Temel Demirer, son seçimde, boş oy atan Sibel Özbudun ve kendisinin tutumlarını açıklayan yazılarına yaptığım eleştiriye öfkeyle cevap vermiş. Öfke duygu demektir. Tartışmalarda bilgi ve mantık yerine duygular geçiyorsa, o artık tartışma değil bir ağız dalaşıdır. Bu açıdan;

Ben ‘çelişkiler avcısı’, ’çelişkiler dedektifi’ ve insanlığa ‘hatasızlık dersi’ veren kişi olarak, Demirer’in cevabı yazısına başka bir yöntemle yaklaşmak gerektiğini düşünüyorum. Ama önce arkadaşın büyük hezeyanlarından sadece birini düzelterek yazıma başlamak isterim. Demirer şöyle demiş: “Selçuk Şahin Polat’ın (“cüzdanını hep haydutlara veren” ısrarıyla) “Devrim sonrası Bolşevik Parti, boğulmak üzereyken, Alman emperyalistleriyle rezil Brest-Litovsk anlaşmasını yapmıştır,” formülasyonuyla İmamoğlu’nu desteğini açıklamaya kalkışması mugalata değil ise, traji-komiktir.” Yazım dikkatle okunursa bu açıklamam, İmamoğlu’nu desteklemek için ortaya konmuş bir mugalata ve traji-komik değil, aksine kendilerinin : “Boyun eğmiyorum ve eğmeyeceğim.” tespitine karşı ‘bakın siyasette uzlaşma da vardır’ diyen bir uyarıdır.

Belli ki Demirer, görüşlerinin kritik edildiği eleştirel yazımı gerektiği gibi değerlendirememiş. Aksine Demirer, kısır polemik yoluna giden bir cevabi yazıya imza atmış bulunuyor. Arkadaş, benim hatalarım varsa göstermek yerine, tanınmış veya tanınmamış tam 16 yazarın görüşlerine sığınarak bir savunma hattı oluşturmuş. Dolayısıyla üçüncü şahısların da yararlanacağı bir fırsatı kaçırmış bulunuyor. Bu açıdan burada ben, kısır çekişmeler ve cevap yetiştirmelerden ziyade arkadaşların düşünce ve davranış mantığını bugünkü acil sorunlarımız ışığında sergilemeye çalışacağım.

SİYASİ MÜCADELE ANLAYIŞIMIZA VE PRATİĞİMİZE GÖZ ATMA ZAMANI

İki Yazar’ın Tutum Açıklaması ve Demirer’in cevabı yazısı bana göre özetle; siyasi mücadele anlayışıyla ile devrimci davranış biçimini birbiriyle buluşturamayan aydınların tipik bir düşünce yapısı. İlkyazının başlığı: “Boyun eğmiyorum ve eğmeyeceğim.” de zaten bunun bir ifadesiydi. Hâlbuki bu söz, siyasi mücadelenin aynı zamanda geri çekilmeler, uzlaşmalar, duraklamalar olduğunu bilen Marx’ist ler için zamanı geldiğinde kullanılan bir silahtır. Dolayısıyla Lenin’in şu açıklayıcı notuna bakmamız gerekiyor: ‘Komünist militan hem siyasi olarak güvenilir hem de devrimci olarak sağlam özelliklere sahip olmak zorundadır’. Bugün ülkemizde(dünyanın da pek farklı olduğunu sanmıyorum) bu iki özellik ne yazık ki ayrı ayrı mecralarda seyretmektedir. Örneğin ülkemizdeki son 50 yıllık mücadele geçmişimize devrimci özellikler açısından baktığımızda, zengin ve destansı bir çizgi görüyoruz. Fakat bu derece etkili devrimci geçmişimizin, ne yazık ki siyasi bir karşılığı yok. Yaratılan devrimci birikim ve güç ne acıdır ki, milyonlarca küçük-burjuvazinin, nihayetinde burjuvazinin kanallarında siyasi rantlara dönüşmüş bulunuyor. Bunun sınıf açısından, sınıfın temsilcisi komünistlerin kitlesel gücü açısından hiçbir karşılığı bulunmuyor. Pekâlâ, bunun nedeni nedir? Eğer bu soruya doğru cevabı bulur çıkartırsak sanırım iki yazarın mantığındaki seçimle ilgili tavrını ve ona eşlik eden düşüncenin yanlışlığını da sergileyebiliriz. Biliyoruz ki çıkarmalar, bölmeler ve çarpmalar olmadan sadece toplamalarla problemlerimizi çözemeyiz. İşte bu zenginliği bize kazandıracak olan da: devrimci özelliklerimizi veya düşüncelerimizi, siyasi gelişmişliğimiz ve yeteneklerimizle birleştirebilme ustalığı, becerisidir. Sorun, düşüncenin pratikten kopuk ele alınmasının(11.tez) diğer yüzüdür: yani devrimci özelliklerin doğru siyasi hedeflerden kopuk uygulanmasıdır. Bu kopukluğu bu iki arkadaş da şöyle tespit etmişler: “Sosyalistler işçi sınıfı ya da emekçiler içerisinde örgütlü değillerdir;” yine “Solun örgütsel yetmezliği ve donanım eksikliği …” Bu açıdan, bu can alıcı sonucu yaratan nedenleri bulmamız gerekiyor.

