Hizbullah lideri Hasan Nasrallah'ın öldürülmesi ve İsrail'in Güney Lübnan'ı işgal etmesinin ardından Devrim Muhafızları füze saldırılarıyla karşılık verdi. Dün Akşama doğru İsrail’e gönderilen füzelerle Ordodoğu’yu saran şiddet sarmalının büyük güçler arasında bir dünya savaşına yol açıp açmayacağı önümüzdeki günlerde ve haftalarda Rusya ve Çin'in nasıl bir tepki vereceğine bağlı.
İsrail'in son günlerde Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta Şiilerin yaşadığı bölgelere havadan yoğun saldırıları ve ardından sınır bölgelerine giriştiği kara harektiyle amacı Hizbullah'ı sınırın 30 kilometre kuzeyindeki Litani Nehri'nin gerisine itmektir. İsrail’deki askeri yetkililerinin ve Netanyahu’nun açıklamalarına bakılırsa işgal edecekleri bölgeleri ‘İsrail’in güvenliği için’ bir tampon bölge olarak sürekli tutmayı hedeflemektedirler.
Hizbullah lideri Nasrallah'ın karargahının bombalanarak öldürülmesinden sonra İran'ın İsrail'e karşılık vermesi bekleniyordu. Hizbullah ve Lübnan'daki Şii milisler İran'ın onları yalnız bırakmayacağını ve Iran devrim Muhafızlarının Israil saldırılarına bir karşılık vermesinin kendileri için bir moral kaynağı olacağı beklentisi içindeydiler.
Bu beklentiyle birlikte Iran’ın da bir güç gösterisi yapması ve gerek kendi kamuoyuna ve gerekse dünya kamuoyuna ortaklarını yanlız bırakmayacağının mesajını vermesi acil bir ihtiyaç olmuştu. Hizbullah liderinin öldürülmesinden sonra gerek iç politika da ve gerekse Ortadoğu’da Mollah-Rejimi üzerindeki baskı ve beklentiler İran’ın en azından İsrail’e yönelik, -füzelerle sınırlı kalsa da- bir askeri harekte bulunması zorunluydu. İran ve Devrim Muhafızları’nın Lübnan, Suriye ve Yemen'deki müttefiklerine ortaklarını terk etmeyeceklerini göstermeleri ve onların yanında olduğunu ispatlaması gerekiyordu.
İran’ın İsrail’e füze saldırısı, Temmuz ayında Tahran'da Haniye’nin öldürülmesi ve son olarakta Nasrallah'a yönelik saldırılara karşılık bir gösteriden ibarettir. İranlı liderler, İsrail'in İran'ın füze saldırısına İsrail tarafından İran'a karşı yeni saldırılarla misilleme yapmaması durumunda kendileri açısından olayın kapandığını ve İsrail ile bir savaşa girmek istemedikleri mesajını verdiler.
İran tarafından İsrail'e fırlatılan ve sayıları 200'ü aşan füzelerin ABD'nin yardımıyla düşürülerek havadayken etkisiz hale getirildiği ve askeri çevrelerin de beklediği gibi herhangi bir hasara yol açmadığı ileri sürüldü. İsrail son yıllarda ABD'nin yardımıyla Ortadoğu'da büyük kayıplar vermeden savaşabilecek şekilde askeri olarak donatıldı. Bazı kaynaklara göre, İran'dan İsrail'e 200'den fazla roketin atılması bir medya gösterisinin ötesine geçmedi. Hatta gerek İran ve gerekse de Hizbullah güçlerinin İsrail'e karşı girişecekleri bir askeri harekatta İsrail’e zarar verecekleri ve onu zorlayacakları askeri bir konumda değiller tezi gündeme getirildi. Gerçekler elbet bir gün ortaya çıkacaktır.
Orta Doğu'da tırmanan şiddetin nasıl devam edeceği, her şeyden önce ABD'nin büyük bir savaştan kaçınmak için İsrail'i yatıştırıp yatıştıramayacağına bağlı olacaktır. İsrail’in Orta Doğu’da giriştiği ve her geçen gün tırmandırdığı sınır tanımayan bu şiddet sarmalını Biden istemeyerekte olsa açıklamalarıyla destekleyeceklerini duyurdu. Batı dünyası ise sessiz kalarak İsrail’e cesaret vermektedir.
Hizbullah üslerine yapılan saldırılar ve Hizbullah lideri Nasrallah'ın öldürülmesi, İran dışında İslam dünyasında neredeyse hiç protestolara ve dayanışma gösterilerine yol açmadı.
Hatta Nasrallah’a ve Lübnan'a yönelik saldırılar Suriye'nin İdlib ve Afrin bölgelerindeki ABD ve Türkiye destekli radikal İslamcı ve Sünni gruplar tarafından kutlanarak zafer gösterilerine dönüştü.
Türkiye'de ise hükümet çevrelerinden Hizbullah'ın ve Nasrallah’ın adı anılmadan İsrail saldırılarına yönelik sadece cılız eleştirilerle sınırlı kaldı.
Ortadoğu’da İsrail tarafından tırmandırılan bu şiddetin bir dünya savaşına yol açıp açmayacağı ise her şeyden önce Suriye’de etkin bir askeri güç olan Rusya’nın vereceği karara bağlı.