“Bütün iyi şeyler güler.
Yalvarırım gülmeyi öğrenin.”[1]
Sanatın gücü müthiş bir şeydir. Tam da bunun için muktedirler sanattan korkar, kontrolleri altına alıp, sanatı sanat olmaktan çıkartarak, iktidar sofrasındaki mezeye dönüştürürler. Bu koşullarda “Reyting mi önemli sanat mı?”[2] diye soruyor Prof. Dr. Üstün Dökmen.
Özdemir Asaf’ın, “Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu, birinciliği beyaza verdiler,” dizelerindeki üzere yerkürenin dört bir yanında kapitalizmin kirlettiklerinin listesinde sanat ilk sıralarda yer alıyor.
Sadece, iktidarın tercih ve yönelimlerine göz atmak dahi yetiyor da artıyor: Ocak-Aralık 2023 döneminde kültür hizmetleri için 15.4 milyar TL, din hizmetleri için 45.2 milyar TL harcandı![3]
Oysa gerçek sanatsal üretim hem kendi içinde bir süreçtir hem de bir “tarih”tir, kendi altın zincirinin halkalarına sadık kalarak yol alır.
Tam da bunun için “Sanat eserlerini üretmek ve onlardan keyif almak bizi daha bütünlüklü insanlar hâline getirir”ken;[4] Friedrich Nietzsche, “Gerçeklikten ölmemek için sanatımız var”…
Jeanette Winterson, “Sanat yüreği büyütür”…[5]
Jerzy Grotowski, “Sanat cehaletimizin veya cesaretsizliğimizin neden olduğu sınırlamaları yok etmek; kısacası içimizdeki boşluğu doldurmak: Kendimizi gerçekleştirmek için”…
Simone de Beauvoir, “Sanat, edebiyat ve felsefe, dünyayı yeniden bir insan özgürlüğü üzerine kurma girişimleridir.” “Sanatçının ifade edeceği bir dünya olması için, o, öncelikle bu dünyada yer almalıdır; baskıcı ya da baskı altında, yılgın ya da isyankâr, insanlar arasında bir insan”…
Andrey Tarkovski, “Sanatsal yaratıcılık tanımı gereği ölümün reddedilişidir. Bu yüzden de, sanatçının hayatı son tahlilde trajik bir sonla noktalansa da sanatsal yaratıcılık iyimserdir.”[6] “Sanat insanın mantığına değil, duygularına seslenir. İnsan ruhunu ‘yumuşatma’yı iyiye karşı duyarlı kılmayı amaçlar”…[7]
Theodor W. Adorno, “Sanatın bugünkü görevi, düzene kaos getirmektir,” derlerken sonuna dek haklılar.
Çünkü sanat yalnız kendindekiyle yetinme lüksüne sahip değildir.
“Nasıl” mı?
Sanat “üzerini açmaya” ve “yeni” olana ilişkindir; bu özelliği ile de siyasi düzenin/iktidarın dayattığı/dayandığı, “sanat olarak duyumsanabilir olana ilişkin sınırları” deler, ötesindeki olasılıklara işaret eder. Sanat, artık salt bir estetik nesne olmanın ötesinde, özgürlüğe ilişkin bir felsefi yapıttır.[8]
Sanat saklamaz; gerçeği ortaya koyar, taraf olur, yasaklamaz;[9] çünkü özgürlükçü ve özgürleştirendir; mizah gibi.
* * * * *
“Gülmek devrimci bir eylemdir. Dik dur ve gülümse,” demiş Che Guevara.
Sarsıntılı, altüst oluşların sıkça yaşandığı sancılı değişim süreçlerinde mizah aynı zamanda yaşama ve sanatına büyük katkılar sağlar. Mizah içermeyen bir insani duruş ya da sanat dalı düşünebilir misiniz? Elbette “Hayır”!
