Başlıktaki ilişkiyi açıklayan o kadar çok yaşanmışlık var ki, nereden başlasak boş çıkmayız. Daha İstanbul Belediye Başkanı iken ABD elçisi ve yetkilileriyle olan samimiyet, A. Gül ile birlikte Washington’da imzaladıkları protokol, BOP eş başkanlığı, Trump’ın hakaret içeren mektubu, Halk Bankası davası, R. Zarrab’ın ifadeleri, Suriye-Afganistan politikası vb. gibi! Fakat biz burada son İsveç’in NATO üyeliği sürecinin öncesi ve sonrası yaşanan rezaleti ele alacağız.
Emperyalistler, Finlandiya ve İsveç’i NATO’ya alıp, Rusya’nın tecrit edilmesini amaçlayan bir genişleme stratejisi izlemektedirler. Geçerken söyleyeyim ki: SSCB’nin yıkılması sonrası daha da bir kendilerine güven duyan bu güçler, Rusya ve Çin’i kendilerine potansiyel bir tehlike olarak algılamaktadırlar.
RTE iktidarı, ülke içinde olduğu gibi dışında da ‘ben her şeyi bilirim’ çizgisinde bir siyaset izlemektedir. Cahilliğin dışa vurumu olan bu bakış açısı, nasıl ki içteki ekonomik ve siyasi felaketleri yaratmış ise, dışarda da benzer sonuçları üretmiştir. Bu konuda Suriye-Libya-Yunanistan-İsrail vb. sayısız başlıklar açıp, buradaki açmazları ve çözümsüzlükleri de sergileyebiliriz elbette! Fakat konu başlığımıza ilişkin süreci özetlemekle yetineceğim.
Türkiye, ABD’de üretilen son teknoloji ürünü olan F-35’lere ortak olmuştu. Ayrıca 1005 parçası ülkemizde üretilecekti. Bunun için yatırımlar bile yapılmıştı. Üretim sonunda 100 uçak alınacaktı. Hatta 1.4 milyarı da peşin ödenmişti. Peki, Türkiye’nin 2013 yılında teknolojisiyle birlikte alacağı belirtilen Patriot savunma sistemi, neden ABD tarafından verilmedi? Bu dansın figürlerine bakabiliriz artık:
1- 2015 yılında Rus uçağının düşürülmesi sonrası süreç, RTE iktidarı açısından iki cami (ABD-Rusya) arasında kalan beynamaz misali gelişmeye başladı
2- Rusya, hem uçağın düşürülmesi, hem de 2016 yılında öldürülen Büyükelçisinin intikamı için harekete geçti. Sayısız yaptırım kararları aldı! Ayrıca Putin, Türkiye’nin İŞİD ile petrol ticareti yaptığını teşhir etti. Ve fotoğraflar servis edildi vs.
3- RTE, Rusya’nın özür dilemesini istedi. Yaptırımlar sonrası ise, tam tersi açıklamalar yaptı ve zeytin dalı uzattı! Hatta Putin’in ayağına kadar giderek kapıda dakikalarca bekletilmeyi içine sindirdi vs.
4- Ama Rus oligarkların lideri Putin için bedel ödenmiş değildi. Bu nedenle kan bedeli ödemesi için, RTE’ye kendilerinden askeri alımlar yapmaları şartı getirildi. Bunun üzerine RTE iktidarı, şoka girmenin şaşkınlığı ile ‘savunmada stratejik bağımsızlık şarttır’ diyerek Rusya’dan S-400 füzeleri almaya karar verdi. Bunun için 2.5 milyar dolar ödendi.
5- NATO üyesi olduğu unutularak atılan bu adım, ABD ve NATO tarafından sert şekilde kınandı. Türkiye F-35 projesinden atıldı. Bunun için ödenen 1.4 milyar dolar da çöpe gitmiş oldu. Ayrıca parça üretimi kaldırıldı ve yapılan yatırımlar çürümeye bırakıldı.
