Makamında son günlerini yaşayan Donald Trump hakkında sarf edilebilecek çok söz var. Zaten başta sosyal medya olmak üzere, birçok mecrada Trump’ın ne kadar irrasyonel ne denli ırkçı-faşist ve gerici, hatta deli olduğuna dair bolca sıfat okumak olanaklı. Bu sıfatları takanlar haklı olabilir, ancak asıl sorun bu noktada ortaya çıkmaktadır. Çünkü Trump yönetiminin politikalarını ve uygulamalarını tek bir insanın iradesi olarak gördüğümüz takdirde, arka plandaki devasa ve karmaşık sınıfsal yapıyı, egemenler arasındaki ilişkileri ve çelişkileri, emperyalist-kapitalist devlet olgusunu ve Trump’ın elde edebildiği toplumsal desteğin asıl nedenlerini yadsımış oluruz. Nihâyetinde de Joe Biden ile her şeyin değişeceği yanılgısına kapılır, egemenlerin bizlere yaptırmak istediklerini yapmış oluruz.

Anımsayacaksınızdır: 2020 Kasım’ında bu köşede, Trump’ın son güne kadar direnmek istemesinin kişisel inatla bir ilgisi olmadığı, Biden yönetiminin değiştiremeyeceği birtakım adımlar atmak ve arkasında topladığı geniş muhafazakâr-gerici-faşizan cephenin militan muhalefet yapmasını sağlamak istediği tespitini yapmıştık. Küba’ya karşı yaptırımlar, İran’ın terör listesine alınması ve benzeri bir dizi karar ile Kapitol saldırısı bu tespitlerimizi doğrular nitelikteler. Devamının geleceğinden de emin olabiliriz.

Biden’in yemin töreni için Kapitol binasını on beş bin ulusal muhafız ile korumaya aldırtan ve Trump’ın yeniden aday olmasını engellemek isteyen Demokratların geçen çarşamba günü Kongre’de Trump’a karşı ikinci kez azil işlemini başlatmış olmalarını, burjuva medyasının iddia ettiği gibi, Trump’a vurulan bir tokat olarak değil, Trump’tan kahraman yaratmak için tanınan yeni bir fırsat olarak okumak daha doğru olacak. Şüphesiz birçok insan bu şımarık insana karşı açılan azil sürecinden memnuniyet duymakta, yargı yolunun açılmasını ummaktadır. Twitter veya Facebook tarafından Trump’ın hesaplarının kapatılmasını sevinçle karşılayanların sayısı da az değil.

Ancak tüm bunların, her ne kadar anlaşılır olsalar da çeşitli açılardan sorunlu olduklarını görmeliyiz. Bir kere herhangi bir sosyal medya tekelinin kimin nasıl düşüneceğine ve hangi düşüncesinin ifade edilip edilmeyeceğine karar vermesi kabul görmemelidir. Kaldı ki bundan zarar görecek olanlar egemenler değil, her zaman muhalif kesimler olacaktır. Çünkü özgürlük ortamı olarak tasavvur edilen internet uzayı artık çoktan izafi özgürlükler alanı olarak kısıtlanmaktadır.

Diğer yandan Trump’ın azil süreci, zaten 20 Ocak’tan önce sonuçlanamayacağından ve Trump makamından ayrılmış olacağından, hedefi açısından anlamsızdır. Görevden ayrılmış bir başkana yönelik azil kararının hukuksal açıdan tartışılır olmasının ötesinde Trump’ın ve destekçilerinin eline toplumsal ve siyasal kutuplaşmayı derinleştirecek biçimde Trump’ın kahraman ilân edilmesi fırsatı verilmiştir. Dahası, Kapitol koridorlarında yatan binlerce ulusal muhafızı resmeden fotoğrafların basında, sosyal medyada ve internette bolca yayılmasıyla Trump taraftarlarının demagojik söylemleri teşvik edilmiş, Trump’ın »seçim çalındı« iddiası desteklenmiştir. Kaldı ki, azil kararının alınması için Senato’da gerekli olan üçte ikilik çoğunluğun sağlanması da pek kolay görünmemektedir.

Öyle ya da böyle, Trump’ın veya daha doğru bir deyimle, Trump’ın temsil ettiği otoriter ve faşizan anlayışın daha uzun bir süre ABD siyaseti üzerinde etkisi olacağını öngörebilir, Biden yönetiminin bazı kozmetik rötuşların haricinde köklü değişimler gerçekleştiremeyeceğini ve egemen sınıflar içerisinde keskinleşen çelişkileri aşamayarak, ABD emperyalizminin gerilemesini durduramayacağını söyleyebiliriz.