F. Alman emperyalizminin dişlerini göstererek AKP-Saray-Rejimini hizaya sokmasından bu yana burjuva medyasında sular durulmuş gibi gözüküyor. Gerçi iki taraf da söylemde sertliğe devam ediyorlar, ama son AB-Türkiye-Zirvesinin gösterdiği gibi, iplerin koptuğunu işaret eden bir gelişme söz konusu değil. Aksine AB, üyelik görüşmeleri ile »mülteci antlaşmasında« girdiği yükümlülükleri yerine getirmeye ve ödemeleri sürdürmeye devam ediyor. AB bütçesinde Türkiye’ye 2020 yılına kadar yapılacak olan 4,45 milyar Euro’luk ödemelerde herhangi bir değişiklik yapılmadığını görebiliyoruz.
Geçen haftaki yazımızda belirttiğimiz gibi, AKP-Saray-Rejimi ipleri germeye devam ederek, hem devlet aparatında milliyetçi-faşist ve Kemalist güçlerle girdiği koalisyonları sağlama almaya çalışıyor, hem de iç politikadaki toplumsal desteğini güvence altına almaya çabalıyor. F. Almanya emperyalizmi ise aba altından sopayı göstererek üç temel hedefine ulaşıyor: bir taraftan »demokrasi« ve »insan haklarına« sahip çıkıyor görüntüsü vererek, iç kamuoyunda Türkiye’ye karşı oluşan tepkileri dış politikası için toplumsal rızaya dönüştürebiliyor, diğer taraftan da hem stratejik çıkarlarını kolluyor, hem de rejime dolaylı yollardan destek çıkıyor.
Ama bu çerçevede »Sezar’ın hakkını Sezar’a teslim etmek« için bir noktanın altını çizmeliyiz: AKP-Saray-Rejimi F. Almanya’ya yönelttiği »FETÖ Almanya’da cirit atıyor« suçlamasında haklı. Haklı, çünkü F. Almanya Gülen hareketini elindeki yedek güç olarak koruyor ve kolluyor. Bu şekilde, F. Almanya’yı lojistik ve finansman merkezi olarak kullanan Gülen hareketini belirli bir sınırda tutuyor ve aynı zamanda AKP-Saray-Rejimine karşı bir tehdit unsuru olarak kullanıyor. Hem kriminel, hem de bir terör örgütü olan faşizan Gülen hareketi F. Alman resmi kurumlarından mali destek almaya devam ediyor. Örgüt »mağdur STK« rolüne büründürülerek, kamuoyu dikkatinden uzaklaştırılıyor.
Tabii bu bağlamda AKP-Saray-Rejiminin »Almanya FETÖ, PKK ve DHKP-C örgütlerini kullanıyor« iddiasına da değinmek gerekiyor, ki bu bir demagojiden başka bir şey değil. F. Alman Ceza Yasasının 129 b maddesinin tüm sertliği ile PKK, DHKP-C ve TKP/ML gibi örgütlerin taraftarlarına karşı uygulandığı ve bunların kriminalize edildiği gerçeği, F. Alman emperyalizminin devrimcilere ve Kürt Özgürlük Hareketine karşı Türkiye’nin politikalarını bire bir uygulamakta olduğunu kanıtlıyor. Bırakın örgütleri, Grup Yorum’un dahi yasaklanması, AKP-Saray-Rejiminin iddialarını çürütmeye yetiyor. AKP-Saray-Rejimi devrimcilere, komünistlere ve Kürt Özgürlük Hareketine ne kadar düşmansa, F. Alman emperyalizmi de en az o kadar düşmandır.
Hiç kuşku yok: AKP-Saray-Rejimi ile emperyalist güçlerin uzun vadeli çıkarları örtüşüyor. Elbette aralarında çıkar çatışmaları yok değildir. Ancak bu bir »kardeş kavgasıdır« ve ortak sınıf düşmanlarına karşı her zaman aynı cephededirler. Açık faşist diktatörlük yolundaki rejim ile emperyalist güçler arasındaki ilişkilerin derinliğini, hükümet temsilcilerinin söylemlerine bakarak analiz etmek son derece yanıltıcı olacaktır. Belirleyici olan somut uygulamalar, örtüşen çıkarlar ve politikalardır. Bakmayın sözde kavga etmelerine – onlar kardeştir ve ilişkileri de o şekilde devam edecektir.
29 Temmuz 2017