Başlık oldukça anlamlı! Bu ne kadar gerçekçi isterseniz birlikte karar verelim. Önce bizi 17 senedir yönetenlerin geçmişine ve genetiğine bakalım.
AKP’NİN SİYASİ DNA’SI
AKP aslında, Hürriyet ve İhtilaf adı verilen Padişah yanlısı bir partinin devamı. Menderes’ li DP, Demirel’ li AP ve Özal’ lı ANAP tan sonraki son halka AKP’dir. Bu partilerin kitlelerle buluşmasının temelinde ırkçı İttihat ve Terakki Partisinin Türkiye halkları üzerinde yarattığı derin ve onarılmaz izler var. Dolayısıyla adı geçen sağ partiler milyonları hazır bir şekilde yanlarında bulmuştur. Sağa açık çek veren ve onlara koşan milyonların bu nedeninin arka planında yatan: sağcı veya dinci anlayış değil aksine Ermeni, Rum ve diğer halkların İttihat ve Terakki tarafından kırıma uğratılmasıdır. Buna Atatürk Türkiye’sindeki anti Kürtçü politikayı da eklemek gerekir. Türk-İslam Sentezi bu sonucu yaratan kuramın adıdır. AKP’nin iktidara gelmesinde bu hazır kitlenin yanında ABD’nin açık organizasyonuyla Baykal gibi ‘sol’cular, Ecevit-MHP iktidarından yılmış bazı dinamikler ve de CIA’nin organize ettiği Hizmet Hareketi yer aldı. Fakat bu iktidarın yükseliş trendinin düşmesi 2015 7 Haziran seçimleri ile başladı diyebiliriz. AKP bu seçimde % 40 oy oranıyla azınlığa düştü. Böylece Monarşik faşist iktidar sürecin gizli ajandasının kronometresi çalışmaya başlamış oldu.
RTE’NİN DRAGON ÇIĞLIĞI
Erdoğan’ın bu tarihten itibaren ana korkusu iktidardan düşüp yargılanma olmuştur. Önce bunun için adımlar atıp ittifaklarını değiştirdi. Toplumun en karanlık ve kıyıcı kesimleriyle işbirliğine girerek bu stratejiye bağlı olarak 15 Temmuz darbe komplosunu tezgâhladı. Devamında yüzlerce Muhalif insan katledildi(Suruç, Ankara, Diyarbakır vb)ve cezaevine gönderildi. Arkasından yasal kurumları da buna ortak ederek seçimlerde her türlü sahtekârlığı ve baskıyı örgütlemeye başladı. Bu tedbirlerle kısmen rahatlayan RTE, Korkuların Efendisi olarak toplumun sanatçı ve sol kesimleriyle flört ederek ruhundaki intikam, gururlanma ve yalnızlığına çare aramaya başladı. Buna itibar etmeyenler cezalandırıldı, el uzatanlar ise ödüllendirildi. Kendi sistemini, hatta kapitalizmi bile eleştirmeye başladı. Bu adımlar aslında toplumun korkularıyla orgazm olmaktı, alevler saçan Dragon çığlığıydı.
İÇ VE DIŞ POLİTİKADA YOLUN SONU MU?
Önce dış politika:
Dış politika aslında iç yıkımdan kurtulmak için bir umut olmuş fakat sonuç tam tersi sonuçlanmıştır.
Hatta RTE’nin iç yıkımını hızlandıran bir faktör haline gelmiştir diyebiliriz: İdlip’te; son El Nusra örgütünün RTE’nin ‘Kuvayi milliyecilerini’ temizlemesiyle Türkiye’nin Astana’da ki üstlendiği görevin tam tersi bir durumun ortaya çıktığını görüyoruz. Afrin’de de iktidarı sürprizler bekliyor. Pek yakında Rusya-Türkiye ilişkisinin nereye varacağını hep birlikte göreceğiz.
