Emperyalist kapitalist sistemde siyasi kriz yükseliyor. ABD’de Trump karşıtı kampanya hız kazanırken, Fransa’da kitleler iktidarın diktatörlük girişimlerine bitmeyen ve yükselen bir öfkeyle cevap veriyor. İngiltere ise, Avrupa Birliğinden ayrılma sürecini siyasi bir krize dönüştürme başarısına imza atmış bulunuyor. Brexit adı verilen bu süreç, yılan hikâyesine dönerek Birleşik Kıralık’ın nerdeyse yüzükoyun yere kapaklanmasına neden olacak. Ayrıca kapitalist sistemin yeni üyelerine hoş geldin dememek de olmaz: Rusya ve Çin’in yaşadığı siyasi kriz, sanırım şimdilik derinleşen bir ekonomik buhran olmadan su üstüne çıkmayacak gibi.

Pekâlâ, Almanya’da siyasi kriz nereden patlak veriyor? Bu alan mültecilik! Mültecilik politikasını mükemmel sanan ülke yönetimi ne yazık ki yükselen ırkçılık eğilimlerinden gerekli dersleri çıkartmış değil. Mültecilik politikasını değiştirerek hem ırkçı, hem de şeriatçı terörizmin önüne set çekebilir.

Almanya Başbakanı Angela Merkel seçim sonrası yaptığı bir açıklamada ‘AfD'ye oy veren seçmenlerin kaygılarına kulak vereceğini ve onları yeniden kazanmaya çalışacağını’ dile getirmişti. Bu da gösteriyor ki her şeye rağmen Almanya’da Mültecilik politikası, insanlığı robotlaştıran milliyetçiliğin etkisi altına girmeye başlayacak demektir. Son siyasi seçimlere baktığımızda Sosyal Demokrat Parti (SPD) %6’lık bir kayıpla oy oranı %20, 2’ye inmiş durumda. Yine sol cenahta olan yeşiller yüzde birlik bir artmayla oy oranını %9, 3’e, Sol Parti’de 0, 4 oy artırımıyla oy oranını %9’a çıkartmış bulunuyor. Hükümetin büyük ortağı CDU/CSU ise yüzde 11, 5 lik bir kayıpla oyunu % 32, 9’a kadar indirmiş durumda. Pekâlâ, Irkçı, milliyetçi, Nazi taklitçisi AfD’nin durumu nedir? Tam bir felaket! Oyunu %4, 7 den %13, 3 oranına yükselterek tam üç misli bir gelişme göstermiş bulunuyor. Daha da acı olan Doğu Almanya bölgesinde (yani ‘komünizmin’ yıllarca hüküm sürdüğü yerlerde) oy oranı ortalaması yüzde 21, 5. Yine ZDF Televziyonu'nun sandık çıkış anketine göre eski Doğu Almanya'da erkek seçmenlerin yüzde 27'si AfD'ye oy vermiş gözüküyor.

Bu verilerden hangi sonuçları çıkartabiliriz?

Irkçı partinin yükselişine neden olan faktör İlticacıların geri ve geleneksel yaşam biçimlerinin yarattığı olumsuzluktur. Bunlar Suriye, İran, Afganistan başta olmak üzere Afrika’da ki bazı geri kalmış ülkeleri kapsamakta ve İslamcı ortaçağ zihniyetinin kültürel davranış biçimleri, sıradan Avrupalıların ve Alman toplumunun genetiğinde var olan milliyetçi duygularını tahrik etmektedir. Diğer bir ilticacı dalgası parasal-ekonomik boyutlu olanıdır. Bu dalgaya da Türkiye, Balkanlar, Irak, Suriye, Hindistan, İslamcı olmayan Afrika ülkeleri ve diğer ülkeler katılmaktadır. Türkiye’de Kürt halkının belli bir kesimi özellikle ekonomik nedenlerle Avrupa’ya iltica etmekte fakat bu gelişlerine savaşın yarattığı olumsuz atmosfer de eşlik etmektedir. Bu kesim de, geleneksel töre ve alışkanlıklarını koruyan bir yol izledikleri için Avrupa yaşam biçimiyle ciddi bir çatışma unsuru olarak varlıklarını sürdürmektedirler. Fakat Türkiye’den ve İslamcı ülkelerden salt ekonomik nedenlerle gelen muhafazakâr bir kesim var ki bunlar ekonomik olarak güçlendikçe burada İslami şovmenlikte başı çekmektedir ve ürkütücü olabilmektedirler. Üçüncü bir ilticacı bir grup daha var ki onlar Türkiye başta olmak üzere(Türkiye’den Aleviler, Kürtler ve aydınlar) diğer ülkelerden gelen Siyasi mültecilerdir. Bunların Avrupa’da veya Almanya’da toplumla her hangi bir çatışması söz konusu değildir.

