Avukatlar Nazan Betül Vangölü Kozağaçlı ve Seda Şaraldı yaklaşık sekiz aylık haksız hukuksuz tutukluluktan sonra nihayet, 2 Ekim 2024 günü (Yarın) mahkemeye çıkacaklar. Mahkemeleri İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesinde saat 10:30 ve 13:30'da görülecek.
Modern devletlerde zorbalığa veya hukuksuzluğa maruz kaldığınızda sizi savunması için bir avukata gidersiniz. 1215 yılındaki Magna Carta sözleşmesiyle başlayan bu anlayış, modern devletlerin tamamında kabul görmüştür.
Devletin kapitalist, sosyalist, diktatoryal veya kökten dinci olması fark etmez. Tüm devletlerin toplum sözleşmelerinde mutlaka, “zorbalığa uğramışsanız bir avukata gidin” yazar. Çünkü modern devletlerde avukat, bir zorbalık veya hukuksuzluk ile karşılaştığınızda sığınabileceğiniz yegâne limandır. Adalete ulaşmanız için size gösterilen tek güvence, tek öneridir.
Avukata gidin...
İster eşinizi, kardeşinizi, anne veya babanızı kaybetmiş bir cumartesi annesi olun;
İster çocuğunuzu, denetimsizlik nedeniyle kaza yapan bir trende kaybetmiş olun;
İster haksız hukuksuz bir şekilde kardeşiniz, babanız veya anneniz hapiste olsun;
İster haksız, hukuksuz bir şekilde işinizden edilmiş olun;
İster siz veya bir yakınınız trafikte sizinkinden daha lüks bir aracın karıştığı trafik kazasının taraflarından biri olun;
İster iktidarın maşası iken, gözden düşmüş bir mafya babası olun;
İster iktidar adına işkence yapan bir polisken, emniyete düşmüş olun;
İster en güçlü basın patronu iken iktidar ile çıkar çatışmasına düşün;
İsterseniz sadece isim benzerliği nedeniyle gece yarısı otel odasından emniyete götürülmüş ünlü bir yazar olun;
İsterseniz iktidarı korumak için belinde silahla gezen bir akademisyen iken katledilmiş birinin ailesi olun;
İsterseniz iktidara yaranmak için, yukarıdaki tüm insanları mağdur eden kararları alan, yargıyı iktidarın sopası haline getirmiş eski hakim-savcı olun;
Zorbalığa, hele ki hukuksuzluğa maruz kalmış iseniz mesleğinin ilkelerine bağlı, iyi bir avukatın değerini mutlaka anlamışsınızdır.
Peki siz avukat iseniz ve zorbalığa, hukuksuzluğa uğramışsanız ne yapacaksınız?
Yapabileceğiniz tek şey vardır: Halka gitmek.
Normalde bir zorbalığa veya hukuksuzluğa maruz kalmışsanız, devlet kurumlarına başvurur ve mağduriyetinizin giderilmesinin beklersiniz. Fakat yukarıda saydığım mağduriyetleri yaşayan herkesin anlayacağı üzere, hukuksuzluğa maruz kalmış ve adalete ulaşamamışsanız bunun sebebi devletin kendisidir. Bir avukat ile adalet arasındaki tek engelde, genelde devlettir. Devletin hukuksuzluğunu ve zorbalığını durdurma gücü ise sadece halktadır.
Örgütlü, birlikte hareket eden halkların önünde kimsenin durabilmesi mümkün değildir.
Özellikle Çağdaş Hukukçular Derneği üyesi Avukatlar bunu çok iyi bilirler. Bu yüzden 1974 yılından bu yana halka adalete sahip çıkma ve birlik olma çağrısı yaparlar. Çünkü, halkın yoksulluğunun da, işsizliğinin de, evsizliğinin de temelinin adaletsizlik olduğunu bilirler.
Zorbalığa ve hukuksuzluğa uğradıklarında da, tek güvendikleri yıllardan bu yana uğruna mücadele ettikleri halktır. Yani sizler, yani bizleriz.
Avukatlar Nazan Betül Vangölü Kozağaçlı ve Seda Şaraldı'nın da artık tek güvencesi, uzun yıllardan bu yana uğruna mücadele ettikleri biz ve sizlersiniz.
Bu iki avukatın da haksız ve hukuksuz olarak yargılandıkları mutlaka ortaya çıkacaktır.
Tıpkı Betül'ün eşi de olan Çağdaş Hukukçular Derneği genel başkanı Avukat Selçuk Kozağaçlı'nın, tıpkı milletvekili de olan Avukat Şerafettin Can Atalay'ın ve daha onlarca avukatın haksız hukuksuz tutuklu oldukları veya çeşitli cezalara maruz kaldıklarının ortaya çıktığı gibi.
