2006 yılı sonunda Mersin’e geldik. Bu tarihten tam 8 ay sonra 68’liler Dernek Başkanlığına getirilmiştim. Bu İldeki başarılı çalışmaların esas nedenlerinden biri de önceden uygun koşulların(200 dönümlük orman, üç fidan anıtı ve üç katlı bina) hazır olmasıydı. Bu 200 dönümlük alanın varlığı hem 68’lilere büyük bir itibar, hem de büyük bir güç yaratmasına neden oluyordu(tabi bunu burjuvaziyle işbirliği yapılıyor diye görmeyen şarlatanlarda vardı).  

2007 Haziran kongre öncesi 68’liler Barış ve Kardeşlik Ormanı’nda yapılan 6 Mayıs etkinliği, en fazla yüz kişinin katıldığı sıradan bir buluşma ve anma toplantısıydı. Dolayısıyla Dernek başkanı olur olmaz önüme 6 Mayıs etkinlik hedefini koyarak 2008 40. Yıl Etkinlik Programını oluşturdum. Yönetimden iki arkadaşın da(Mahmut Karabulut ve Osman Yılmaz) katılımıyla ilk adımımız ülkedeki tüm 68’lileri, Bilgi Üniversitesi Dolapdere kampüsüne, Fahri Aral arkadaşımızın organizasyonuyla davet etmek oldu. Bu toplantıya Celal Doğan, Ertuğrul Kürkçü, Eşber Yağmurdereli, Fahri Aral, Kemal Bingöllü, Oral Çalışlar, Bozkurt Nuhoğlu dâhil tanınmış çoğu arkadaşımız katıldı. 68’li kadın arkadaşlarımızın da ayrı bir toplantı yaptığını hatırlıyorum. 2008 6 Mayıs Etkinlik programını ve bunun hayata geçmesi için gerekli olan finans sorunlarını tartışarak olumlu bir sonuca ulaşmıştık.

Program şöyleydi:

1-) 8 Martta Behice Boran Zincirlikuyu da ki mezarında ziyaret edilecek. 
2-) 12 Martta Mihri ve Sevim Belli evlerinde ziyaret edilecek. 
3-) 15 Martta Hikmet Kıvılcımlı Topkapı da ki mezarında anılacak. 
4-) 30 Martta, Kızıldere de katliamın olduğu köyün ziyareti yapılacaktır. 
5-) 18 Mayıs ta İ. Kaypakkaya Çorum’un Kayahisar köyündeki mezarı başında anılacaktır.                   
6-) 11 Mayısta Mersin 68’liler Ormanında sabah ÜÇ FİDAN ANITI önünde 6 Mayıs anma toplantısı yapılacaktır   
7-) 12 Haziran günü İstanbul Üniversitesi Merkez Binada İlk işgal kararının alındığı amfide toplantı yapılması. Ve sembolik işgal kararının alınması!  
8-) 15–16 Haziran da DİSK’i ziyaret ve düzenlenen etkinliğe katılmak.
9-)  21–22 Haziranda Diyarbakır’da ‘Diyarbakır Buluşması’ adı altında Forum düzenlenmesi. 
10) 2 Temmuz da Madımak Oteli katliamının anması için Sivas’a gidilmesi. 
11-) 12 Eylülde Öldürülen tüm aydınlarımız adına Uğur Mumcu’nun vurulduğu yerde anılması.

Bu toplantıda toplanan para 31.600 YTL kadardı. Bu program ve bütçeyle yola çıkan Dernek Yönetimimiz tüm hedeflerine ulaşmış ve çalışmalarını ülke çapında yürüten ilk yerel dernek olarak tarihe geçmiştir. Yukardaki program hedeflerinden bir kaçını ayrıntılayarak çalışmamızın kitlesel boyutunu ve başarı ölçüsünü burada test edelim derim. Fakat önce yukardaki çalışma anlayışından çıkartmamız gereken temel derse bakalım:

Ülkedeki devrimci dinamiklerin yani 1-) İşçi sınıfı-çalışanlar, 2-) Aleviler, 3-)Kürtler ve 4-) Aydınlar üzerine oturan her hareketin kitleselleşme potansiyeli vardır. 
Buradan ikinci bir ders daha çıkartabiliriz:

Hangi ‘sol’ veya Marx’ist Hareket bu kitlesel taban dışında başka bir yol izlerse bilin ki ya siyasi mirasyedidir( 68 ve 78 kuşağın biriktirdiklerini harcayan Marx’ist gruplar gibi vs.) ya da ulusal çizgiye savrulmuştur.  