Gerçekten de mizahsız insan, larvaların ipekten kabuğu içinde, süresiz bir geleceğe güven duygusuyla, yarı bilinçle, değişmez niteliğiyle nasıl yaşıyorsa öyle yaşar. Mizah böceğin kozasını kırar, onu yaşama, ilerlemeye, var olmanın tehlikelerle dolu serüvenine yöneltir,”[10] diyor Robert Escarpit, ‘Mizah’ başlıklı yapıtında…
İnsan’ın bugüne doğru evrimleşmeye başladığı tarih, milyon yıllar öncesi. Bu gelişim düz bir çizgide olmuyor. ‘Bir adım ileri iki adım geri’ mutasyonlarıyla sürüp geliyor. Ancak binli yıllarda iz bırakmaya başlıyorlar. Kırk binli yıllarda kimi toplulukların mağara duvarlarına renkli resimler yaptığını biliyoruz. Müzik giriyor yaşamlarına ve mizah, vd’leriyle.
Giderek topluluklar oluşuyor; gelişerek dönüşerek. Ve durmuyor zaman. Bir itiraz ve eleştiri olarak mizah da öyle… Gerçekten de mizah, insan(lık)ın en güçlü ifade araçlarından biri ve sanat dallarının hemen hepsinde mizahın çok etkili biçimde kullanıldığını biliyoruz.
Edebiyatta, sinemada, tiyatroda, görsel sanatlarda, hatta müzikte sayısız ustanın yaratıları sanat evreninin başyapıtları arasında. Hiciv, ironi, kara mizah… Hepsi de, bir düşünceyi okura/ izleyiciye aktarmak adına sonsuz olanaklar sunar.
Hele ifade olanakları kısıtlıysa, mizah en elverişli araçtır sanatçı için. Tabii ki, sansürcü iktidarlar yakasından düşmez mizahçının. Sayısız mizahçımız yıllarca hapislerde yatmıştır.[11]
* * * * *
Doğası gereği siyasal özellikler taşıyan mizah bir eğlence aracı değil, düşünme aracıdır. İnsan(lık)a soluk alıp verdirir. Güçlü bir silahtır mizah!
Usta ellerde hedefi 12’den vururken; sığınaktır mizah; bir dosttur; düşünme ve zekâ aracıdır; kusursuz eleştiri ve iletişim yoludur!
Mizahi duruş ya da gülmek somut bir tepkidir, duruştur. Ancak coğrafyamızda gelenekçi anlayışta mizahın iktidarla sevecen ilişkisi sadece “dalkavukluk” mesleğiyle sınırlıyken;[12] Okan Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Merve Selin Şohoğlu da ekler: “Toplumda ne kadar fazla tabu varsa, o kadar fazla ofansif mizah gelişir.”[13]
Karanlığın katmerlenmesi ofansif mizaha davetiye çıkarırken; Charlie Chaplin, “Gerçekten gülmek için acınızı alıp onunla oynayabilmelisiniz”…
Molière, “Sizi gülümsetebilen insanların peşine takılın, çünkü sadece bir gülümseme karanlık bir günü aydınlatabilir”…
Friedrich Nietzsche, “Bütün iyi şeyler güler. Yalvarırım gülmeyi öğrenin”…
Thomas Edward Brown, “Zenginin esprisi her zaman komiktir,” derler ki, Nasreddin Hoca’dan Molière’e, Charlie Chaplin’den Aziz Nesin vd’leri bunun kanıtıdır.
* * * * *
O nedenle Mizahta güldürenle gülen birbirinin tamamlayıcısıdır, bütündür. Bu, toplumsal eleştirinin piri sayılan Nasrettin Hoca gülmecelerinde de böyledir. Akıl yürüterek gülünecek öyle olaylar yaratır ki hoca, dıştan ona, içten kendimize güleriz...
Moliére de öyle. O yazdıklarıyla sadece Fransızların değil, sanatı yaşamının parçası kılan her ulustan insanın düşünme, duyumsama okuludur.
Tıpkı “Benim acım birinin gülüşüne sebep olabilir ama benim gülüşüm asla birinin acısına sebep olmamalı.” “Ben, tek bir şey olarak kalacağım, sadece tek bir şey olarak ve o da bir palyaço. O beni herhangi politikacıdan daha yükseğe ulaştıran bir uçak.” “Tüm hayatım gericiliğe ve sanatın ölümüne karşı sürekli bir mücadeleden başka bir şey değildi,” diyen Charlie Chaplin gibi.
