Tarih, ne yazık ki başarlı ve etkili örnekleri çok fazla olmasa da, değişik zamanlarda yaşanmış halklararası dayanışma örneklerini kaydetmiştir. Bunlardan en önemlisi Vietnam ve Filistin halklarına karşı gösterilmiş olan dayanışmalardır ve bu örnekler önemli etkilerde bulunmuş, Vietnam ve Filistin halklarının mücadelesine büyük katkılarda bulunmuştur. Halklararası dayanışmanın bir örneği de bugünlerde Kürtlere karşı gelişmektedir. 1960’lardan sonra, halkların ve ezilenlerin dayanışmalarının her yol ve yöntemle engellendiği koşullarda yaşanan bu gelişmenin, kendi özgüllüğünden daha farklı bir etkisinin ve anlamnın olduğunu bilmek gerekir.
Son günlerde halklararası bu dayanışmanın bir ifadesi olarak, bir çok halkı temsil eden kurumlar ve bir çok uluslararası güç, daha açık ve net ifadelerle Kürtlere yönelik sempatilerini ifade etmektedirler. Bu açıklamaları yapan çevreler, daha çok Kürtlerin DAİŞ’e karşı sürdürdüğü mücadeleden hareket etmektedirler.
Fakat Kürtlere yönelen bu sempatinin başka bir nedeninin olduğu da bilinmelidir. Kürtlere karşı duyulan bu yakınlığın dillendirilmeyen nedeni Kürtlerin DAİŞ’e karşı elde ettiği zaferin yarattığı sempatiden daha az önemli değildir. İroniktir ama, Kürtlere gösterilen duyulan bu sempatinin arkasında, Türk devletinin işlediği suçlara duyulan tepki bulunmaktadır. Bugün Kürtlere yönelik olarak pozitif duygular besleyenler, Türk devletinin, gerek tarihsel ve gerekse güncel politikalarını biliyorlar ve bu politikalardan fazlasıyla hoşnutsuzluk duymaktadırlar.
Kürtlere karşı duyarlı yaklaşan bu çevreler, herşeyden önce, Türk devletinin, Kürdistan’ın işgali üzerinde kurulduğunu biliyorlar. Ayrıca aynı çevreler, Türk devletinin, başta Ermeni soykırımı olmak üzere, halkların soykırımına dayandığını da bilmektedirler. Kürt Özgürlük Hareketinin, bu gerçeklerin daha somut ve net olarak bilince çıkmasını sağladığı da bu güç ve etki odaklarının bildiği diğer bir gerçekliktir.
Ayrıca Erodoğan’ın Türk/İslam imparatorluğu kurmak amacıyla izlediği katliamcı/işgalcı politikaların, uluslararası çevreler ve halklar tarafından da desteklenmediği, dahası, önemli ve ciddi bir karşı koyuşla ve tepkiyle de karşılandığı bilinmektedir.
Türk devletinin ve Erdoğan’ın, imparatorluk kurma niyet ve hevesinin çarptığı en büyük kaya ise Kürtlerdir. Kürtler, nasıl ki DAİŞ’i kendi topraklarında kovmayı temel ve vazgeçilmez bir görev olarak görmüşlerse, bugün Erdoğan’ın imparatorluk hesaplarını da engellemek, yine Kürtlerin boynuna binmiş, tarihsel ve toplumsal bir sorumluluk haline gelmiştir. Dünya halkları ve uluslararası demokratik kurum ve çevreler, bu gerçekleri hesaba katarak Kürtlerle yakınlaşma ihtiyacı duymakta, buna uygun bir tutum ve politika belirlemektedirler.
Kürtlere sempati duyulmasının konjektürel bir nedeni de bulunmaktadır. Bugün Kürt halkı sürdürdüğü örgütlü mücadelesiyle kazanmaya en yakın noktaya gelmiş, buna karşılık ve bundan dolayı, Türk devleti de tarihinin en zor durumunda ve döneminde bulunmaktadır.
Bu gerçekleri bilen ve gören söz konusu halkların, çevre ve güçlerin, Erdoğan’a karşı kararlı ve fedakar bir mücadele yürüten Kürtlere daha çok sempati duymaları anlaşılır bir durumdur. Yani Türk devletinin ırkçı ve gerici karekterinin yolaçtığı katliamcı/savaşçı politikalar, dünya halklarının ve ilgili güç ve çevrelerin, Türk devletine ve Erdoğan’a rağmen, bu savaşçı/işgalcı politikalara karşı mücadele eden Kürtlere sempati duymasına yol açmıştır.
Belirtilen uluslararası kurumlar ve dünya halkları, Kürtlerin, kendi özgürlükleri için sürdürdükleri mücadelelerinin, bölgenin ve tüm insanlığın geleceğini ilgilendiren çok kapsamlı bir mücadele olduğunu görüyor ve bu nedenle Kürtlere daha yakın olmanın zorunluluğunu tespit ediyorlar.
Ancak bugün Kürtlere yönelik olarak uluslararası areneda oluşan bu yakınlık, Kürtlere sunulmuş bir lütuf olarak değil, büyük bedellerle yaratılmış/kazanılmış bir değer olarak görülmelidir. Yani bir çok resmi-sivil çevre ve odak tarafında, Kürtlere yönelik olarak sarf edilen destek ve sempati cümlelerinin hiç biri karşılıksız elde edilmemiştir. Kürt halkı kendisine gösterilen bu desteği ve daha fazlasını, kanıyla, canıyla ve emeğiyle kazanmış, hak etmiştir. O nedenle gösterilen bu desteğin kıymetini en iyi Kürt halkı bilmektedir ve bu desteği büyütmek için özgürlük mücadelesine daha sıkı sarılmaktadır.
Yüz yıl önce Ortadoğu'da Kürdistan’ın dört parçaya bölünmesi üzerinde oluşturulan sistem ve kurulan Türk devleti, Kürtlerin kararlı ve büyük bedeller ödeyerek sürdürdükleri mücadelenin sonunda, bugün için, dağılmaya yüz tutmuş bulunmaktadır. Sistemin parçalanmasını sağlayan Kürtler, bu süreçle birlikte hem kendi dört parçaya bölünmüşlüklerini giderecek ve siyasal statü sahibi olacaklardır, hem de kazandıkları dünya halklarının büyük dostluğunu geliştireceklerdir.
Kürtlerin ve birlikte oldukları bütün ezilenlerin, mutlaka kazanacakları gerçeği, birilerinin sandığı gibi sadece motive edici bir slogan değildir. Siyasete ve toplumsal mücadelelere, muktedirlerin gücü üzerinde değil de, “örgütlü halkların mücadelesinin nelere kadir olduğu” gerçeği üzerinde bakıldığında, bu realitenin, elle tutulabilir somut bir realite olduğu görülebilecektir.
Kürdistan'da ve bölgede yaşananların değiştirici/kurucu gücü Kürtlerin sürdürdüğü mücadeledir ve o nedenle, Kürtler için bir kez daha yenilgi olmayacaktır. Kürtlerin ve tüm ezilenlerin verili koşulllarda ve bölgemizde mutlaka kazanacakları bu gerçeğe dayanarak söylenmektedir.