Kemalist burjuvazinin 96 yıl önce 28 Ocak gecesi Karadeniz’in karanlık sularında gerçekleştirdiği katliamın Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk siyasî cinayeti olduğu konusunda şüphe yok. O günlerde Anadolu’da başlayan kalkışmayı bir toplumsal kurtuluş savaşına dönüştürmek amacıyla ülkeye dönen Türkiye Komünist Partisi kurucularının katledilmeleri bir tesadüf değildi. Mustafa Suphi ve yoldaşlarının katledilmesiyle Türk burjuvazisinin günümüze dek değişmeyen katliamcı, inkarcı ve çirkin yüzü gün yüzüne çıktı.
O açıdan Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk siyasî cinayetinin aydınlatılması, faillerinin ortaya çıkartılması ve sorumlularının tarih tribünali önünde yargılanmaları, günümüzün Türkiye gerçeklerinin daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır. Haberlerden, bunun zorunluluğunu en iyi gören hareketlerden birisinin Kürt Özgürlük Hareketi olduğunu okuyabiliyoruz.
ANF’ye bir demeç veren KCK Yürütme Konseyi üyesi Mustafa Karasu’nun Suphilerin katledilmesinin »Türkiye tarihi açısından çok önemli olduğunu« vurgulayan açıklaması, bir çok yönleriyle son derece anlamlı. Şüphesiz tarihsel değerlendirmeler konusunda kimi farklı yorumlar söz konusu olacaktır. Ancak önemli olan farklı tarih yorumlamaları değil, Karasu’nun altını kalın çizgilerle çizdiği özdür.
Aslında açıklamanın son bölümü her şeyi söylemektedir. O nedenle altını çizerek alıntılamamız yerinde olacaktır. Karasu şöyle diyor: »Mustafa Suphi ve arkadaşlarının şahadetlerinin yıldönümünde, ben, Kürt halkını, Türkiye solunu ve sosyalistlerini ortak mücadele ederek demokratik Türkiye’yi gerçekleştirme çabası içinde ortak bir mücadele içinde olmaya çağırıyorum. Bu çağrı aynı zamanda Mustafa Suphi ve arkadaşlarının anılarına bağlılığın çağrısıdır. Gerçekten de sol, sosyalistler, Kürtler bir araya gelip, demokrasi mücadelesi verdiğinde, Mustafa Suphi ve arkadaşlarının öngördüğü demokratik Türkiye, sömürü ve baskının olmadığı bir Türkiye gerçekleşecektir«.
İşte, tam da kendilerini »KP« olarak adlandıran devlet güdümlü bir nifak çetesinin burjuvazinin icazetiyle Türkiye Komünist Partisi’nin ismini gerçek sahiplerinden, işçi sınıfından, komünistlerden kaçırmak için her türlü ayak oyunlarına başvurduğu bugünlerde yapılan bu çağrı, sahtekârların suratına inen güçlü bir şamar anlamını taşıyor. Ve yine tam bugünlerde, Kürt Özgürlük Hareketi ile Türkiye işçi sınıfının devrimci güçlerinin ortak mücadelesinin önemini vurgulayarak ülke çapında buluşmalar gerçekleştiren Türkiyeli komünistlerin çabalarına ayrı bir anlam katıyor.
TKP’nin yıllarını illegal mücadele içinde geçirmiş kadroları ile, TKP’nin Türkiye’nin kurtuluşu için olmazsa olmaz özne olduğunu savunan HTKP’li genç kadrolar oluşturmakta oldukları ortak irade ile, Kemalizm batağına saplanmış olanların ve burjuvazinin icazetiyle hareket edenlerin gerçek yüzlerini ifşa ediyor, ortak mücadelenin gereğini yerine getirmek için çaba gösteriyorlar. Bu çabalar hiç kuşkusuz Mustafa Suphi ve yoldaşlarının anılarına bağlılığın göstergesi, komünist olmanın bir gereği ve sınıfın, ezilen ve sömürülenlerin yanında olmanın bir kanıtıdır. Savaşsız ve sömürüsüz bir dünya için mücadele edenlerin, Suphilerin anısını günümüzde daha güçlü yaşatacak olanların çıktığı onurlu bir yoldur. Selam olsun bu onurlu yola çıkanlara!
28 Ocak 2017