ABD ile olan ilişki ise daha tehlikeli ve iç sorunları doğrudan körükleyecek boyutta. ABD’nin stratejik ortağı Türkiye, hiçte bu stratejiye uygun olmayan aykırı davranışlar içinde. ABD içinde (hem Demokratlar, hem de Cumhuriyetçiler arasında)çok ciddi boyutlarda anti RTE’ci düşünceler var. Bunlardan biri eski CIA başkanı. Yeni dışişleri Başkanı Mike Pompeo’nun 2-3 yıl önceki RTE için değerlendirmesi şöyle: “İslamcı Diktatör”. Bir diğeri de eski İŞİD’le Mücadele Özel Temsilcisi Brett McGurk. “Türkiye’nin Suriye’de güvenilir bir ortak olmadığını” söylemesi daha bir ay olmadı. Stratejik ortaklar: 1- Suriye’de farklı politikalar izliyorlar; 2- Güya RTE iktidarının can düşmanı olan FETÖ ABD’de de ağırlanıyor; 3- Erdoğan ve iktidar aleyhinde ifadeler veren İranlı Zarrab ABD Yönetimiyle işbirliği içinde; 4- Erdoğan’ın Halkbank Md. Yardımcısı ABD’de tutuklanabiliyor; 5- Türkiye ABD’ye rağmen Rusya’dan S-400 füzeleri sipariş edebiliyor vb.leri.
ABD’NİN VURUŞU
Eğer Mısır darbesini dikkatli şekilde analiz etmişseniz orada ABD’nin politikasının püf noktalarını görürsünüz. ABD için en büyük tehlike komünistlerin gelişmesine yol açacak politikalardır. Eğer bundan kaçınacak tedbirleri almazsanız sizi değiştireceklerdir. Hamdolsun(!) ülkemizde kitleleri sokağa dökecek kimse yok, yani ABD’nin bu isteğini muhalefet başarılı şekilde yürütüyor. Döküldüğü anda ABD’nin müdahale edeceği kesin. Zaten kimsenin sokağa çıkmaması için koftiden de olsa göz korkutmalar boşuna yapılmıyor. Erdoğan, ABD için güvenilir bir ortak değil. ABD, yerine daha iyisini koyacağı birini bulamıyor. Yakında yerel seçimlerde önemli sahtekârlık planlayan RTE’ye, ABD tarafından yönetimini paylaşmalısın talimatı gelirse şaşmayın. Paylaşmaz ve de hile-haksızlıklara karşı kendiliğinden de olsa örgütsüz kitlesel hareketlere başlarsa RTE’nin ayakta duracağını sanmıyorum. Bu BİRİNCİ ŞIK, büyük bir olasılıkla ABD’nin vuruşu içinde yer alacaktır
İç politika:
ALTERNATİF VAR MI?
Muhalefetin durumuna bakarak birlikte karar verelim: sosyalist güçler bir araya gelemedikleri için devre dışı diyebiliriz. Kürt Hareketi ise hem şovenizm hem de devletin sürekli darbeleri nedeniyle bu mücadelede başı çekebilecek bir güçten yoksun. CHP Yönetimi ise, hem geçmişten gelen Türk-İslam Sentezine bağlılığı hem de ABD projesine baştan bulaşmış olması nedeniyle ne halkın bugünkü sıkıntı ve sorunlarına çare olabiliyor ne de demokratik hiçbir öneri ve adım atmayarak iktidarın sürdürülebilirliğini onaylamış oluyor. MHP’den kopan İyi Parti ise aslında pisliğin dışına kendini çıkartmaya çalışan fakat devletçi anlayışı nedeniyle mevcut iktidarın ‘İYİ’ yüzüdür diyebiliriz. Yani alternatif bir güç ortalarda gözükmüyor. İktidar iç politikada aslında yolun sonuna gelmiş bulunuyor. İçinden çürümüş bu iktidar ekonomik krizi de katarsak ciddi bir fiskeyle yıkılacak durumda fakat bunu yapacak bir güç yok. Alternatifsizlik ve korku imparatorluğu onu ayakta tutuyor.
Eğer örgütlü ve planlı kitlesel bir hareket başlarsa bu da DEVRİMCİLERİN planlaması içinde yer alan İKİCİ ŞIK olacaktır.
Ne yazık ki üzülerek söylemeliyim ki BİRİNCİ ŞIK ülke koşullarına göre daha gerçekleşebilir durumda.