"AfD normal bir demokratik parti değildir. AfD büyük ölçüde aşırı sağcılar tarafından kontrol edilmektedir ve ırkçı politikasıyla kasıtlı olarak nefret ve dezenformasyon yaymaktadır."
Demokrasi ve birlikte yaşam için teröre ve şiddete karşı güçlü bir ses olalım.
„Daha fazla Demokrasi için” direnmek bir haktır (Willy Brandt)
Bir yıl önce (2024) Correctiv-Recherche adlı online dergisinin aşırı sağcıların Potsdam yakınlarındaki bir otelde Almanya'daki aşırı sağcı AfD'nin üst düzey siyasetçilerinin, neo-Naziler ve mali açıdan güçlü girişimcilerin yeraldığı gizli toplantısına ilişkin araştırması, ve bu toplantıyı ifşa etmesi üzerine demokrasi, toplumsal çeşitlilik ve birlikte yaşam için Almanya genelinde kitlesel protesto eylemleri başladı. Bir yıldan beri AfD’nin mültecilere ve demokrasiyi ortadan kaldırmaya yönelik ırkçı politikalarına karşı demokrasiyi sahiplenerek güçlendirmek için kitlesel eylemler sürmektedir.
Göçmenler olarak bu toplumun bir parçasıyız ve demokrasiyi sahiplenerek dayanışma ve birlikte ortak yaşamın hayat bulması için gelişen kitlesel eylemlere destek vermek bizim de sorumluluğumuzdur.
Son yıllarda göç alan Batı Avrupa ülkelerinde giderek etkin hale gelen ırkçı radikal grupların, 2022’den beri Giorgia Meloni başbakanlığında İtalya’da iktidara gelmeleri, Fransa’da Marie Le Pen’nin başında olduğu Fransız Ulusal Cephesi’nin ana muhalefet partisi konumunda olması, Hollanda Özgürlük Partisi lideri Geert Wilders’in 2023 parlamento seçimlerinde en güçlü parti olarak hükümeti kurmayla görevlendirilmesi, Çek Cumhuriyeti’nde aşırı sağcı Özgürlük ve Doğrudan Demokrasi Partisi’inin (SPD) lideri Tomio Okamura’nın giderek artan popülaritesi, Macaristan’da sağ popülist Urban’nın 2010 yılından beri aralıksız iktidarda olması (Urban 1998 – 2002 yıllarında da bir dönem iktidardaydı) tesadüf sayılamaz.
Batı toplumlarında günden güne artan sayıda siyasal parti etnik ve dinsel temele dayalı mülteci düşmanlığı üzerinden politikalar üreterek güçlenmektedir. Federal Almanya’da da durum bundan farklı değildir. Federal Almanya’da giderek yükselen aşırı sağcı AfD partisinin anketlere göre 23 Şubat 2025 tarihinde yapılacak olan Federal Parlemento Seçimlerinde Sosyal Demokrat Parti (SPD), Yeşiller (Bündnis 90/Die Grünen) ve FDP (Liberal Parti), önüne geçmiş olması, aşırı sağın milliyetçi etnik kökene dayalı politikaları toplumda sosyal sorunlardan kaynaklanan problemleri yabancı ve göçmen düşmanlığı üzerinden ifade etmeleri, destek görmelerini sağlamaktadır.
Gerek Angela Merkel‘in başbakanlığındaki CDU/CSU, SPD Koalisyon hükümeti döneminde - 2015 yılından sonra Almanya’ya bir milyonu aşkın Suriyeli Mültecinin gelmesi - olsun ve gerekse Olaf Scholz’un başbakanlığındaki üçlü koalisyonun sosyal ve ekonomik sorunları çözemeyişi, ekonomik krizle birlikte Ukrayna verilen savaş desteği ile birlikte 2022 yılından sonra bir milyonu aşkın Ukrayna‘lı mültecinin getirdiği mali yük toplumun sağa kaymasında önemli nedenler olarak görünmektedirler.
AfD‘nin (Alternative für Deutschland) radikal sağcı ayrıştırıcı politikası, göçmen düşmanlığından beslenerek toplumda karşılık bulmaktadır.
AfD ve benzeri partilerin her seçim döneminde yoğun olarak başvurdukları yöntemlerden biri mülteci ve göçmen düşmanlığı ve bununla birlikte yanısıra dinsel temele dayalı İslam düşmanlığının (İslamifobi) öne çıkarılması bu ve benzeri ırkçı nasyonalist parti ve grupların beslendiği en önemli ideolojik siyasal kaynaktır.
