Azınlık sorunlarını çok değişik bakış açılarına göre irdelemek gerekiyor.

Avrupa ülkelerinde değişik uluslardan gelen göçmen azınlıklar yaşıyor. Almanya'da 15 milyon çeşitli uluslardan gelmiş göçmen azınlık yaşıyor, bu azınlıklar ayrı diller, dinler ve kültürlere sahipler. Bazılarına göre uzun yıllardır Almanya'da yaşayanların Alman toplumu ile kaynaştığı öne sürülüyor.

Göçmen azınlık için ileri sürülen tezlere baktığımızda doğru olan yönleri olduğu gibi doğru olmayan yönleri de olduğu bir gerçektir.

Avrupa'daki azınlıklar ne ayrı bir devlet ne de ayrı bir bayrak istiyorlar, azınlıklar ezilmeden, horlanmadan, sömürülmeden eşit şartlar altında ve barış içinde bir arada yaşamak istiyorlar. Aynı dili, dini ve kültürden gelen azınlıklar yaşamış oldukları ülkelerde kendi aralarında bir gönüllü kültür alışverişi ve dayanışma yapıyor, bu yıllardır bir arada yaşamalarından kaynaklanan bir olgudur.

Her ne kadar Almanya'da bir asimilasyon politikası uygulansa da bunda başarılı olamıyorlar. Almanya'da göçmen azınlığa toplumla uyum sağlama adı altında kaba bir milliyetçilik ve ırkçılık yapılıyor ama buna rağmen asimilasyonda başarılı olamıyorlar.

Kültürleri göçmenlerin kafasında Demoklasin kılıcı gibi sallansada göçmen azınlık, kendilerine eşit şartlarda muamele yapılmadığı için buna karşı diretiyor. Bu direnme ise çok doğal çünkü kaba bir milliyetçi metotlarla bir yere varılmıyor.

Almanya'da ırkçı, milliyetçi ve faşist güçler göçmen azınlığın kendi kültürlerine ve ekonomisine zarar verdiğini ileri sürüyorlar. Göçmen azınlık hangi nedenlerden dolayı ülkelerini terk edip ve nasıl gelmişler ise gelsinler, yaşadıkları ülkelerde kalıcıdırlar.

Göçmen azınlıklar artık yaşamış oldukları Avrupa ülkelerinde yeni yaşam biçimini oluşturuyorlar. Ülke yönetimleri azınlıkları kategorilere ayırmadan, dinine, diline ve kültürüne saygı duymalı. Bunun için yeni bir anlayış geliştirmek gerekiyor. Bu yeni anlayış göçmen azınlık ile yerli halk arasındaki çelişkileri yok edecek ve diyaloğu geliştirecektir.