Sevgili okuyucular,

Pazılın parçaları bir-bir ortaya çıkarak birleşmeye başladı! Yeni yıl ile birlikte, Kürt sorununda çözüm arama sürecine doğru atılan adımların, çözümden yana olmayan güçler tarafından sabote edilme çabaları yavaş-yavaş su yüzüne çıkmaya başlamıştır.

Kürt sorununda çözüm çabaları daha önceki yıllarda da, devletin içindeki ‘derin’ güçler tarafından sabote edilmiş ve savaş ortamının sürekliği sağlanmıştır.

Yeni yıla girdiğimizin ilk günlerinde, Türkiye Cumhuriyeti, AKP devleti ve Kürt gerilla güçleri tarafından karşılıklı olarak başlatılan çözüm arayışları, toplumda barışa ilişkin iyimser bir havanın oluşmasını beraberinde getirmiştir.

Türkiye toplumunda savaşın sona ermesi, bahar ile birlikte barış rüzgârlarının esmesi, tüm kesitlerin arzuları olarak kendini hissettirmeye başlamıştır. Çocuklarının ölümlerini yüreklerine gömen, asker, polis ve gerilla aileleri, açıklamalarda bulunarak, artık yeni ölümler, ‘istemediklerini’ yüksek sesle dile getirdiler.

Bütün bu olumlu gelişmeler yaşanırken, kirli, vahşi bir el veya eller, ‘demokrasinin’ başkenti Paris de, 3 Kürt kadın aktivist’tin, katliamını gerçekleştirerek, süreci sabote etmek istediler.

Başbakan R.T. Erdoğan ve AKP kurmayları katliamın, ‘’PKK içinde iç hesaplaşma olduğuna’’ yönelik açıklamalarını, arka-arkaya sıraladılar. Bu açıklamalar kamuoyuna AKP medyası ve boyalı basın tarafından büyük punto manşetlerle verilirken, katliamın acılarını daha ağırlaştırmak hedeflenmekteydi.

Çünkü olayın gerçekleştiği Fransa Paris'te, henüz olayı soruşturan güvenlik ve istihbarat güçleri hiçbir açıklama yapmamışlardı.

Amaçlanan, Türkiye Cumhuriyeti ve AKP devletinin her şeye rağmen , ‘iç çatışmadır’ açıklaması, yaşanan vahşice katliamın arkasından kendine pay çıkarmaktı. Aynı oranda çözümüne ilişkin gelişmeleri rotasından saptırılmasından başkası değildir.

Olayı soruşturan Fransa, Paris polisi Ömer Güney isimli, ‘PKK militanının’ yakalandığı ve sorgulandığı haberlerini basına sızdırdı.  

Gelişmeler böylece farklı bir boyuta ve olayın üzerindeki sis perdesinin, birazda olsa aralanmaya başlandığını görmeye başladık.

Ömer Güney'in ailesi ve yakın çevresi arka, arkaya açıklama yapmaya başladılar. ‘’biz milliyetçiyiz, Türk’üz, Yazıcıoğlu kadar milliyetçiyiz, Ömer Güney bu nedenle, PKK’lı olamaz’’ açıklamaları daha genişleyerek ilerlemektedir.

Paris polis ve İnterpol’ün araştırmalarına bakıldığında, Ömer Güney’in, ‘hızlı’ bir seyahat trafiğinin olduğu gerçeği ile karşılaşmaktayız. Ömer Güney’in Türkiye, Ankara’ya sıklıkla ve kısa süreli seyahat’ler gerçekleştirdiği ortaya çıkmaktadır.

Pazılın bu parçasını yerine koyduğumuzda, ‘iç hesaplaşma’ savları çökmüş görünmektedir. Şimdi gelelim, pazılın diğer parçalarını bulup yerine koymaya. 

Pazılın en önemli parçası, Ömer Güney kim? Ömer Güney’in arkasındaki güçler kim ve kimler? Ömer Güney sık-sık Ankara’ya gelmiştir. Kimlerle ve neden ‘görüşmeler’ gerçekleştirmiştir? Türkiye Cumhuriyeti Devleti yetkilileri, istihbarat servisleri, Ömer Güney ile her hangi bir nedenle görüşmüş müdürler? 

Pazılın diğer aranan parçası ise, ‘’Almanya’da da buna benzer cinayetler yaşanabilir’’ diyen Başbakan R.T. Erdoğan ve Devlet bakanı M. Ali Şahin’in açıklamalarıdır.

Anlaşılan Başbakan ve Devlet bakanının ‘bildikleri’ bir şeyler var. Bildiklerini bütün çıplaklığı ile kamuoyuyla paylaşmak durumundadırlar. Aksi durumda, olabilecek olumsuzluklardan, Başbakan ve Devlet bakanı sorumlu olacakladır.

Diğer yandan, Federal Almanya Cumhuriyeti yetkilileri bir açıklama yapmakla karşı karşıya kalmaktadırlar. Aksi durumda Federal Almanya Cumhuriyeti töhmet altında kalmaktadır.

Pazılın parçaları bulunup bir araya getirildiğinde birçok gerçeğin ortaya çıkacağına ve aydınlanacağına inancımı korumak istiyorum.

03.02.13