İki yazarımıza göre ortada sınıf içerikli kitlesel ve örgütlü bir yapılanma yok. Doğru. İnsanların uğruna ölüme gittiği, işkenceler ve bedeller ödediği sosyalist düşünce, neden siyasi mücadelede ete kemiğe bürünememiş ve bir güç oluşturamamış?

İşte bu sorunun cevabı: yukarda da kısaca belirttiğim gibi devrimci enerji ve kararlılık; teorik birikim, , iktidar mücadelesinde işçi sınıfının öncülüğünün inşası, mücadelede kitleleleri sevk ve idare, atak, saldırı, geri çekilme, uzlaşma dâhil birçok taktik ve legal-illegal, açık-gizli çalışma vb. siyasi özelliklerle birlikte, birbirini tamamlayacak şekilde yürütülememiştir. İşte cevap budur. Siyasi mücadele sahnesine sınıfın desteği olmadan çıkılması, ölümle ve eziyetlerle sonuçlanan eylemlerin siyasi ve örgütsel değil duygusal boyutta bir karşılığının, o da küçük burjuva kesimlerde olmasına yol açmıştır. 19. Yy da, Çar II. Alexander’ ın öldürülmesi sonucu idam edilen gençler adına Rusya’nın hemen hemen tüm kiliselerinde mumlar yakılmıştı. Fakat devrimi Narodnik’ ler değil Bolşevikler yapmıştır. Tüm sihir, devrimci özellikleri yani kararlılık, cesaret, güven duygusu, atılganlık, boyun eğmeme, paylaşım ve dayanışmayı siyasi mücadele ile birleştirebilmekte ki ustalıkta yatmaktadır. Dolayısıyla tam bu noktada nasıl bir siyasi mücadele sorusunu cevaplamamız gerekiyor.

DEVRİMCİ SİYASET

1-)Siyasi mücadelenin sınıfsal boyutu:

Bunun iç içe girmiş ikili yanı vardır: birincisi sosyalist, diğeri de demokratik. Ne yazık ki çağımızda demokratik devrim mücadelesi, salt sınıfsal ittifaklara, daha doğru bir deyimle ülkede kapitalizmin gelişmemişliğine bakarak açıklanmaktadır. Gelişmiş kapitalist yani klasik köylülüğün-küçük burjuvazinin olmadığı ülkelerde demokratik değil sosyalist mücadele esastır denen eskimiş formüller ileri sürülmektedir. Demokratik devrim mücadelesi geçmişte, ara sınıfların varlığına bağlı olarak ileri sürülürdü. Bu tespit, bizim gibi ülkelerde, elbette ki bugün de önemini koruyor. Fakat emperyalizmin geliştirdiği taktiklere bağlı olarak artık demokratik-demokrasi mücadele istisnasız tüm ülkelerde temel mücadele haline gelmiştir. Kapitalizm bir ülkede gelişmişte olsa, burjuvazinin bir avuç (tekelci) oligarşik nitelik alması, dinin, vahşetin, hile ve komploların vb. tüm gerici değerlerin hayata geçirilmesi, artık demokrasi mücadelesini daha bir acil hale getirmiştir. Batı ülkelerinde görünüşte var olan demokrasi çığırtkanlığı belli ki aydınları iki farklı tavra itmektedir. Birileri bunları överken, birileri de devrimci çığırtkanlıkla karşı çıkmaktadır. Birincilerin Marksist bir bakış açısıyla konuyu değerlendirdiklerini söyleyemeyiz. Fakat ikinciler de sadece lafta kaldıkları yani bu lafları siyaseten öremedikleri için birincilerle aynı yola girmektedirler. Sonuçta iki tarafta, sosyalist hattın oluşmasında olumsuz benzer bir etkiyi oluşturmaktadır. Demokrasi mücadelesi bu nedenle; sadece diğer sınıf ve katmanların mücadeleye katılımı için düşünülemez, aynı zamanda demokratik hak ve talepler etrafında işçi sınıfı, çalışanlar ve kitlelerin eğitimi için de gereklidir.

