Proletarya Diktatörlüğü ve Demokrasisi konusuna, ‘Sosyalist Demokrasi’ kavramını irdelerken daha ayrıntılı olarak bakmak zorunluğu olduğunu düşünüyorum.
Proletarya demokrasi veya diktatörlüğü konusu, Marxizmin ele aldığı ve çözümlediği çoğu temel konularda olduğu gibi ezber üzerinden dile getirilmekte ve şartlar dikkate alınmadan yani diyalektiğin düzeltici çubuğu kullanılmadan aynen tekrarlanmaktadır. Sorunu koşullara bağlı olarak ele alıp çözümlemeyen ve kendine Marxist diyen çoğu lider, revizyonizm ve eklektizm tehlikesine düşerim korkusuyla ezberciliği yeğlemektedir. Bu da sekter, çözümsüz ve şiddet temelli yol ve yöntemleri Marxizmin bir uzantısı olarak benimseyen sağ ve ‘sol’ komünizmi ortaya çıkartmaktadır.
Ayrıca diktatörlüğün, proletarya iktidarında salt şiddet olmadığını ve sınıfsız topluma giden yolda devletin sönümlenmesi için birçok demokratik enstrümanı içeren bir süreç olduğunu bilmemiz gerekiyor. Bakalım:
1-) Proletarya diktatörlüğü kavramı, serbest rekabet döneminde egemenler olarak burjuva sınıfını tarif etmekte ve ona karşı verilen mücadeleyi tanımlamaktadır. Bu tanım, emperyalizm öncesi özel olarak burjuvazi isminin kullanılması egemen sınıfı temsil ettiği için gerekli ve zorunluydu. Fakat emperyalizm çağında özellikle de emperyalizmin yeniden organize olduğu 21. Yy da burjuvazi kavramı, hedefin tespitinde birçok sorunu içinde taşımaktadır. Birincisi, artık burjuvazi kavramı, egemen sınıfı tanımlamakta tamamen yetersiz ve yanlış algılamaya neden olmaktadır. Emperyalizm ile birlikte burjuvazinin belli bir kesimi Lenin’in de işaret ettiği gibi tekelleşmiş ve tröstleşmiştir. Dolayısıyla bir azınlığı temsil eden oligarşik yönetici yapının dışında çok büyük bir burjuva kesim bulunmaktadır. Bunlar, küçük-burjuvaziyi saymazsak sırasıyla orta burjuvazi ( mali sermaye ile bütünleşmemiş fabrika sahipleri, büyük sermayeye tedarikçilik yapan işletmeler, sanayileşmemiş tarımsal toprakların sahipleri vb.lerini sayabiliriz), aydınlardan, bürokrasiden, esnaflardan oluşan burjuva unsurlar, proletarya diktatörlüğünün öncelikli değil orta vadeli hedefi hedefleri içindedir. İkincisi, proletarya, uzun vadede kendisini de ortadan kaldıracak diktatörlük hedefleri arasındadır. Bu açıdan proletarya diktatörlüğü tanımı hiçbir zaman ajitasyon olarak kullanılmamalıdır. Proletarya diktatörlüğü kuramsal bir analizdir ve pratik siyasette yeri olmadığını gösteren örneklere HOMO KOMÜNÜS de yer verilmiştir.
2-) Yukarıda da belirttiğim gibi, proletarya diktatörlüğü öncelikle belli bir azınlığa karşı dikkatli ve yoğunlaşmış bir mücadele verse de iktidarında, genel olarak burjuvaziye(oligarşiye değil) şartların oluşması koşuluyla parti kurma dâhil belli imtiyazlar vermek zorundadır. Bu konu ülkemizde veya Marxist gruplar arasında tabu olarak algılandığı için bence bu konuda Lenin’in görüşleriyle konuya açıklık getirelim.
