Gözlerin yürüdü gönül haneme

             Tutuştu can evim küle dönmüşüm… 

             Diyarbakı'rda dört ayaklı minarenin aşağısında çoğunlukla Ermenilerin yaşadığı bir mahalle vardır halk arasında buraya gavur mahallesi denir. Maral burada yaşayan güzeller güzeli bir Ermeni kızıdır. Yavuklusu vardır Aziz isminde. Birbirlerini ölesiye sevmişlerdi. Aziz Sivas'ta askerlik görevini yapıyordu, terhis olduktan sonra evleneceklerdi. Birbirlerine öyle bağlıydılar ki hiç kimse bu evliliğe mani olamazdı. Kara sevdamıdır, derin sevdamıdır bilinmez ama ayrılığın onların yüreklerinde onarılmaz bir yara açacağı kaçınılmazdı.

            1915 yılında 27 Mayıs'ta tehcir yasası çıkarıldı. Ülkede bulunan yabancılar ülke dışına gönderilecekti. Askerler mahallede yaşayan bütün Ermenileri topladılar, Suriye'ye gönderiyorlardı. Maral çaresizdi, Maral umutsuzdu, Aziz askerdi ne yapacağını kime gideceğini bilemiyordu. Topluca askerlerin arasında yola koyuldular. Etrafına belki Azizi görürüm diye umutsuz gözlerle bakıyordu. Oysa göremeyeceğini kendisi de biliyordu.

             Tehcir yasasının ne olduğunu öğrenen Aziz askerden firar etti, Maral gitmeden onu alıp bir yerlerde saklamak istiyordu ama Diyarbakır'a gelene kadar en az üç ay  geçmişti. Dağ tepe, demeden, gizlenerek yol almıştı, Fırat nehrini geçerken boğulma tehlikesi bile  atlatmıştı. Geldi Diyarbakır'a gelmesine ama Maral çoktan gitmişti.

           Mevsimlerden sonbahar gelip çatmıştı. Durmadı peşi sıra Suriye'ye kadar gitti. Diyarbakır'da mahallede yaşayan Ermenilerden Nubar amcayı buldu, Maral'ı sordu. Nubar amca hüzün dolu gözlerle uzun uzun Azizi süzdü. Bir şeyler söylemek istiyordu ama sözcükler boğazına tıkanmıştı sanki. Dakikalarca bekledi ama bir türlü söyleyemedi Aziz ısrar edince ağlamaklı bir sesle: ”Düden mağarasına git evladım“ dedi. Aziz, Maral'ın mağarada saklandığını düşünerek mağaranın yerini sordu, yüreğine Maral'a kavuşmanın umudu doğmuştu, hızla geri dönüp Diyarbakır'a geldi ve mağarayı buldu.

           Düden mağarası Çermikle Çüngüş arasında idi. Derinliğini bilen yoktu yukarıdan bakıldığında mağaranın dibi görünmüyordu. Bağırdığında ses çok derinlerden yankılanıyordu. Mağaranın girişine geldiğinde anlamıştı Maral'ın buradan aşağı kendisini attığını.

                Dizlerinin üzerine çöktü başını ellerinin arasına aldı, yüreği ağlıyordu ama gözlerinden bir damla yaş gelmiyordu, donup kalmıştı sanki.

               Gök yarılmışçasına üzerine yağıyordu sonbahar yağmuru ve bir daha gören olmadı Azizi ….