Türk devleti halkların düşmanı bir devlet olarak varlığını şekillendirmiş bir devlettir. Devlet bu özelliğini 2015’ten bu yana Kürtlere karşı açıktan bir savaşa dönüştürmüş durumdadır. Rojava’da, kuzey ve güney Kürdistan da Kürt halkına karşı bir savaş sürdüren Türk devleti, bu savaşta hiçbir ahlaki kural tanımamaktadır.
Kürt halkının önderi sayın Abdullah Öcalan’ı yıllardır esir aldığı yetmezmiş gibi son 7 yıldan beri korkunç bir tecrit uygulamakta ne ailesiyle ne de avukatlarıyla görüştürmemektedir.
Kürt halkının milletvekillerini, belediye başkanlarını ve diğer tüm seçilmiş temsilcilerini ve hak savunucularını mahpus damlarında esir tutmaktadır. Kürtlerin en sıradan hak talebine karşı bütün askeri gücünü, yargısını, medyasını harekete geçirmekte, elinden gelen her türlü alçaklığa başvurabilmektedir.
Türk devleti bütün bu zulmü ve zorbalığı Kürtlere diz çöktürmek ve teslim almak için yapmaktadır.
Bunca baskıya ve zorbalığa karşı Kürt halkı Newroz’da meydan okudu, gerçek anlamda destan yazdı. Newroz katılan her fert istisnasız, politik talepleri için bu Newroz ’a katılmıştır.
Kürdistan'ın her yerleşiminde, Türkiye'nin ve dünyanın birçok metropolünde on milyonlarca halk, sokaklara çıkarak Türk devletine dedi ki; Abdullah Öcalan önderimdir ve Öcalan'ın üzerinde uyguladığınız tecriti şiddetle kınıyorum kabul etmiyorum, Kürt olarak kendi yaşamımın bir siyasal statüye kavuşturulmasını ve anadilde eğitim olmasını istiyorum” dedi.
Bu Newroz’u güzel yapan bu taleplerin en açık en kararlı halde ifade edilmesi olmuştur.
Böylece bu Newroz, 2015 ten bu yana Türk devletinin Kürt halkına karşı sürdürdüğü savaşa karşı, çıkış yolunu ve yöntemini çok net bir biçimde ortaya koymuş oldu. Özgürlük ve demokrasi Newroz’un gösterdiği yolda, yani sokakta, yani direnişte, yani Newrozlaşarak kazanılacaktır.
Bu yargı Newroz’a katılan, izleyen, fikir geliştiren herkesin ortak yargısıdır. Ayrıca şundan da çok emin olmalıyız ki mevcut AKP/MHP iktidarı ve CHP, İyi Parti ve bilcümle sözde muhalefet te, görkemli bir halk hareketi olarak Newroz’un ortaya koyduğu dirençten, güç ve kararlılıktan kendi adlarına korkmuşlardır.
2022 Newroz’unun ortaya çıkarttığı enerji, verdiği mesajlar real gerçekler olarak yaşanmıştır. Ancak bu real gerçeklik, vuku bulduğu sosyo politik ortamdan bağımsız değerlendirilemez. Mevcut atmosfer, Newroz'un mesajları kadar net ve açık değil, tam tersine oldukça karmaşıktır.
Bir yanda Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik saldırısıyla başlayan sıcak savaş süreci. Diğer yanda Türk devletinin yaklaşan seçim sorunu ve üçüncü olarak yine Türk devletinin yaşadığı ekonomik kriz. Bu unsurlar veya sorunlar Kürt sorununun ağırlığıyla, sayın Abdullah Öcalan'a uygulanan tecritle birlikte ele alındığında sorunların kapsamı, ağırlığı ve çetrefilliği daha iyi anlaşılacaktır.
Bu koşullar göz önüne alındığında yukarıdaki Newroz değerlendirmesinin gerçeği ifade ettiği görülebilmekte hem de bu değerlendirme daha anlamlı olmaktadır.
