasına ilişkindir. Zaten, devletin gizli Kırmızı Anayasası ve ona inanan tüm siyasi parti temsilcileri bu devlet kültürünün dışına çıkanları cezalandırma konusunda hemfikir olmuşlar ve 100 yıldır bunu uygulamaktadırlar. Onun için aydınlar suikastlarla yok edilmekte, devrimciler işkence edilmekte-asılmakta ve katledilmekte, devletin politikasına karşı çıkan Kürtler de aynı şekilde, şiddeti kitlesel olarak yaşamaktadırlar. Evet devlet, terörü sivil ve askeri bürokrasi eliyle uygular fakat bunu dillendirmenin cezası ölümdür.
Sanki 68 ve 78 döneminde bizlere işkence eden-kıç falakası çeken-kıçlarımıza cop sokan-öldüren-asan-katleden Yunan ordu mensupları!
Tanrıkulu sanki; Abdi İpekçi, Çetin Emeç, Musa Anter, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Metin Göktepe, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Turan Dursun, Savcı Doğan Öz, Hrant Dink, Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi, Adana-Diyarbakır Emniyet Müdürleri ve geçmişte öldürülen yüzlerce aydın gibi gerçeklerden bahsetmemiş gibi!
Bu canavarın insan etiyle beslendiğini bilen ve bunu ustaca kullanarak iktidara gelmeyi başaran AKP-MHP ve sağcı kadrolar, canavara yeni canlar vererek ayakta tutmaktadırlar: Roboski-Rojava-Suruç-Ankara-15 Temmuz katliamları vb'leri yani tıpkı Cumhuriyet döneminde ki Kürt katliamlarında olduğu gibi!
Faili meçhul cinayetleri işleyenleri aramayan, katilleri bulacağına evlatlarını arayanları baskı altına alan kim: işte CHP’nin sahip çıktığı Devlet!
Tanrıkulu ne demişti: "Bu Türk Silahlı Kuvvetleri değil mi 12 Eylül'de faşist darbeyi yapan? Bu ordu değil mi 15 Temmuz'da darbe girişimi yapan, köyleri yakan... Onlarca faili meçhul cinayet. Benim takip ettiğim davalar var. 15 köylüyü helikopterden atan TSK değil mi? AİHM kararıyla sabit hale gelen...".
İşte bu gerçeğin en hafif ve masum sözlerinden korkan kim? Başta CHP olmak üzere diplomasız Cumhurbaşkanı ve tüm gericiler! Sağ ve ‘sol’ nasılda birleşiyor!
Tanrıkulu da tıpkı Tahir Elçi ve diğer aydınlar gibi, devletin atış alanına hem de 12 içine girmiştir.
Şimdi tek sorunumuz Tanrıkulu gibi aydınları koruyabilmektir. Bunu geçmişte vicdanlı-dürüst ve tutarlı aydınlar için yapamadık. Bu nedenle sosyal Medya dâhil tüm alanlarda gündemimiz, bu konu olmalı!
Bunu da başaramazsak sonuçta hiçbirimiz lütfen timsah gözyaşları dökmeyelim!
Canımızı kurtarmak elbetteki insani bir davranıştır fakat canını feda eden aydınları korumak adına kılını kıpırdatmamak, bıraktık solculuğu vs. faşistlikten öte bir şeydir sanırım!