Toplantıda program kabul edilmişti. Bu çalışmamızda irdelememiz gereken eylemimiz, 1972 yılı 30 Mart Katliamı için Tokat/Niksar Kızıldere’ye gidişimizdir.
Bu gidişimizde en önemli noktaları şunlar oluşturuyordu:

1- Gidişimiz 30 kişiyle sınırlı kalarak Mersin ve ülke devrimci hareketi kötü bir sınav vermişti. Gruplardan ciddi bir katılım olmamıştı. Onlar için önemli olan, kendi yaptıklarıydı sanırım! 
2- Güvenlik güçleri harekete geçip ilk otobüsümüzü, takagrofu olmadığı için Şarkışla karakoluna çekip alıkoydu. Fakat Mahmut ve Osman arkadaşların katkı ve desteğiyle gece gizlice yeni bir otobüse binip yola koyulduğumuzda bu defa da Jandarma yolumuzu Tokat/Çamlıbel’de durdurmuştu. Beni alıkoyup otobüse yol vermişti.
3- Ben olmasam da arkadaşlar Kızıldere’ye ulaşıp etkinliklerini yaparak 1972 yılından yani tam 36 sene sonra ilk kitlesel anma etkinliğine imzalarını atıyorlardı. 
4- Etkinlik boyunca genç, yaşlı, kadın bir çocuk arkadaşın olduğu grup içinde görülmemiş bir kaynaşma ve yoldaşça gelişmeler yaşanıyordu.

Programımız da ikinci önemli etkinliğimiz 6 Mayıs Anma toplantımızdı. Programın bu adımına göre oluşturulan eylem planımızda şöyleydi: 

Devrimci tüm gruplar girişteki alanda kendi pankart ve sloganlarıyla etkinliklerine devam ederken asılan ve öldürülen arkadaşlarımızı andığımız alanda ortak slogan ve pankartlar yer alacaktı. Açılış konuşması sonrası yerel müzik gruplar sahne alacak ve devamında Ertuğrul KÜRKÇÜ, Eşber YAĞMURDERELİ, Emine AYNA (DTP Eş Başkanı) ve Filiz KOÇALİ (SDP Genel Başkanı) konuşma yapacaklardı. Sonrasında yine müzik grupları yer alacak ve akabinde Celal DOĞAN(68’li), Fahri ARAL(68’li), Kamil TEKİN SÜREK (EMEP Genel Başkan Yardımcısı) ve Hamiyet KIZILER (ÖDP Genel Başkan Yardımcısı) konuşmalarına devam edeceklerdi. Arkasından türküler bölümü gelecek ve onu Adil Okay’ın yönettiği Forum takip edecekti. Sonuçta final konuşmalarını 1969 yılı İstanbul Merkez binası işgal komitesindeki üç kişiden iki kişi(üçüncü kişi Deniz Gezmiş’ti) Kemal BİNGÖLLÜ ve Bozkurt NUHOĞLU yapacaktı. Grup Umut’un müzik sunumundan sonra finalde SUAVİ yer alarak tam bir konser havasıyla kitleyi coşturacaktı. Ayrıca Davetiler olarak etkinliğimize katılanların listesi de şöyleydi: 

Eşber Yağmurdereli, Selahattin Demirtaş, Sezai Sarıoğlu, Emine Ayna, Filiz Koçali, Neşe Akkuş, Ertuğrul Kürkçü, Fahri Aral, Celal Doğan, Kemal Bingöllü, Salman Kaya, Bahattin Güler, Bozkurt Nuhoğlu, Kamil Tekin Sürek, Hamiyet Kızıler.

Görüldüğü gibi hem nesnel olarak dört devrimci dinamik temsilcileri, hem de öznel olarak hiçbir grup ayrımı yapılmadan herkesin katılımı sağlanmıştı. Sonuç bir yıl öncekiyle kıyaslanmayacak bir kitleselliğe ulaşmıştı. Gençlerin sayımına göre 9750 kişi benim gözlemime göre ise 10.000 kişiyi aşan bir kalabalık toplanmıştı. Buradan çıkan ders ise şuydu:

Ülkemizin, DEVRİMCİ ve SİYASAL birlikteliğin oluştuğu bir alternatife ihtiyacı var. Bu alternatif esas olarak devrimci dinamiklerin doğru bir tespitiyle ve bu dinamizmi temsil iddiasındaki gruplar arasında hiçbir ayrım yapmadan herkesi ortak bir platformda toplamakla mümkündür. 

2008 yılı içerisinde mercek altına almamız gereken bir etkinliğimizde ’68 ve Diyarbakır Buluşması’ adı altında gerçekleştirdiğimiz 9. adımımızdı.