Ancak konu biraz karmaşıklaşmaktadır. Erdoğan, Rusya/Ukrayna savaşında tam bir çuvallama yaşamaktadır. O çok övündüğü “başarılı dış politika” ve “dünya lideri” hikayelerinin sonu gelmiş bulunmaktadır. Erdoğan'ın güven vermeyen, ikili/çoklu oynayan, fırsatçı ve bukalemun gibi sürekli renk değiştiren dış politikası, Erdoğan'ın dış dünyadaki bütün ilişkilerini alt üst edecektir.
NATO üyesi olarak NATO karşıtı Rusya ile açık gizli iş tutmanın bir bedeli olsa gerek. İkinci bir cephe açmak istemeyen Putin'in bugün gündemleştirmemiş olması bile, bu yapılanları unutacağı veya sineye çekeceği düşünülemez. Aynı durum, Rusya ile dost görünerek Ukrayna'ya silah satılmasından da gündeme gelecektir. Türk devleti ve Erdoğan, Ukrayna’ya silah satıyor olmasının hesabını “arabuluculuk yapacaktım” diyerek izah edemez. Kendisini bu açıklamayla Rusya'nın hışmından koruyamaz.
Bir yanda bu karmaşıklığın içinde nasıl çıkacağını düşünen Türk devletinin, bir yandan da mevcut savaş durumunu yeni bir Kürdistan işgali için fırsata çevirmenin derdiyle uğraştığı görülmektedir. Erdoğan, hazır bölgede bir savaş başlamış, Rusya’nın herhangi bir tavır geliştirme şansı azalmışken Kürdistan da sürdürmeye çalıştığı işgali geliştirmeyi hesaplıyor olabilir. Hatta hesaplara uyarsa Rojava’yı ortada kaldırma arayışının da Türk devletinin gündeminde olduğunu söylemek “gaipten bilicilik” değildir.
Bunların yaşandığı koşullarda, bir yandan da seçim takvimi işliyor ve zaman hızla daralıyor. Bu seçim, Erdoğan için her yönüyle hayati önemdedir ve bu seçimi kazanmak için çok uğraşmak zorundadır.
Şimdi bunların hepsinin üstüne bütün toplumun hayatını etkileyen ekonomik krizi eklediğimizde Türk devletinin ve Erdoğan’ın içinde bulunduğu çıkmaz, daha netleşmektedir.
Erdoğan seçimi kazanarak iktidarını sürdürmek istemektedir. Bunu niçin dış politikada “dünya lideri” pozlarına bürünüyor, halkları bu yolla aldatabileceğini sanıyordu. Rusya/Ukrayna savaşıyla dünya lideri olmadığı, “yedi kocalı Hürmüz” olmanın avantajını da kaybederek “şamar oğlanı” gibi bir o yana bir bu yana dönüp durmaktadır.
Ekonomik kriz bugüne kadar kriz yokmuş gibi veya başkaları yaratmış gibi gösterilerek sorunun içinde çıkılmaya çalışılıyordu. Şimdi bunu da yapamayacak, inandırıcılığını kaybetmiş haldedir. Ekonomik kriz, Erdoğan'ın gidişini hızlandırmak ta Erdoğan'ın iktidarını sürdürülemez hale getirmektedir.
Bu koşullarda Kürt halkının görkemli Newroz kutlamaları yaşandı. Newroz'la Kürtler özgürlük ve demokrasi adına her türlü bedeli göze aldıklarını ve halklarını alacaklarını çok net ve kararlı bir biçimde ortaya koydular. İşte Kürtlerin Newroz’da kazanacakları bu gelişmelerle birlikte düşünüldüğünde anlamlı olacaktır.
Belirtilen gelişmelere Newroz da başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve adalet isteyenlerin ortaya koyduğu direnç eklendiğinde, Türk devletinin, Erdoğan'ın ve Bahçeli'nin iş’lerinin sanılandan daha çok zor olduğu görülecektir. Bu anlamda geleceğinde kuşku duyması gerekenler, Türk devleti, Erdoğan/Bahçeli ve ekibidir.