Maalesef, zamanında yeterli toplumsal baskı oluşturulamadığı için, suçsuz olduklarını herkesin bilmesine rağmen ne Selçuk'u ne de Can'ı ve daha binlerce insanı tutuldukları cezaevlerinden çıkaramıyoruz. Özgürlüklerine kavuşturamıyoruz. Tüm yüksek mahkeme kararlarına rağmen.
Ancak, siyasallaşmış mahkemelerin toplum baskısına dayanamadıklarını ve kendilerini hukuka uymak zorunda hissettiklerini birçok örnekte görüyoruz. Yeter ki geç kalmış olmayalım.
Bu iki avukatın 2 Ekim 2024 tarihindeki duruşmasına gittiğinizde, nasıl bir zorbalıkla karşı karşıya olduklarını göreceksiniz.
Duruşmaya gittiğinizde, iki avukatın da 6 Şubat 2024 tarihinde Çağlayan Adliyesi önünde yaşanan ve iki kişinin polisler tarafından vurulması olayı nedeniyle gözaltına alınmış ve tutuklanmış olmalarına rağmen, hazırlanan iddianamede bu olayla ilgili avukatlara yönelik tek suçlama bile olmadığını göreceksiniz.
Duruşmaya gittiğinizde, avukatların üzerinde veya bürolarında üzerlerine atılı suçlamaya dayanak olabilecek hiçbir şeyin çıkmadığını göreceksiniz.
Duruşmaya gittiğinizde, avukatların üzerine atılı suçlamaya gösterilen tek dayanağın mesleki faaliyetleri olduğunu göreceksiniz. (Müvekkilleriyle bürolarında veya cezaevinde görüşmeleri, müvekkillerinin cenazelerini almaları vs.)
Duruşmaya gittiğinizde, avukatların aleyhine delil olarak gösterilen tek şeyin iki kadından alınmış emniyet ifadeleri olduğunu ve bu ifadelerin onların tutuklanmasından üç ay sonra
Yani önce avukatların tutuklandığını, üç ay sonra ise emniyette işkence altında onları suçlayan ifadeler alındığını ve bu ifadelerin de “onları Halkın Hukuk Bürosu avukatı olarak tanırım”dan ibaret olduğunu göreceksiniz.
Yine duruşmaya gittiğinizde, avukatların tutuklanmasına dayanak olan adliyedeki çatışmanın 6 Şubat 2024 tarihinde 11:46 yaşandığını; ölenlerin kimliklerinin 13:30'da tespit edildiğini; sadece yarım saat sonra ise İstanbul ilindeki birçok kurumun basıldığını ve 98 insanın gözaltına alındığını. 62 tanesinin tutuklandığını ve 30 tanesinin sonradan tahliye edildiğini göreceksiniz. Ancak, bu insanların tümünün aynı sebepten gözaltına alınmasına ve çoğunun aynı suçlama nedeniyle tutuklanmasına rağmen, savcının hiçbir kıstasa dayanmadan insanlar hakkında farklı iddianameler hazırladığını göreceksiniz.
Ama tüm bunlara rağmen göreceğiniz en önemli şeyin ise mahkemenin daha iddianamenin kabulü ile başlayan hukuksuzluğudur. Mahkeme, bugüne kadar hiçbir yerde vey amahkemede örneği olmayan bir şekilde; tamamen yasa ve usule aykırı olarak, aynı iddianame ile açılan davadaki kişileri ayırarak farklı dava esasları vermiş. Yani iddianamedeki herkes için, tek kişilik bir dava haline getirmiş.
Bu tamamen mahkeme heyetinin keyfi bir uygulamasıdır ve avukatların yargılamalarının nasıl yapılacağı konusunda korkutucu bir fikir vermektedir.
Türkiye'de avukatlar tüm dünyadaki avukatlara ilham kaynağı olacak şekilde, demokrasi mücadelesinde üzerlerine düşeni yapmaktadırlar.
Bu mücadele içinde bugüne kadar birçok avukat arkadaşımız katledildi. Yüzlercesi tutuklandı. Binlercesi gözaltına alınıp işkence gördü.
Hepsinin mesleğini sadece kendi çıkarları için kullanarak refah ve zenginlik içinde bir yaşam sürme imkanı vardı. Ancak yaşayabilecekleri hukuksuzluğu çok iyi bilmelerine rağmen, adaletsizliğe gözlerini yummadılar. Halka sırtlarını dönmediler.
Bugün yanlarında durma, onlara destek olma; kısacası avukatınızı savunma sırası sizde.