Türkiye'de üniversite gençliğinin eylemleri 1959 yılının sonlarında başlamıştı.

Demokrat Parti iktidarının giderek artan baskılarına karşı İstanbul ve Ankara'da üniversiteli gençler yasaklanmasına rağmen iktidara karşı mitingler yapmış, polis saldırısı sonucu ölen öğrenciler olmuştu. Bu dönem yapılan öğrenci eylemleri sadece mevcut iktidara yönelikti. 1968 eylemleri ise mevcut sisteme karşı bir başkaldırı niteliğindeydi.

27 Mayıs'ın ürünü olan 1961 Anayasası, 27 Mayıs'ı gerçekleştirenlerin iradesinden bağımsız olarak göreceli bir aydınlanma belgesi olarak Türkiye toplumunun gidişatına damgasını vurdu. Anayasanın getirdiği kısmi özgürlükler nedeniyle Türkiye'de sosyal olaylar hızla gelişiyordu. Sendikacıların ve bazı aydınların kurduğu Türkiye İşçi Partisi 1965 seçimlerinde meclise 15 milletvekili sokmayı başarmıştı. O zamana kadar açıktan sosyalizm propagandası yapılamazken, üniversitelerde, mitinglerde artık sosyalizm dillendiriliyordu. Meclisteki 15 milletvekili kürsüden sosyalist olduklarını belirtiyorlardı.

İşçi grevleri, toprak işgalleri giderek yaygınlaştı. Sinemada, tiyatroda, yayın hayatında da sosyalist eserler ortaya çıkmaya başlamıştı.

Amerikan emperyalizmine karşı yapılan gösteriler giderek yaygınlaşıyordu. 6. Filonun İstanbul ve İzmir'e gelişinde Amerikan askerlerinin karaya çıkmasına izin verilmedi. İlerici, sosyalist gençler Taksim'de Amerikan emperyalizmini lânetlemek için miting yaparken, dinci gruplar saldırarak bazı göstericileri katletti.

1968 baharına gelindiğinde Türkiye'de toplumsal olaylarda çık hızlı gelişmeler oluyordu. Amerikan Elçisi Kommer'in arabası Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde yakıldı ve elçi Türkiye'den ayrılmak zorunda kaldı.

Ancak toplumsal gelişmeyi boğmak için devletin vurucu aygıtları tüm güçleriyle saldırmaya başladı. Bir yandan polis, jandarma öte yandan Bozkurtlar isimli sivil faşist militaristler gösterilere, işçi grevlerine, anti-Amerikan gösterilere saldırarak birçok genci ve insanı katletti.

Üniversitelerde boykot ve işgal eylemleri kantinlerde fiyatların düşürülmesi, kitapların ucuzlatılması, eğitimin daha demokratik olması gibi reformist denilebilecek taleplerle başladı. Kısa zamanda eğitimle ilgili sorunların ülke sorunlarından ayrı değerlendirilemeyeceği ileri sürülerek, eylemlerde ülke sorunları ve halkın yaşam şartlarının düzeltilmesine ilişkin talepler öne çıkmaya başladı.

Türkiye'de 1968 olaylarında öğrenciler şüphesiz dünyadaki gelişmelerden etkileniyordu. Ancak kendi yolunu kendisi çizen özgün davranış biçimleri olan bir hareketti. 1968'i çok canlı ve yaratıcı yaşayan üniversitelerden birisi Orta Doğu Teknik Üniversitesi'ydi. O dönemi Mimarlık Fakültesi'nde öğrenci olan Akın Atauz şöyle anlatmaktadır:

“Eylemlerimiz topyekûn bir isyanın yansımasıydı. Bizden önce olan her şeye isyan ediyorduk. Ama isyan sonrası gelecekte ne yapılacağı konusunda ortak bir düşünce yoktu. Devrim istiyorduk ama bu eylemlerle devrim yapılamayacağını biliyorduk. Sadece bugüne kadar tanımlanmış bir sosyalist ütopyayı bir kez daha tanımlamakla yetinemezdik. Bunu yapmak, isyan ettiğimiz her şeyle ve bütün düşüncelerimizle çelişirdi. Çünkü biz yepyeni, bambaşka bir dünyayı istiyorduk. Kabaca bu kapitalizm karşıtı bir düseye karışmayacak ama herkes bir başkasının yaptığını bozmayacak ezmeyecekti...“

Türkiye'deki, öğrenci, işçi, yoksul köylü eylemlerinin giderek artması egemenleri düşündürüyor, bu gelişmeye engel olmak için çaba harcıyorlardı. Sonunda ordu darbe yaparak tüm ülkede sıkıyönetim ilan edip kanlı bir süreci başlattı.

1968 kitlesel eylemlerin yoğun olduğu bir süreçti ama düşüşe gitmeye başlamasından sonra, belli kitle desteği olsa da gizli, kadro örgütleri ortaya çıktı. Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu, Türkiye Halk Kurtuluş Partisi/Cephesi, Türkiye Komünist Partisi /Marksist-Leninist ve Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu 1970'li yıllarda ortaya çıktı. Bu örgütler Türkiye'de ilk kez kapitalizme onun ordusuna, polisine, tüm kurumlarına statükonun bütününe yönelen örgütlerdi.

Bu örgütleri kuruluş aşamasında ezmek isteyen devlet güçleri şehirde, sokakta, Nurhak'ta, Kızıldere köyünde, idam sehpasında katliamlar yaparak onlarca devrimciyi katletti. On binlerce insan tutuklanarak işkenceden geçirildi.