AfD’nin kuruluşundan itibaren mülteci düşmanlığını temel alan politikası beraberinde mültecilere karşı girişilen saldırılarında yoğunlaşmasını beraberinde getirdi. Bunda geçmişteki koalisyon hükümetlerinin ve bazı Eyalet hükümetleri’nin mülteci politikalarının payı büyüktür. Özellikle’de CSU tarafından sürekli gündeme tutulan mülteci sayısının sınırlandırılması ırkçılığın daha da gelişmesine zemin hazırlamaktadır. İç politikada bundan en büyük kazançı sağlayan parti ise sağ populist ve kısmende ırkçı AfD’de (Almanya için Alternatif) partisidir.
Almanya Sosyal Demokrat Partisinin (SPD) 1945 yıllarından sonraki döneminin en önemli siyasi kişiliklerinden biri olan Willy Brandt’ın yukardaki sözleri Demokrasi isteyen ve demokrasiyle yönetilmek isteyen tüm toplumlar için bir yol göstergesidir. Willy Brandt’ın savaş sonrası Almanya’sının demokratik kurumlarının inşaası ve demokrasi kültürünün geliştirilerek desteklemesi için 1969 yılında Federal Almanya Cumhuriyetinin ilk Sosyal Demokrat Başbakanı olarak parlamento da Alman halkına yaptığı bu çağrı bugünkü çokkültütlü Almanya toplumu için daha da bir anlamlıdır.
Demokrasi kültürünün sağ populist söylemlerle zayıflatılarak demokrasinin yerine getirilmek istenen totaliter sistemlerde mülteci ve göçmenlerin anayasal hak ve özgürlüklerine son verilerek yaşamları daha da zorlaştırılacaktır.
Göçmenler demokrasiye aktif bir şekilde sahip çıkmadıkları sürece, onu demokrasi adına sahiplenerek içini boşaltıp sahiplenenler çok olacaktır. Bugün eksikliklerine rağmen işleyen parlamenter ve anayasal sitemi ortadan kaldırmak isteyen AfD ve faşist partilere karşı demokrasi için Alman toplumuyla bütünleşerek direnmek temel görevlerimizden biri olmalıdır. Bu durumda göçmen kökenli gerçek demokratların somut talepleriyle sokağa çıkmaları ve ırkçılığa karşı demokrasi güçlerinin yanında yer alarak çokkültürlü ve birlikte yaşam için mücadele etmeleri bir zorunluluk olmakla birlikte, seçme ve seçilme hakkını kullanarak demokrasiyi sahiplenmelidirler.
Tarihe baktığımızda son bir yıldan beri İslam adına girişilen terör eylemleri tesadüf değildlr. Mannheim, Solingen, Magdeburg, Aschaffenburg ve son olarak (13 Şubat 2025) Münih’te Ver.di sendikasının yaptığı gösteriye arabalı saldırıyla kamuoyunun gündemine islami terör ve Mülteci sorunu oturtuldu.
Hitler’in iktidara geldiği 1933 yılına geri gidersek benzer olaylara Alman tarihinde sıkça rastlarız. Bunların içinde en önemli olay 27 Şubat 1933'te Reichstag'ın yakılmasıydı. Hitler ve Nasyonal Sosyalistlerin bu olaydan kazançlı çıktığı ve kundaklamayı Komünistlere, Sosyal Demokratlara ve diğer siyasi muhaliflere karşı önceden planlanmış büyük bir tutuklama kampanyasını tetiklemek için kullandığı tartışmasızdır. Tarih ve Tarihçiler bu olayın Nasyonal Sosyalistler tarafından organize edildiği konusunda hemfikirdirler. Tarihte olduğu gibi bu tür olayların arkasındaki sır perdesi er veya geç aralanacaktır. 23. Şubat 2025 Federal seçimlere iki hafta kala girişilen bu son terrör olayını, geçmiş olaylarda olduğu gibi AfD ve CDU/CSU kazançlı çıkmak için kullanacaklardır.
Bireysel veya İslam adına da olsa yapılan bu tür terör eylemleri aşırı sağ, radikal göçmen ve mülteci düşmanı gruplar tarafından yapılan saldırıları hemen hemen konuşulmadan komuoyu gündeminden çıkarılmasına yaradı. Yanlızca geçen 2024 yılında Federal Kriminal Dairesi'nin (BKA) istatistiklerine göre aşırı sağ tarafından işlenen suç sayısı 41.406 ile geçmiş yıllardan daha fazla oldu.
Sonuç olarak AfD normal bir demokratik parti değildir. AfD büyük ölçüde aşırı sağcılar tarafından kontrol edilmektedir ve ırkçı politikasıyla kasıtlı olarak nefret ve dezenformasyon yaymaktadır. AfD basına ve fikir özgürlüğüne saldırarak şiddet kulanmaktan da çekinmiyor, en azından AfD içindeki bazı kesimler şiddet kulanmayı meşru görmektedir. AfD nasyonalist-ırkçı politikalarıyla demokrasi ve ortak toplumsal yaşam için bir tehlikedir.