Her yeri hallaç pamuğuna çevirseler de, patlıyor tarihin derinliklerinden; ozanlar, türküler, düşünürler, yürüyenler, gidenler, düşenler...
Sadece Türkiye değil, dünya tarihi böyle ilerliyor.
***
Bir Boğaziçi Öğrencisi yazıyor; “Bütün bunlar gerçek mi? Tam final haftalarındayız. Ders çalışmamız lazım. Bir yandan kayyumla uğraşıyoruz, bir yandan okulumuzun kelepçeli kapısıyla ve içine yerleştirilmiş roboskilerle. Bütün bunlar gerçek mi?”
İspanya’dan İtalya’ya, Almanya’dan ABD’ye; dünyanın dörtbir yanındaki Boğaziçi Mezunları şu şiir altında sesleniyorlar İstanbul’a ve onlar da dökülüyor sokaklara:
“Yok öyle umutları yitirip
Karanlıkta savrulmak
Unutma; aynı gökyüzü altında,
Bir direniştir yaşamak” Nazım Hikmet.
***
“Ellerinde pankartlar, yürüyor bu çocuklar...”; diye haykırıyor Grup Athena’dan Gökhan. Kanlı Pazar’ı, belki de hayatlarında hiç duymamış olan yüzbinlerce öğrenci, bunu da duymuş oluveriyor!!!
***
Sayısız öğretim görevlisiyle üniversiteler tarihi üzerine röportajlar yapılıyor; “1933’ten beri yapılandırılması engellenen özerk üniversiteler sisteminin, genel darbelere paralel uğradığı darbeler”i anlatıyor onlar da. Ve emekli olanlar dahi, öğrencilere seminerler vermekten usanmıyor şu sıralar...
Onlar da, “Bizi buradan söküp atamazsınız” diyen birer heykelmişçesine dikiliveriyorlar üniversite binası önüne.
Öğrenciler bu sahneyi; “Onurun, bilmin, umudun, mutluluğun fotoğrafı” ibaresiyle, coşkuyla-gururla paylaşmaya başlıyor jet hızıyla.
***
Atanan ‘Rektör’, korumasıyla birlikte odasına dalabileceği serbest bir kapı bulamıyor. Bütün kapıları deniyor. O anda elindeki çantanın rengini farkederek; “Tüh, çantam kırmızıymış” diyor korumasına. Koruması; “Hangi Hashtag’ı açarlar şimdi bunun için” diye panikliyor. Bir öğrencinin kamerasına yakalanan bu görüntü; yüzbinlerce öğrenciyi kahkahalara boğuyor...
‘Rektör’, güvenlik sistemi-kameralarıyla ilgili bir ihalenin peşinde koşturup duruyor!
Güzelim Boğaziçi ve başka üniversite diyarlarının da ihaleye verilmiş olduğu ortaya çıkıyor.
***
Marmara Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi’ndeki bir bölüm başkanının; “ABD’de çocuklara cinsel tacizden yargılandığı”nın belgelerini sergiliyor.
Ardından Kırşehir’den de böyle bir ses geliyor!
“Kadın Üniversiteleri Kurulmasını Kabul Etmiyoruz!” pankartları sarıveriyor artık ortalığı.
Van’dan Bursa’ya, İzmir’den Adana’ya; yani ‘Edirne’den Kars’a’ derler ya, başka üniversiteler de mantar gibi katılıyorlar bu koroya.
***
Mahsuni türkülerinin renkleri düşürülüveriyor bu çiçek bahçesine; “Yuh”lar çekiliyor....
***
Memleketteki ESP’lilerin üzerinden bir biçki makinesi geçiveriyor, yine-yeniden. HDP’nin kapatılması gündemde. Gözaltı-tutuklamasız tek bir gün dahi geçmemekte.... Doktorlar, öğretim görevlileri, öğrenciler, yazarlar, gazeteciler, işçiler; herkes ‘terörist’!
Ve dünyanın her köşesinde, bir “Anti-komünizm” kampanyası da sürüyor bu arada. Yaşadığımız ülkelerde dahi, onca “ifade özgürlüğü”ne rağmen; artık sembollere saldırılmakta, bu vesileyle gencecik aktivistler tutuklanıp tutuklanıp salıverilmekte.
Burada; Dannenröder Ormanı’ndan ayrılmayan gençler, şu üç hafta içerisinde kaç polis saldırısına maruz kaldı. Orada; FDJ gençleri ve diğer partiler-kurumlar yeni saldırıları göğüslemeye hazırlanıyor.
Bu gençler de; Rosalar’dan Brechtler’e, 68 kuşağının müziğinden-sloganlarına, neleri dökmekteler yine-yeniden tarih sahnesine...
***
Boğaziçi Öğrencileri’nden bazıları, Platon’un “Devlet”inden, Sokrates’in cevaplarını paylaşıveriyor bu arada:
“İlk günler zorba, dört bir yana selamlar, gülümsemeler dağıtır, zorbanın tam tersi gibi gösterir kendini; yakınlarına ve halka bol bol umutlar verir, borçluları avutur, herkese, hele kendi adamlarına topraklar dağıtır, dünyanın en cömert, en tatlı adamı gibi görünür, değil mi?
İlkin dış düşmanlarıyla uğraşır, kimiyle anlaşır, kimini yener, ama onlardan korkusu kalmayınca yeni savaşlar çıkarır ortaya, halkı hep buyruğu altında tutmak için.
Hem de vergilerle fakirleşen yurttaşlar işten başkaldırmasın, kendine karşı ayaklanmasınlar diye.
Ona boyun eğmeyecek dik kafalı insanlar görürse, haklarından gelmek için gene savaşa başvurur, düşmana salar onları. Bütün bunlardan ötürü bir zorba, her zaman savaş kundakçısı olmak yolundadır.”
***
İşte yaklaşık üç haftadır, gece-gündüz birlikte atan bu yüzbinlerce gencecik yürekle birlikte; dünyanın neresinde olursak olalım, bizim de yüreklerimiz bu ozanlarla, bu türkülerle, düşünürlerle, yürüyenlerle, gidenlerimizle, düşenlerimizle ve bu gencecik yüreklerin ürettikleriyle atıp durmakta...
***
Şüphesiz ki bu saldırılar, çok büyük bir yapılandırma projesinin birer parçası. Ve şüphesiz ki bu saldırıları, böylesine azımsanmayacak bir direnişle dahi püskürtmenin hayli zorlaştığı, nereyse mümkünatsızlaştırıldığı bir asırdayız.
Yani dünyanın her köşesinde gerçekleşen, her direniş karşısında; “Geri adım atacaklar mı?” sorusunun, neredeyse hükümsüzleştiği bir asırdayız.
Onlar geri adım atmayadursunlar! “Bütün bunlar gerçek mi?” sorusu; büyük bir çoğunluğun, tazecik yüreğinin atışının temposuna belki de ilk kez eşlik eden başka tarihlerle, başka “gerçekler”le buluştu bile.
BİÇİLEN İNSANLIĞIN FİDANLARI ÇİÇEĞE DURDULAR YİNE!!