Bu buluşmayı Mahmut Karabulut ve benim gerçekleştirdiğimi söyleyebilirim. Çoğu 68’li arkadaşın gelmemesinin yanında Diyarbakır toplantısına Kürt vatandaşların ilgisizliği de oldukça önemli birer belge niteliğindeydi. Dönemin Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın da öncülük ettiği toplantı sürecine konuşmacı olarak İstanbul’dan Kemal Bingöllü, Bahattin Günel ve Salman Kaya katılabilmişlerdi. Eşber Yağmurdereli ve Sezai Sarıoğlu ise havaalanında ki yanlış yönlendirmeden dolayı gelememişlerdi. Belediye başkanı Osman Baydemir ve Selahattin Demirtaş’ın da konuşmacı olduğu ve 68’li arkadaşlarımın sunduğu panele toplam 60-70 kişi ancak katılmıştı. Buradan çıkartılacak dersler de şunlardı:

Toplantıya 68 kuşağından arkadaşların ilgisizliği ve Kürt halkından toplantıya kitlesel katılımının olmaması, hem batıda hem de Kürdistan’da, devrimci ve sosyalist mücadele açısından egemenlerin çizdiği siyasal çizginin(Türk-İslam tezinin) henüz aşılamadığını göstermektedir. 

6 Mayıs etkinlikleri 2017 yılına kadar Hasan Kapıkıran arkadaşımızın başkanlığında kesintisiz biçimde sürdürülmüştür(2010: Nazım Hikmet’in anıt açılışı, 2011: Hrant Dink park açılışı, 2012: Yılmaz Güney Park açılışı, 2013: 68’liler ve Ekoloji, 2014: Muzaffer ORUÇOĞLU Resim Sergisi). Özellikle 2009 yılına değinmek gerekiyor.

2009 yılı 6 Mayıs etkinliği, programının gelişmiş yönüyle(Ahmet Kaya’yı anma ve fidan dikimi) ve insanların bir yıl önceki başarıdan da güç alarak daha fazla katılımıyla, sanırım 20 bin insan toplanmıştı 68’liler Ormanında. Fakat Kurtuluş ve Dev-Yol grubundan gençler, gençlik derneği pankartına ilişkin başlattıkları tartışmayı kavgaya dönüştürmüşlerdi. Olay aslında gelecek etkinliklerimiz için büyük bir kaybın yaşanacağının da işaretiydi. Çünkü ertesi yıl yapılan etkinlik tüm çabalarımıza rağmen artacağına azalmıştı. Buradan çıkan derste açıktır:

Sol içi kavga; Sovyetlerin kapitalizme geri dönüşünü hazırlayan bir gelenektir ve komünist ilkelerin henüz işçi sınıfı ve emekçilerle buluşmadığının ve ülkemizdeki hâkim olan çizginin sınıfsal olarak küçük-burjuva bir karakter taşıdığının göstergesidir.

2010 yılında Nazımın Anıt açılışı yapılmış ve Rutkay Aziz, M. Ali Alabora ve Eşber Yağmurdereli gibi tanınmış kişiler katılmış fakat kitle bir önceki yıla göre azalmıştı(10.000).
 

İkinci defa başkan olduğum 2015-2017 yılları arasında AKP iktidarının bombalı saldırılarına rağmen bu etkinlikler yapılmış ve kitlesellik bu nedenlerle 1000-2000 bandına kadar inmişte olsa, programın sürdürülebilir olmasında yatan esas neden; birlik ihtiyacının ve siyasi varlık nedeninin hala yakıcı şekilde kendini hissettiriyor olmasıdır diyebilirim.

Sonuç olarak; kitle içinde çalışmanın bir göstergesi olan bu son süreç de gösteriyor ki ülkemizde doğru dinamikler ve devrimci güçler üzerinden geleceğin iktidarının yükseleceği bir ortamın olduğundan rahatlıkla söz edebilirim. Sorun, Siyasi gelişmişliğin yani devrimci unsurların birlikte hareket etme kültürü, tartışma, ideolojik geçişler için teorik alış veriş, işçi sınıfının ekonomik mücadelenin ötesine geçerek siyasi mücadeleye öncülük etmesi vb. olmamasıdır. Sınıfsal ilişkinin olmaması sonucu; kendini yetkin ve tek doğru sanan grupların varlığı ve bu varlığı sürdürmek için de Marx’ist çalışma tarzı yerine, ortaçağdan kalma dedikodu, tartışmama, yargısız infaz(ki bu infazlar çoğu zaman şiddeti içermiştir), biat(bu kişisel veya grupsal olabilmektedir), görüşleri değil kişileri hedef alma, olumsuzluklara karşı ideolojik değil kişisel tavır almalar vb. değerlerin içselleştirilmiş olması ön plana çıkmaktadır. 

Eğer Marx’ist çalışma tarzını hayata geçiremezsek, Türkiye’de sosyalist hareket daha çok havayı dövmeye ve suya yazı yazmaya devam edecektir sanırım.