Bu köye nalbant gelmiş

                 Mıh vurur nala sarhoş…

                  Köy yerinde yaz ayları çok yoğun geçer, köylülerin işten güçten başını kaşıyacak vakitleri bile olmaz. Karıncadan bile medet umarlar. Ekinler biçilip harmana getirildiğinde düvenle saman haline getirilip sonra kolla çevrilen harman makinesi ile buğdayını samandan ayırırlar, bekçinin ve çobanın hakkını verdikten sonra ,samanlar merek denen yere yığılır kışın hayvanların tek yiyeceğidir çünkü, buğdaylar ise gelecek yılın tohumu ayrıldıktan sonra kışın ekmek yapmaları için yeterli buğdayı değirmene götürüp un haline getiriler kalan arpa veya buğdaylarını şehire götürüp buğday meydanında satarlardı.

                   Harmanı kaldırdıktan sonra güz aylarında sadece şeker pancarı kalırdı, bu kez pancarı çıkarıp traktörlere yükledikten sonra şehirde kantara götürüp verirlerdi.

                 Her yıl Eylül ayında omuzunda asılı sazı ile kır atının üzerinde Aşık Garip gelirdi, köy köy gezerdi, nerden geldiğini, nereye gittiğini hiç kimse bilmezdi. Bu senede çıka geldi Aşık Garip. Köy odasına gitti, akşam köylüler köy odasında toplanır Cafer dayının yaptığı tavşan kanı çaydan yudumlarken yorgunluğunu atarlardı. Aşık Garip ise sazı eline alır dokunaklı sesi ile türküler söylerdi. Öyle yanık bir sesi vardı ki dinleyenler arasında gözyaşlarını tutamayıp ağlayanlar olurdu.

                Bu sene çalıp söylediği türküden çok ağıta benziyordu, hiç böyle ağıt söyler gibi türkü okumamıştı Aşık Garip. Köylüler bile şaşırmıştı böyle ağıt yakmasına ,

                Gece yarısına doğru köylüler dağılıp gittiler Aşık Garip ise bekçi Hüsnü'nün evine gitti, sabah şafak sökerken kimse ile vedalaşmadan sessizce köyden ayrılıp gitti.

                 Sabahın erken saatlerinde köyün tozlu yollarında, tozu dumana katmış bir askeri araç son hızla köye geldi, sefil Rıza'nın evini sordular, evin önüne geldiklerinde oğlu Merdan'ın askerde şehit olduğu haberini verdiler, eve bir şivan düşmüştü, küçük çocuğu ile eşinin yolunu gözleyen senem gelin hıçkırıklarla ağlıyordu. Bütün umutlarını yitirmişti artık, koca dünyada bir başına kalmıştı zavallı.

         Bütün köy evin önünde toplanmıştı, köyün kadınları da Senem ile birlikte ağlıyorlardı.

          Köyün erkekleri ise kendi aralarında konuşuyorlardı.

       - Aşık Garip nasıl bir ağıt okumuştu hatırladınız mı?

       - Onun içine doğmuştu sanki..

       - Biz Garip'i böyle bilmiyorduk, adam tam bir halk aşığıymış,

        - Söylediği ağıtı hatırlayan var mı?..

        İçlerinden biri ”ben kelimesi kelimesine biliyorum şöyle söylemişti" dedi;

         "Bu haber ne haberdir..

         Sinem gabar gabardır..

         Bir yanım kurt kuş yemiş..

         Bir yanım bihaberdir…."