Almanya reformist solunda nicedir beklenen bölünme tanınmış siyasetçi Sarah Wagenknecht’in hafta başında yaptığı basın toplantısıyla gerçekleştirildi. “Sarah Wagenknecht İttifakı – Akıl ve Adalet İçin” adında bir dernek kurduklarını açıklayan Wagenknecht ve destekçileri, Sol Parti’den istifa ettiklerini, milletvekili kalmaya devam edeceklerini ve Avrupa Parlamentosu Seçimlerine katılmak için 2024 Ocak’ında yeni bir parti kuracaklarını ilân ettiler. Doğal olarak bu bölünme sonucunda Sol Parti Meclis Grubu fraksiyon statüsünü, dolayısıyla bütçe desteğini ve parlamenter haklarının büyük bir kesimini kaybedecek.
Wagenknecht, aynı eşi Oskar Lafontaine gibi, uzun zamandır Sol Parti politikalarını eleştiriyordu. Kimi eleştirilerinde kısmen haklı olduklarını teslim etsek de özünde eleştirilerin soldan yapıldığını söyleyemeyiz. Nihayetinde söz konusu olan son derece ulusalcı sosa bandırılmış bir sosyal demokrat – iktisat liberali ve tekel karşıtı söylem karışımıdır. Oluşmakta olan parti sonuçta Fransa’da, İtalya’da, İspanya ve Yunanistan’da örneklerini gördüğümüz popüler bir kişi etrafında toplanmış bir formasyon olacaktır.
Alman reformist toplumsal ve siyasal solunun içinde bulunduğu varoluş krizi herkesin malumu. Ancak “iktisadi sorunlarımızı yenilikçi ekonomi, adil rekabet, adil vergi sistemi ve güçlü orta ölçekli işletmeler ile” çözüleceğini iddia eden, toplumsal ve ekonomik sorunların asıl nedenleri yerine mülteci sayılarının azaltılmasını ve “önce kendi halkımız” taleplerini ileri süren bir kişi partisinin bu krize yanıt olabileceği hayli şüpheli. Kaldı ki programatik söyleminde bir kez dahi kapitalizm eleştirisi yapmayan Wagenknecht İttifakının “sol” olduğu da söylenemez. Herhangi bir “soldan” bahsedilecekse, bu yeni oluşumun en fazla burjuva partileri yelpazesinin “sol” kanadının sağında duran bir formasyondan söz edilebilecektir. O açıdan Wagenknecht’e sol muhafazakâr nitelemesini yapan sol liberallere hak vermek gerekiyor.
Diğer taraftan “Willy Brandt’ın dış politikasını takip edeceğiz” diyen Wagenknecht İttifakının NATO eleştirisini ve barış söylemini ciddiye almak gerekiyor. Savaş karşıtlığının Almanya toplumunda önemli bir karşılığı var. Ancak Wagenknecht İttifakının aynı ırkçı-faşist AfD gibi, “ulusal ekonomimizin çıkarları” veya “önce kendi halkımız” benzeri söylemleri kullanarak barış çağrısı yapmaları pek inandırıcı değil. Kaldı ki Willy Brandt’ın dış politikası her şeye rağmen Soğuk Savaş koşulları altında barış içinde yan yana yaşama ve iş birliğini hedefliyordu.
Wagenknecht aynı şekilde kapitalist iktisat sisteminin ve emperyalist-kapitalist dünya düzeninin yol açtığı küresel ve ekolojik felaketlere değinmeyen ulusalcı söylemiyle “demokrasimizin iyileştirilmesi için göçün sınırlandırılmasını” talep ederek, mülteciliği ortaya çıkaran nedenleri yadsımakta, günah keçisi söylemine sarılmaktadır. Almanya’nın göç politikasının dünya çapındaki yoksulluğu çözmek için bir araç olmadığı doğrudur. Ama sadece “sınırları kapatıp, göçü sınırlandırarak” da bu sorun çözülemez.
Sonuç itibariyle Wagenknecht İttifakının hafta başında yaptığı açıklamalar ve internet sitesinde tanıtılan programatik esaslar oluşturulacak partinin nasıl bir yöne evirilebileceği konusunda yeterince açıklık getirmemektedir. Muğlak bir barış söylemi, göçmen ve mülteci karşıtı pozisyonlara göz kırpmak ve ulusalcı sosyal adalet /sosyal devlet vurgusu muhtemelen belirli bir oy potansiyelini harekete geçirebilecektir. Ancak bunun solcu politika olacağını ve reformist solun sefaletini sonlandırabileceğini söylemek pek mümkün değildir.
Peki, ya Sol Parti ne olacak? Bölündükten ve sol muhafazakâr kanadından kurtulduktan sonra krizlerini aşabilecek mi? Belki, işçi sınıfının altıda birini oluşturan, vergi veren ve değer yaratan, ama Alman vatandaşı olmadığı için siyasi kararlara katılım hakkı olmayan kesimler için eşit haklar talep etmeye; sol politikanın sadece Alman seçmenlere değil, herkese seslendiğini söylemeye başladığı zaman bir nebze fırsatı olacaktır. Düşük bir ihtimal olsa da antifaşist ve antiemperyalist bir sınıf mücadelesine karar verirse, belki. Egemen sınıflara eklemlendiği, NATO stratejilerine evet dediği müddetçe, asla!