6- ABD ve müttefikleri ayrıca Rusya’dan alınan S-400’lerin güvenlik sorunu yaratacağını belirterek Türkiye’ye yaptırımları artırmaya başladılar. Giderek Batı güçleriyle arası gerginleşen RTE, bu baskıya dayanamayarak S-400’leri depoya kaldırdı. Böylece 2.5 milyar dolar daha çöplüğe atılmış oldu.
7- Rusya’nın şu veya bu nedenle Ukrayna ile savaşa girmesi, Batı emperyalistlerine büyük bir fırsat sunmuştu: Ukrayna’yı destekleyip silah satmak-Ukrayna halkını Rusya’ya karşı ırkçı temelde örgütlemek ve de ‘Rusya saldırır’ korkusunu yayarak, Finlandiya ve İsveç’i NATO içine alıp gücünü genişletmek.
8- NATO konsepti gereği, bu ülkelerin NATO’ya girebilmesi için, örgütteki tüm üyelerin onay şartı vardı. Bu nedenle Türkiye’ye ihtiyacı olan ABD ve Batılı ülkeler, ilişkileri taktik olarak yenilediler: RTE’nin zaaflarından biri olan pohpohlama işlemlerine başladılar-görüşmeler yaptılar ve de onunla sıkı bir pazarlığa giriştiler.
9- RTE, kendisine ihtiyaç olduğunu görerek, prestij elde edeceği bir şartı, Şark kurnazı olarak ileri sürdü: ‘ F-35 projesine bizi alırsanız onay tamamdır’. Bu şart karşısında panikleyen Batılı liderler, Şark kurnazı lideri alt edecek bir planı devreye soktular: ‘ Türkiye’nin F-35 alımını, Yunanistan’ın teklifi içine koyuyor ve birlikte Kongreye gönderiyoruz’. RTE bu teklife balıklama atladı ve onlardan kamuoyunu uyuşturması ve konsolide etmesi için müsaade istedi.
10- ABD ise, bu kararın bir an önce çıkması gerektiğini, çünkü Kongre’de sorun olabileceğini ileri sürdü. Fakat RTE’nin, kendi kitlesini etkilemesi, öncelikle terör, PKK, Kuranı Kerim vb. kartını kullanması ve Dünya Lideri imajına uygun birkaç tavır sergileyebilmesi için, zamana ihtiyacı vardı. İşte tam bu süreçte, ABD iktidarı plana uygun bir şekilde, gecikmeyi bahane edip ‘ F-35 alımını Yunanistan teklifinden ayırmak zorunda kalıyoruz’ diyerek liderimizi şoka soktular.
11- Bu şok dalgası sonucu dünya liderimiz hemen aceleyle Ocak ayı sonunda gerekli kararı meclisten çıkartıp imzaladı. Ve utanç verici süreç başlamış oldu.
12- RTE’nin imzaladığı karar hemen uçak ile ABD’ye gönderildi! Kararı alan ABD’li yetkililer, bunu Kongre’de ki temsilcilere elden ulaştırdılar ve onlar da kararı inceleyerek RTE’nin yalan söylemediğine ikna oldular. Demek ki Dünya Lideri ve Stratejik ortakları olan RTE’ye hiç güvenleri kalmamıştı. Dahası ülkemizin yarı sömürge ilişkisi böylece ortaya serilmiş oldu.
13- Fakat utanç verici ilişki devam ediyordu: ‘ F-35 olmuyor size F-16 verelim’ teklifi yapıldı. İsveç’in NATO’ya alınması belgelerinin gerçek olması bile F-35 alımı için işe yaramamıştı. Kongre’nin Türkiye’nin F-16 alımına ise onay vereceği belirtilse de bunun bile kongreden geçip geçmeyeceği kesin değil denmektedir.
RTE’nin emperyalistlerle olan bu dansı da yine çaçaça ve salsa ile başlamış fakat yine aynı Maori’lerin(Yeni Zelanda) Haka dansıyla bitmişti. Yarı sömürge ülkelerde proletarya iktidara gelmedikçe, bu ve benzeri yazgıların kaçınılmaz olduğu çok açık.