Bu bilgilerin ışığında genel olarak Avrupa’da, özel olarakta Almanya’da yükselen milliyetçiliğin ve ırkçılığın temelinde yatan nedenleri ayrıntılayabiliriz.

Yabancı düşmanlığına giden bu süreçte rol oynayan temel faktör, mültecilerin geleneksel, gerici değer yargılarının oluşturduğu yaşam biçimleridir. Bu geri kültür, Avrupalıların 500 yıl önce yaşayıp mücadele ederek tükettikleri ve onlara yaşamlarını tehdit algısını çağrıştıran bir mesajdır. Hem de kendi evlerinde. Her ne kadar Avrupa halkları geniş bir hoşgörü içindeyse de (özellikle Fransa, İngiltere ve Kuzey ülkeleri) bunu, geçmişteki Rönesans, reform, burjuva devrim, Paris Komünü, anti Faşizm, anti Nazizm mücadelelerine borçludurlar. Eğer İŞİD, El-Kaide gibi İslamcı terör örgütleri dağdan gelip bağdakini kovmak gibi bir barbarlık tarzıyla onların canına kast etmeye devam ederse var olan kültürel çatışma giderek kitlesel bir histeriye dönüşecektir. Almanya daki önümüzde gerçekleşecek seçimlerde bu sonucu daha somut biçimde göreceğiz. Pekâlâ, ne yapmalı?

Almaya bunun için Mültecilik politikasını aşağıdaki doğrultuda değiştirmelidir diyorum:

1-) Almanya (büyük ihtimalle federal siyasi yapısından dolayı) mültecilere karşı uygulamalarında her bölgede farklı bir yaklaşım sergiliyor. Bu açıdan bu konuyu merkezileştirmeli ve dijital bir işleyişe kavuşturmalıdır.

2-) Mülteciliğin kabulü için uygulanan ‘aranma veya tutuklama yakın tehdit belgesi’ isteğini Siyasi tutuklular için kaldırmalıdır. Siyasi tutuklu olarak gelenler zaten bu yakın tehlikeler olduğu için iltica etmektedirler. Onların kişisel çıkarlar için iltica etmedikleri zaten ortadadır.

3-) Geri kalan mülteciler Avrupa’da toplumsal-kültürel çatışma için gerekli olan potansiyeli taşımaktadır. Bu derin Farklı yaşam biçimleri Almanya gibi ülkelerde toplumun görece geri kesimlerinde ırkçılığın hortlaması için gerekli ortamı yaratmaktadır. Bunun giderilmesi için aşağıdaki ek adımlar atılmak zorundadır.

- Özellikle şeriatçı ülkelerden veya ekonomik nedenlerle gelen ilticacılara toplumsal uyum için ayrı bir program uygulanmalı ve uygulamalı bir eğitimden geçirilmelidir. Bunların kamp süreleri en az bir yıl olmalı ve uyum için mesleklerine ve kültürel birikimlerine göre( sanat, edebiyat, spor vb.) Alman yerel yapılarda istihdam edilmelidir. Alman meslektaşlarıyla birlikte çalışma içine girip toplumsal kaynaşmaları sadece dil açısından değil aynı zamanda Alman toplumunun kültürel yapısına uyum açısından da gelişmeleri sağlanmalıdır. Bu süreçten başarılı çıkanlar kabul edilmeli uyumsuz olanlar ülkelerine hayati bir tehlikeleri yoksa iade edilmelidir.

- Savaş nedeniyle hayatlarını tehlikeye atarak canhıraç bir vaziyette gelen mültecilerle psikologlar aracılığıyla ilgilenilmelidir. Bu kişilerin de toplumsal uyum için istihdam edilmeleri gerekse de onların gerçekten savaştan kaçanlar olup olmadığı ayrı bir inceleme-araştırma konusu yapılıp gerçek mağdurlar içine karışmış ayrık otlar temizlenmelidir.

Yukarıdaki adımlar hem dil, hem kültürel uyum, hem de yaşadıkları ülkeye ekonomik katkı sorununu merkezi olarak çözeceği için toplumda en azından bundan sonraki süreçte milliyetçi-ırkçı ve şovenist duyguların yeşermesi ve yer bulması bu derece mümkün olamayacaktır.

22.04.2019