Öncelikle iki ülke arasındaki ilişkilerin karşılıklı sert retoriğin, bilhassa AKP tarafından kışkırtılan Yahudi düşmanlığının çok ötesinde tarihsel ve stratejik önemi olduğu unutulmamalıdır. Büyük enerji kaynaklarının bulunduğu ve kanlı hegemonya mücadelelerinin verildiği Ortadoğu’da kurulu olan, ama hiç bir zaman "Ortadoğulu" olamamış, bölge halklarının yabancı unsur olarak gördükleri Türkiye ve İsrail özünde ikiz kardeştirler.
İkisi de kuruldukları günden itibaren emperyalist-kapitalist dünyaya entegre olmuş ve emperyalist stratejilerin gerçekleşmesine hizmet etmektedirler.
Kapitalist ulus devlet olarak da birbirlerinin "aynadaki resimleridirler": Gerek Anadolu-Mezopotamya coğrafyasının, gerekse de kadim Filistin’in çok uluslu-çok dinli bileşimini betona gömerek, üzerine "tek soy ve tek mezhep devletlerini" inşa eden ırkçı yapılardır. Kapitalist sömürünün ve burjuvazinin sınıf tahakkümünün devamlılığını sağlamak için izledikleri ırkçı, mezhepçi çizgi ve kurmaya çalıştıkları neoliberal güvenlik rejimleri açısından da birbirlerine tıpatıp benzemektedirler.
Aralarındaki ilişkiler, devlet yöneticilerinin hırslarına ve iç politika kaygılarına kurban edilemeyecek derecede değerlidir. Ne Gazze, ne "Mavi Marmara", ne de "diplomatik soğukluk" ABD-Türkiye-İsrail stratejik partnerliğini etkilememiş, iki ülke arasındaki askeri, siyasi, stratejik ve iktisadi işbirliğini tökezletmemiştir. İkisi de Ortadoğu’da aynı hedefleri gütmektedirler.
Bu işbirliğinin anahtar kelimesi enerji kaynaklarıdır. Doğu Akdeniz’de bulunan 3,5 trilyon metreküplük doğal gaz ve Güney Kürdistan’daki 45 milyar varil petrol rezervleri iki ülkenin de hedefindedir. Rojava’dan geçirilmesi planlanan ve İsrail’in Golan Tepeleri'nden ve Suriye topraklarından geçerek, Kilis yakınlarında bağlanmak istediği yeni petrol ve doğal gaz boru hattı, ABD, AB, Türkiye, İsrail, Suudi Arabistan ve Katar’ı ortaklaştırmış, Suriye ve Irak’taki kanlı sarmalı tetiklemiş ve bu ortaklığın Güney Kürdistan’daki Barzani rejiminin bağımsızlığını savunur hale getirmiştir – Elbette Kürt halkının özgürlüğü için değil, enerji kaynaklarının özgürce sömürülmesi için.
Türkiye ve İsrail arasındaki meşum işbirliği, bölgenin emperyalist baskıları, köktenci-cihatçı terörü, kanlı savaşları ve halkların birbirlerine düşman edilmesini körükleyen militarist-gerici bir mekanizmadır. Bu mekanizma işlediği müddetçe Arap, Kürt, Türk, Müslüman, Hıristiyan ve Yahudi halkların, yani genel anlamda ezilen ve sömürülenlerin yaşamsal çıkarları tehdit altında kalacaktır. Bölgenin içinde bulunduğu güncel durum, bunun kanıtıdır. Emperyalist savaşlara, kapitalist sömürüye karşı, bölgedeki her kökenden ezilen ve sömürülenlerin lehine, ortak çıkarlar çerçevesinde mücadele verilmediği takdirde de, değişen bir şey olmayacaktır.