Almanya'dan, ilticası rededilen sığınmacıların özellikle de Kürtlerin Türkiye'ye sınır dışı edilmeleri yeni bir tartışmayı da beraberinde getirdi.
Almanya İçişleri Bakanı Nancy Faeser, "Türkiye'ye geri göndermelerin daha hızlı ve etkili bir şekilde gerçekleştirilebilmesi ve Türkiye'nin Almanya'da ikamet izni bulunmayan vatandaşlarını daha hızlı bir şekilde geri kabul etmesi sonucuna ulaşmış bulunuyoruz" demişti.
Böylece Almanya'nın ikamet izni bulunmayan binlerce Türk vatandaşını -özellikle de Kürtleri- Türkiye'nin onayıyla geri göndereceği haberi günlerdir Alman basınında yer bulmaktadır.
Haberlerde dikkat çeken en önemli nokta ise, bu kararın 2023 yılı Kasım ayında Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Almanya Başbakanı Scholz'un arasındaki görüşmede Berlin'de gündeme gelmiş olması. Hatta uzun pazarlıkların ardından Türkiye'nin ilk etapta 200 kişi olmak üzere haftada 500 Türk vatandaşının geri gönderilmesine onay verdiğini iddia etmiş olması.
Türkiye'den Almanya'ya gelerek iltica edenlerin hemen tamamı Türk vatandaşı. Sınır dışı edilecek olanların çoğunluğunun da özellikle Kürtler olacağı kamuoyu tarafından bilinmektedir.
Türkiye'de sanki Kürtlere karşı hiç bir baskı, sömürü, kin ve şiddet yokmuş gibi hareket edilerek ilticası reddedilenlerin acilen sınır dışı edilecek olmaları yeni bir skandala yol açacaktır.
Böylece Alman hükümeti kendi iltica yasaları ile BM Mülteci Hakları Sözleşmesi'ni ve insan hakları ve hukukunu dünyanın gözü önünde ayaklar altına alacaktır.
Türkiye'de Kürtler üzerinde her dönemde sömürü, baskı ve şiddet devam ederek sürmüştüır.
Kürt halkı her dönemde katmerli sömürü baskı ve şiddete maruz kalırken bir yandan da temel hakları için özgürlük mücadelesi verenler tutuklanıp zindanlarda işkence görmüşlerdir. Bu baskılar karşısında ülkesini terk etmek zorunda kalan Kürtler Almanya gibi çeşitli Avrupa ülkelerinde iltica talebinde bulunmuşlardır. Alman hükümetinin Kürtlerin bu konumunu görmemezlikten gelerek sınır dışı etmeleri alaşılır bir olgu değildir.
Günümüzdeki AKP-MHP faşist hükümeti döneminde Kürtlere karşı kin, şiddet, baskı ve tutuklamalar hat safhaya gelmiştir. Bu konuda yüzlerce binlerce örnekler verilebilir.
Bu baskılara paralel aralarında Almanya'nın da olduğu birçok AB ülkesinden Türkiye'ye savaş silahları ve askeri malzeme satışına onay verilerek, ikili kirli ticari ve askeri ilişkiler devam etmektedir. Bu silahların özellikle de Kürtlerin yaşadıkları bölgelerde yapılan askeri operasyonlarda sivil halka karşı kullanıldığı ve katliamlara yol açtığı bilinmektedir.
Alman hükümeti bunu görmeyecek kadar gerçekten duyarsız olamaz. Son haftalarda kamuoyuna yansıdığı üzere, kafileler halinde ilticası reddedilen Kürtlerin Almanya'dan Türkiye'ye sınır dışı edilmek için 'Abschiebehaft' diye bilinen geçici cezaevlerine konuldukları artık sır değildir. Irkçılkla mücadeleyi gündemden düşürmeyen Berlin'deki 'Trafik ışığı' koalisyonu ne yazık ki aşırı sağcı AfD'nin temel taleplerinden birisi olan, ilticası reddedilen sığınmacıları sınır dışı ederek, adeta ırkçılara 2025 yılı seçimleri için şimdiden tavizler vermektedir.
Burada göz ardı edilmeyecek bir başka gerçeklik ise, "sınır dışı edilen Türkler" şeklinde kamuoyuna yansıyan haberlerin hemen çoğunluğunda Kürtlerin sınır dışı edilmesinin görmezden gelinmesidir.
Alman sağduyulu politikacıları acaba bunu görmeyecek kadar duyarsız mıdır? Türkiye'ye gönderilmeleri halinde baskı ve tutuklamalara maruz kalacakları kesin olan Kürtlerin Almanya'dan sınır dışı edilmelerine neden sessiz kalınır?.
Alman hükümetinin başta BM Mülteci Hakları Sözleşmesi olmak üzere kendi itica yasalarını ve insan haklarını ayaklar altına alıp çiğnemesine kesinlikle göz yummamak gerekiyor.
Alman Başbakanı Olaf Scholz'un Tayyip Erdoğan ile kamuoyuna açıklanmayan gizli bir anlaşmaya imza attıkları günlerdir Alman medyasında gündemden düşmemektedir. Günden güne oy kaybeden SPD'nin lideri Scholz ile Erdoğan'ın iki yüzlü siyasetleri bardağı taşıran son damla olmuştur.
Bu yanlıştan acilen dönülmelidir.