“BURJUVAZİNİN, daha önce de belirttiğim gibi, imtiyazlardan yoksun bırakılması, Proletarya diktatörlüğünün zorunlu ve vazgeçilmez bir şartı değildir” (V.İ. LENİN, PROLETARYA DİKTATÖRLÜĞÜ VE DÖNEK KAUTSKY, sf.148-9, Bilim ve sosyalizm Yayınları)
“ Kabul emek gerekir ki, sömürücüleri imtiyazlardan yoksun bırakma konusu salt bir Rus sorunudur ve genel olarak proletarya diktatörlüğünün bir sorunu değildir.” (age, sf. 126-7)
Lenin bu sorunu ileriki sayfalarda daha net biçimde cevaplıyor:
“…Burjuvazinin oy hakkından yoksun bırakılmasını, hiçbir zaman kesin bir zorunluluk olarak düşünmedik. Çünkü kurumsal olarak, proletarya diktatörlüğünün burjuvaziyi her adımda bastırması pekâlâ kabul edilebilirse de bu işi onu seçim haklarından yoksun bırakmadan yapması gerekir…”(age. Sf. 225)
Ve devam ediyor:
“…yoksun bırakmadan yapması gerekir. Düşünce planında bu, elbette anlaşılır; nitekim biz de kendi anayasamızı öteki ülkeler için bir model durumuna getirmeyi kesin olarak istemiyoruz. Biz yalnız, sosyalizme burjuvaziyi çiğnemeden geçebileceğini sanan birinin Sosyalist olmadığını söylüyoruz. Ama sınıf olarak burjuvaziyi ezmek her ne kadar zorunlu ise de onu oy hakkından ve eşitlikten yoksun bırakmak zorunlu değildir. (abç, ags, sf.225)
Evet, burjuva unsurlar şiddete başvurmadıkları oranda bu haklar onlara verilecektir. Proletaryanın çoğunluk tarafından saptanmış olan demokratik yasalarına uydukları müddetçe bu imtiyazlardan yararlanacaklardır. Onların kitleleri aldatması veya algı ve hileler yoluyla siyaset yapması işte proletaryanın baş etmesi gereken ve onun, sermaye sınıfını tecrit etmek için yaratılmış olan en büyük fırsattır. Proletarya bu tür pratikler içinde kendini eğitecek ve toplumu ancak bu tür başarılar sonucunda dönüştürebilecektir. Proletarya diktatörlüğünün diğer yüzü de işte budur.
3-) Proletarya diktatörlüğü konusunda atlanan ve gündeme getirilmeyen temel yaklaşım ise Marx tarafından dile getirilmiştir. Proletarya diktatörlüğü, (iktidarının) sınıfsız topluma bir hazırlık olduğu ve devletin sönümlenmesi hedefi için gerekli adımların atıldığı bir ara aşamadır. Marx’a kulak verelim:
“Proletarya muzaffer olduğunda, kesinlikle toplumun mutlak hâkimi durumuna gelmeyecektir, çünkü onun muzaffer olması, sadece kendisini ve kendi karşıtını kaldırmasına bağlıdır. O zaman proletarya da onu belirleyen karşıtı, yani özel mülkiyette de yok olur” (The Holy Family, Karl Marx ve Frederich Engels, Collected Works, cilt 4. Londra s.36, Aktaran Istvan Mészaros, İKTİDAR VE MUHALEFET, Sf. 115, Metis Yayınları)
Yani Proletarya diktatörlüğü, proletaryanın kendisi de dahil tüm sınıfları ortadan kaldırmayı hedefleyen bir iktidarın adıdır.
4-) Pekâlâ, bu adımlar nelerdir? Yani Proletarya diktatörlüğünü sadece şiddet ile eşitleyenler bu iktidarın yapmak zorunda olduğu taktik adımları da bilmek zorundadır. Bunlar:
a-) Güçler ayrılığını oluşturan Yürütme-Yargı ve Sovyet(meclis) aygıtlarında ki tüm unsurların seçimle gelip seçimle gitmesi ve seçilenlerin istendiğinde geri çağrılıp görevlerine son verilmesi gerekmektedir.
b-) Herkes burjuva hukuku anlamında(eşitsizliğin eşitliği) eşit ücret alacaktır.
c-) Üretim nasıl çalışan sınıflar tarafından yapılıyorsa aynı şekilde ürünlerin dağıtım ve paylaşımı da sürekli değişen emekçi (proleter) kesimler tarafından yapılmalıdır.
d-) Denetim mekanizması ve sistemin sigortası olan kurumsal işleyiş, yine sürekli değişen ve eğitilen-yetiştirilen emekçilerden oluşan organizasyonlar tarafından yürütülmek zorundadır.
e-) Proletarya iktidarının geri dönüş yaşamaması yani bürokrasinin hiçlenmesi, tüm iş bölümlerinin( kafa-kol, şehir-köy, yöneten-yönetilen, proleter-burjuva, bilen-bilmeyen, geri-ileri vb sayısız iş bölümleri) ortadan kalkması için Marx’ın tarifi ile herkes sırayla bürokrat yani yönetici olacaktır. Bu görev de 6 ay veya en fazla bir yılı geçmeyecektir.
f-) Proletarya Diktatörlüğünün stratejik adımı ise, teknolojik olarak dünya liderliğini hedeflemesi ve yakalaması gerektiğidir. Tüm canlılara, doğaya ve evrene daha iyi bir yaşam ve huzur verebilmek için İşçi sınıfının esas tutması gereken halka budur ve bu konuda liderliği yakaladığı oranda emperyalist kuşatmayı yaracak ve geleceği inşa edebilecektir.
İşte proletarya Diktatörlüğünün önündeki görevleri bunlardır ve onu salt şiddetle tarif etmeye çalışan sağ ve sol tüm kesimlere verilecek cevabımız da budur.