Evet mizah taraf olmak Onun satırlarındaki duruşla:
“Felsefem özgürlüğe inanmaktır, silahım gülmektir, Lisanım ise kalbimin sesidir”...
“Fark edeceksin ki; hayat yaşamaya değer eğer sadece gülümsersen”...
“Kahkahasız geçen bir gün boşa geçmiş bir gündür”...
“Din, dil, ulus ayrımcılığı olmayan yeni bir dünya yaratalım”...
“Nefret geçer, diktatörler ölür. Halktan aldıkları iktidar halka geri döner. İnsanlar ölür hürriyet ölmez!”…
“Sizleri bir hayvan terbiye eder gibi şartlandırıp topun ağzına sürenlere boyun eğmeyin”...
“Şu zalim dünyada hiçbir şey kalıcı değildir, dertlerimiz bile”...
“Son insan ölene kadar özgürlük asla yok olmayacaktır”...
Mizah bu olduğunda ya da saray soytarılığıyla, Aziz Nesin’in, “Zübük; Kendi çıkarları için her yolu mubah sayan kişi,” diye tarif ettikleriyle arasına kızıl sınırlar çekti mi, mizah olur.
Ve nihayet: İnsanın özgürleşmesinin başlangıcı, otoriteye gülme ve onunla alay etme yeteneğinden geçer.
9 Mart 2024 19:42:19, İstanbul.
N O T L A R
[*] Sosyalist Mezopotamya, No: 15, Haziran 2024…
[1] Friedrich Nietzsche.
[2] Ayşe Emel Mesci, “Reyting mi Önemli Sanat mı?”, Cumhuriyet, 13 Kasım 2023, s.11.
[3] Mustafa Bildircin, “Kültüre 15.4 Dine 45.2 Milyar TL”, Birgün, 22 Ocak 2024, s.9.
[4] S. S. Prawer, Karl Marx ve Dünya Edebiyatı, çev: Ezgi Kaya-Selin Dingillioğlu, Yordam Kitap, 2019.
[5] Jeanette Winterson, Sanat Başkaldırır Coşku ve Cüretkârlık Üzerine, çev: Zeynep Baransel, Sel Yay., 2018.
[6] Andrey Tarkovski, Zaman Zaman İçinde, çev: Seda Kervanoğlu, Agora Kitap, 2011.
[7] Andrey Tarkovski, Mühürlenmiş Zaman, çev: Füsun Ant, Afa Yay., 1986.
[8] Ergin Yıldızoğlu, “Sanat ve Kitch: ‘Kızıl Goncalar’…”, Cumhuriyet, 1 Ocak 2024, s.11.
[9] Louis Massignon’un 1921 tarihli “İslâm Sanatlarının Felsefesi” başlıklı yazısının bir yerinde İbn-i Abbas’ın anlattığı bir hadisten söz eder: “Peki ama artık hayvan resimleri yapmayacak mıyım, sanatımı bırakacak mıyım?” diyen bir İranlı ressama, “Evet, yapacaksın, ama hayvanların kafalarını kesmelisin, canlı görünmesinler...” diye yanıt verir. (A. Celal Binzet, “Sanata Açılan Savaş”, Cumhuriyet, 21 Temmuz 2023, s.2.)
[10] Robert Escarpit, Mizah, çev: Mehmet Yalçın, İmge Kitapevi, 2016.
[11] Vecdi Sayar, “İktidarların Korkusu”, Birgün, 18 Aralık 2022, s.15.
[12] “Gülmek çoğu zaman rüşvettir.” (Barış Bıçakçı, Sinek Isırıklarının Müellifi, İletişim Yay., 8. baskı, 2016.)
[13] Filiz Gazi, “Merve Selin Şohoğlu: Ofansif Mizahı Tabu Geliştiriyor”, Birgün, 20 Kasım 2021, s.11.