2-) Siyasi mücadelenin çalışma tarzı:

Bu konuda bakın Lenin ne diyor:

“ … çok yönlü siyasal teşhirler, kitleleri devrimci faaliyete eğitmenin zorunlu ve temel bir koşuludur.” Biraz aşağıda da bu siyasi teşhirin ne olduğunu tarif etmiş: “ Eğer bütün utanç verici haksızlıklara karşı yeterince geniş, çarpıcı ve anında teşhir etme faaliyetlerini hala örgütleyemiyorsak, suçu öncelikle kendimizde, bizim kitle hareketinin gerisinde kalmış olmamızda aramalıyız” ( V. İ. LENİN, NE YAPMALI, agora kitaplığı, sf.83) Ayrıca Eduard Bernstein ve devamında Karl Kautsky’e bundan daha iyi bir cevap olamazdı.

Yukarıdaki mantığı da Marx şöyle açıklamış:

“ Örneğin, tek bir fabrikada ya da tek bir iş kolunda da grevler vs. aracılığıyla tek kapitalisti iş zamanını sınırlamaya zorlama çabası, salt ekonomik bir eylemdir; buna karşın bir sekiz saat vs. yasası elde etmek için eylem, politik bir eylemdir.” (GOTHA PROGRAMI’NIN ELEŞTİRİSİ, Marx’tan Bolte’ye, sf. 117, İnter yayınları)

Sorunumuz şudur: İşçi sınıfı salt kendi ekonomik çıkarları için yürüttüğü mücadelesini hangi yol ve yöntemle(işgal, direniş, silahlı ayaklanma) yaparsa yapsın bu eylem görünüşte siyasi ama özünde ekonomiktir. Fakat ister kendisi için veya diğer sömürülen ve ezilenler adına giriştiği ortak eylemler, basit yemek boykotu vs. biçiminde de olsa, iktidarı hedeflediği için, özünde siyasidir. Bugün işçi sınıfının ekonomik mücadeleleri siyasi mücadele gibi sunulup abartılmaktadır. Ekonomik mücadele işçilerin gerçekleri görmesi için elbette ki önemlidir. Fakat sorun şudur: bizler niye sosyalist yani siyasi kişileriz. Çünkü kendimizi ilgilendirmeyen sorunlarla ilgilendiğimiz ve diğerlerinin hakları için mücadeleye atıldığımız için. Bir insan veya sınıf kendisini doğrudan ilgilendirmeyen sorunlarla ne kadar ilgileniyor ve bunlar için mücadeleye giriyorsa o kadar siyasi, devrimci, komünist ve enternasyonalisttir. İşçileri ve kitleleri, ne zaman ki kendilerini doğrudan ilgilendirmeyen sorunlara karşı ilgilenmeye ve bunun için mücadeleye yönlendiririz işte o zaman siyasi bir mücadelenin varlığından bahsedebiliriz. Sosyalist aydınlarımız böyle bir göreve soyunmak zorundadır. Bu açıdan ‘sokaklarda isyan’ tahayyül etmek veya devrimci laflar etmek kendiliğindenciliğin diğer bir adıdır.

Marx ve Lenin’in tespitlerini temel alan biri olarak, kendine sosyalist(komünist) diyen herkesi oligarşiye gerekli cevabı vermek ve etkiledikleri milyonları geri almak için güç olma yönünde ilk toplantısını yapmaya davet ediyorum.

07.07.19 S.Ş. Polat