AKP-Saray-Rejiminin Afrin’e yönelik uluslararası hukuka aykırı işgal harekâtının nedenleri üzerine yazmaya gerek yok. Harekâtın hedeflerini hem Rojava devriminin kazanımlarını yok etmek, hem sömürge olarak görülen Kürdistan üzerindeki kontrolü kaybetmemek, hem de artık ayyuka çıkan açık faşist diktatörlük inşasına ivme kazandırmak olarak tanımlamak yanlış olmayacaktır. Ancak rejimin »vatan cephesini« hizaya getirmekte hayli başarılı olduğunu tespit edebiliriz.
Türkiye’deki farklı sınıf ve katmanlar ile bunları temsil eden siyasî formasyonların AKP-Saray-Rejiminin ardına dizilmelerinin ve yaygınlaştırılmaya çalışılan savaş psikolojisi ile azgın şovenizme katkı sağlamalarının ülkeyi nasıl bir karanlığa ittiğini, barış için çırpınan vicdanların uğradıkları haksızlıklarda görebiliriz. Halkların ortak yaşamının olanaksız hâle getirilmesi pahasına savaş koalisyonuna katılanların, yarın »bilmiyorduk, yanıldık« deme hakları kalmadı artık.
Peki, sahadaki diğer aktörler, yani ABD, AB, Rusya, İran ve Esad Rejimi, onlar neden bu saldırganlığa destek çıkıyorlar? Şüphesiz sayılacak onlarca jeopolitik ve stratejik neden var. Kanımızca en önemli neden, Rojava’daki demokratik devrimin kendi kanında boğulmak istenmesidir. Rojava devrim sürecinin bölgede emsalsiz biçimde özyönetim, özsavunma, cinsiyet ve milliyetler eşitliği, halk meclisleri gibi sayısız ileri adımını bir yana bıraksak bile, anayasa metni sayılan Toplumsal Sözleşmede öngörülen »doğal kaynakların toplumsallaştırılması« iradesi tek başına birleştirici rol oynuyor.
Uğruna vekalet savaşları yürüttükleri, vahşi cinayet şebekelerini destekledikleri ve koskoca bir coğrafyayı kan denizine dönüştürdükleri doğal kaynakların toplumsallaştırılma, yani mülkiyetinin halklara ait olması düşüncesi, ne ABD emperyalizminin, ne Avrupalı emperyalist güçlerin, ne de Rusya, İran, Türkiye ve Suriye egemenlerinin izin verecekleri bir mesele değildir. Hoş, Suriye halkları elbette herhangi birinden izin falan istedikleri yok, ama çıkarları ve hedefleri temelinde uzlaşmaz stratejik rakip olan tüm egemen güçlerin AKP-Saray-Rejiminin saldırganlığına göz yummaları ve destek çıkmalarının en temel nedenlerinden birisi budur. Hepsi fırsat bulduklarında boğazlayacakları Rojava devrimcilerini ve bilhassa Kürt Özgürlük Hareketini kendi stratejilerine eklemlemeye çalışmaktadırlar. Afrin’i o yüzden vurmak, zayıflatmak, ehlileştirmek istemektedirler.
Emperyalistlerin ve işbirlikçi rejimlerin aralarındaki çelişkilere aldanmayın; söz konusu olan devrim, özyönetim, baldırı çıplakların iktidarı ise, hepsi aynı cephede birleşir ve savaş koalisyonunda toplanır. Bakmayın Alman emperyalizminin timsah gözyaşlarına: işte görüyoruz, yasaklamalar ve baskılarla Almanya’daki meşru protestolar kriminalize ediliyor, kamuoyu algısında Rojava devrimi diskredite ediliyor ve AKP-Saray-Rejimine önkoşulsuz destek çıkılıyor. Emperyalizm doğasına uygun davranıyor, savaşları körüklüyor. Asıl önemli olan ezilen ve sömürülenlerin davranışıdır. Önlerinde tek bir yol var: Direniş! Her yeri Afrin, her yeri direniş hâline getirmek, egemenlere geri adım attırmak elimizde. Yeter ki haklı davamıza inanalım!
3 Şubat 2018