CHP genel başkanı, Kemal Kılıçtaroğlu, CHP Milletvekili, TBMM Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi Kadri Enis Berberoğlu, kamuoyunda TIR davası olarak bilinen dava dolayısıyla yargılanmaktaydı. ''devletin askeri sırlarını, yayın yoluyla açığa vurmak, devletin gizli kalması gereken belgelerini askeri ve siyasal casusluk maksadıyla açıklamak'' suçlamasıyla yargılanıp önce müebbet ve sonra 25 yıl cezaya çarptırılmasından sonra, CHP yöneticilerinin kararıyla, Ankara'dan, İstanbul Maltepe cezaevine kadar, 'Adalet' istiyorum sloganı eşliğinde uzun bir yürüyüş başlatılmıştır.
CHP genel başkanı, Kemal Kılıçdaroğlu nun bu davranışı, Ankara'dan, İstanbul Maltepe cezaevine kadar yürümek ve 'adalet' talebini dile getirmek için başlattığı bu uzun yürüyüş, son derece önemlidir. Dikkatle izlenmelidir. Ama sız, fakatsız destek sunulmalıdır.
Bu yürüyüş, 'adalet' talebiyle yola çıkılmış ve en demokratik bir hak olarak kullanılmalıdır. Türkiye toplumsal güçlerinin en temel ihtiyacı, ülkede sürekli olarak tırpanlanan Adalet mekanizmasının yeniden tesisi sağlanması için önemli bir adımdır.
Ülkemiz toplumsal güçleri, hukukun ve adaletin tümüyle rafa kaldırıldığı ülkemizde, hukuk ve adaletin yeniden tesisi ve kurumlaşması için, 'adalet yürüyüşü' tarzı yürüyüşlere, ihtiyaç vardır. Bazı fikir fukaraları, ''K. Kılıçdaroğlu cezaevine yürüyor'' tarzı açıklamalarda bulunmaktadırlar. Bu tarz yayınlara ağırlık kazandıran yandaş, 'basın' Adalet yürüyüşünü, 'itibarsızlaştırmak' ve katılımcıları engellemek için, etik olmayan açıklamalarda bulunmaktadırlar. Bu tarz açıklamalardan anlaşılmaktadır ki, iktidar erki ve yandaşlarının korkularını ve kâbuslarını yalan karalamalarla
ifade etmektedirler.
Uzun yürüyüşlerin gerek yerkürede ve gerekse ülkemizde ses getirdiği, sonuç aldığı bilinmektedir. Uzun ve kitlesel yürüyüşlerin, iktidarı ve sermaye güçlerini tedirgin ettiği ve çeşitli tedbirler aldıklarını bilmekteyiz.
Bunun en somut örneği, 1990 sonları, 1991 başları; Zonguldak'ta kadınlı erkekli maden işçileri, maden çalışanları çoluk çocuk yollardaydı. Bütün ülke Zonguldak maden işçilerinin grevi ve başlattıkları uzun yürüyüşe dikkat kesilmişlerdi. Cumhurbaşkanı Özal, Başbakan Yıldırım Akbulut idi. Çankaya'nın tontonu yerinde oturamaz olmuştu. Türkiye sermaye grupları korkulu kâbuslarla yatıp kalkmaya başlamışlardı. Madenci yürüyüşü sonuçta meyvesini verdi ve başarıyla sonuçlandı.
AKP devleti ve Sarayın, K. Kılıçdaroğlunun başlatmış olduğu Ankara'dan İstanbul Maltepe cezaevine kadar uzanan yürüyüşünden önemli derecede tedirgin olduğu bilinmektedir. Bu nedenledir ki, AKP genel başkanı, Sarayın muktediri sürekli olarak, Ankara-İstanbul hattında adalet için yürüyenleri tehdit edebilmektedir.
Her fırsatta, 'demokratik devlet' 'adaletli iktidar' 'hukuk devleti' vurgusunu yapan, AKP genel başkanı R.T. Erdoğan, yürümenin, 'AKP iktidarının bir lütufçu' olduğunu ileri sürerek, 'demokrasi ve adaletten' ne anladığını ifade etmiş olmaktadır. Demokratik hakların kullanılmasının, R.T. Erdoğan tarafından, 'lütuf' olduğunu ifade ettiğini gördüğümüzde, Cumhurbaşkanının ne kadar, 'demokrasi' heveslisi olduğunu anlamakta zorlanmamaktayız.
Adalet yürüyüşü önem arz etmektedir. Bu nedenle gerekçeler üreterek bu eyleme uzak kalınmamalıdır. Bu yürüyüşe tüm imkânlar zorlanarak katılmalı ve destek sunulmalarıdır.
Tabiî ki, adalet yürüyüşünün soyut kalmaması için içeriği doldurulmalıdır. Sadece adalet kavramı soyut kalmaktadır. Bu yürüyüş içi doldurularak, ülkede yapılan tüm haksızlıklar somut olarak dile getirilmelidir. Adaletin genel bir kavram olduğu ve birçok şeyi kavradığı bilinmektedir. Ama kavram karmaşasını ortadan kaldırmak, soyuttan, somuta doğru adımlar atmak katılımcı kitlelerin önünü açacaktır. Zaten iktidarın korkusu da, burada yatmaktadır.
Somut olarak, tutuklu Milletvekilleri, siyasal tutuklular, gazeteciler, akademisyenler, işinde olan mağdurlar, kadın cinayetleri, Kürt coğrafyasındaki kirli savaş, sendikal sorun, emek cephesindeki fakirleşme vb. işlenilmesinde yarar bulunmaktadır.
AKP devleti ve Sarayın, soyut adalet kavramıyla yürünmesinden yeterince kaygılanmayacaklardır. Taleplerin somutlaşması, yürüyüşün kitleselleşmesini iktidarın kaygılarını artıracaktır. Soyut talepler, somuta dönüşür kitleselleşirse, katılımların önüne geçilemezse, iktidarın ve muktedirlerinde koltuğunu korumaları zorlaşacaktır.
AKP genel başkanı, Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan her fırsatta Taksim Gezi direnişine atıfta bulunarak, neden saldırgan bir tutum benimsemektedir? Gezinin somut talepler çerçevesinde kitleselleşmesi, AKP devleti ve Sarayı sarsmaya başlamasındandır.
Yollar yürünerek, 'aşındırılmalıdır'. Yolların aşındırılması, AKP devleti ve Sarayın muktedirliğinin aşındırılması anlamına gelmektedir. Uzun yürüyüşün adalet talebi, başarıya ulaşana kadar sürekliliği sağlanmalıdır. Aksi durumda AKP devleti ve Sarayın dizginlenmesi giderek zorlaşacaktır.
Bir sonraki yazımda buluşmak üzere,
20 Haziran 2017