Almanya ile Türkiye arasında Berlin hükümetinin başvurusu reddedilen Türkiye kökenli sığınmacıların sınır dışı işlemlerini hızlandıracağı bir plan üzerinde anlaşması, insan hakları açısından irdelenmesi gereken bir konudur.

Türkiye'den gelen yüzlerce sığınmacı iki ülke arasında varılan uzlama ile "sınır dışı planlarının" kurbanı olacak ve hayatları risk altına girecek. 

Çok sayıda rapor ve uzman görüşüne göre Türkiye'de insan hakları özellikle de Kürtler ve muhalefet kesimin hakları açısından vahim bir durumdadır. Türk yargısının hukukun üstünlüğü ilkelerinden uzak olduğu ve muhalif kesimin cezaevlerinde 'haksız yere hazırlanan iddianameler' ile cezaevlerinde ömürlerini geçirdiğini bütün dünya kamuoyu bilmektedir. 

İltica ve göçmen yanlısı Pro Asyl örgütü tarafından kısa bir süre önce yayınlanan ve Türk ceza adalet sisteminin bağımsızlığını, tarafsızlığını irdeleyen bir rapora göre, Türkiye'de ceza hukukunun siyasi olarak istenmeyen eylemleri bastırmak için araçsallaştırıldığı belirtilmektedir. 'Terör propagandası' gibi suçlamalar keyfi olarak yapılmakta ve ilgili ceza yargılamaları hukukun üstünlüğü ilkesi ile çiğnenmektedir. Mağdurların etkili bir yasal savunması bulunmamaktadır. Muhalif kesim ve siyasi açıdan belirli kırmızı çizgi olarak belirlenen konularda konuşan kişiler risk altındadır. Hazırlanan rapora göre Kürtler, sistematik ayrımcılık ve baskı nedeniyle diğer gruplara göre daha yüksek risk altındadır.

Yine aynı şekilde geçtiğimiz yıl açıklanan verilere göre Almanya'da Türk vatandaşları tarafından yapılan iltica başvurularının %84'ünden fazlasını Kürtler oluşturmuştur. Bu bilgiler ışığında, Alman hükümetinin sığınmacıları temel hukuk devleti ilkelerinin uygulanmadığı bir ülkeye sınır dışı etme kararı alması daha da endişe vericidir. Sınır dışı edilenlerin keyfi devlet baskısına ve ciddi insan hakları ihlallerine maruz kalmaları göz ardı edilemez. Türkiye'den gelen sığınmacıların başvuranların ancak sadece yüzde 13'ünün Almanya'da kalabilmelerine izin verilmektedir. 

ALMANYA SUÇ ORTAĞIDIR 

Oysa muhalif kesimin Erdoğan rejimine ve keyfi devlet zulmüne karşı korunmaya ihtiyacı bulunmaktadır. Berlin hükümeti ile Ankara hükümeti arasında sınırdışı konusunda müzakereye varılması Alman mahkemelerinin kararlarıyla da açıkça çelişmektedir.

Birçok iltica başvurusu reddedilse de, bazı mahkemeler Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (AİHS) atıfta bulunarak İkamet Yasası'nın (AufenthG) 60. (5) maddesi uyarınca Türkiye'ye sınır dışı edilme yasağı tanımaktadır. Bu standarda göre, insan hakları ve temel özgürlüklerin korunması garanti altına alınmadığı takdirde sınır dışı işlemi gerçekleştirilemez. Özellikle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 3. maddesine göre, hiç kimse işkenceye veya insanlık dışı ya da aşağılayıcı ceza veya muameleye tabi tutulamaz. Bazı Alman mahkemeleri haklı olarak bu durumu açıkça sorunlu görmektedir. Kararlarında, Türkiye'de keyfi olarak 'terörizmle suçlanan' kişilerin, hukuk devleti ilkelerine uymayan ve işkence riski içerebilecek yargılamalar beklemeleri gerektiğini, ancak Almanya'ya iltica başvurusunda bulunan çoğunluğu Kürt kökenli sığınmacılar için mülteci korumasının temelde tanınmadığını vurgulamaktadır.

Almanya, uluslararası arenada birçok kez Türkiye'ye koruyucu bir el uzatarak ya da para ve silah yardımlarıyla Türkiye'deki mevcut iktidarı destekleyerek, Türkiye'den gelen mülteci akımından kısmen sorumludur.