Türkiye’de yerel seçimlere günler kaldı. Yapılan kamuoyu araştırmalarında özellikle İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Eskişehir, Antalya ve Mersin gibi büyük kentlerde Millet İttifakı’nın (CHP’li) adayları önde gidiyor.
Gidişat AKP’li belediyelerin el değiştireceğini gösteriyor.
Bunda muhalefet partilerinin çok başarılı seçim çalışmaları, vaatleri, projeleri değil halkın ekonomik krizden etkilenmiş olması, laikliğin, cumhuriyetin adım adım özünden uzaklaştırılması, siyasi ayrıştırma, yönetenlerin akıl almaz israfı; aşırı zenginleşmesi; kibirliliği; özellikle muhalif kitleye tepeden bakan ve baskıcı tavrı önemli rol oynuyor.
Yerel seçimlerde AKP saydığımız kentlerde kaybederse 17 yıllık AKP iktidarının sonuna doğru yaklaşıldığı perçinlenmiş olur.
Halk artık değişim, çağdaş ve sosyal belediyecilik isterken; siyasal ayrışmayı, kutuplaşmayı, yaşama ve eğlence biçimine müdahaleyi asla istemiyor.
İdeal ve sosyal belediyecilik için öncelikle işin uzmanı insanları, yabancı dil bilen eğitimli personeli işin başına daha koymak, sonra da şehirleri yaşanır hale getirmek, alt yapıyı yenilemek, sosyal ve kültürel hizmetlere; eğitime ayrılan bütçeleri büyütmek gerekiyor.
Seçilen yöneticiler şehrin her semtine eşit derecede hizmet götürmelidir. Semtler arasındaki büyük dengesizlik zaman içerisinde giderilmelidir.
Türkiye’de şehirlerde iç ve dış göçü yönlendirici projeler geliştirmeli, toplumsal ve sosyal barışı tehlikeye sokacak demografik (nüfussal) gelişmeleri önceden sezip, insanların geldikleri topluma uyumunu sağlayıcı çalışmalar yapılmalıdır.
Her orta ölçek büyüklükte bir şehrin ailelerin özellikle çocuklarıyla gidebileceği, hoş vakit geçirebileceği, hayvan sevgisini küçük yaşlarda aşılayabileceği güzel bir hayvanat bahçesi olmalıdır.
Şiddete maruz kalan mağdur kadınları korumak için ”kadın sığınmaevi” her şehirde bulunmalıdır.
Büyüklerimizin, emeklilerimizin, yaşlılarımızın kalan ömürlerini güzel geçirecekleri sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını giderebilecekleri Huzur evleri inşa edilmeli, profesyonel ve işin eğitimini almış bakıcılar oralarda hizmet vermelidir.
Hastanelerin yakınlarında refakatçi evleride yapmak lazım.
Madde bağımlısı gençleri topluma tekrar kazanabilmek için danışma ve rehabilitasyon merkezleri büyük bir ihtiyaç olabilir.
Yine meslek öğrenme atölyeleri kurularak orada meslek eğitimini tamamlayanları açılan yeni iş yerlerinde işe alarak gençler iş hayatına kazandırılabilir.
Her şehrin ayrımcılık yapmayan tarafsız yayın yapan ”Kent TV” kanalı olmalı.
Bunlara ek olarak yeniden dizayn edilecek ve yenileri yapılacak parkları, bahçeleri, meydanları, düzenli; tertipli; temiz kıyıları, sahilleri de ekleyebiliriz.
Bugün Türkiye’de bir çok kent, belediye içinden çıkamayacağı çevresel, imari gibi sorunlarla ve işsizlikle boğuşuyor .
Şehirlerdeki çarpık yapılaşmayı, dikilen çirkin; her türlü estetikten yoksun; sağlıksız binaları yani tuğla ormanlarını anlatmaya gerek var mı hiç bilmiyorum?
Yeşil alanlar yok edilmiş, her yer bina ve AVM dolu. Bölgeler arası dengesizlik, yatırım nedeniyle işsiz yüz binlerce insan, ailelerini geçindirebilmek için hala Anadolu’dan büyük şehirlere göç ediyorlar.
Bu çok üzücü bir şey, yazıktır… İnsanın ekonomik nedenlerle doğdup büyüdüğü topraklardan, yakınlarından kopması…
Her şehrin‚ biz duygusu yaratacak objesi, bir kültürel sembolü, simgesi, markası olması lazım. Örneğin Berlin’in Brandenburg Kapısı, Köln’ün Katedral’i, Stuttgartın Mercedes’i, Bavyera’nın; Münihin BMW’si, Dortmund’un birası gibi.
Türkiyede tıkanan demokrasinin önü açılsa Avrupa’dan, Almanya’dan bir çok kent kardeş şehir olarak kazanılabilir.
Türkiye’de insan hakları, özgür medya olsa; bağnaz, mantıksız batı ve Hristiyan düşmanlığı olmasa bana inanın yüz binlerce Alman emeklisi hatta genci Türkiye’de yaşamaya hazırlar.
Bunu, çok yakın zamana kadar düzenli Türkiye’de tatil yapan, çevremde ve çalıştığım belediyedeki dairede iş arkadaşlarım her seferinde bizzat bana söylüyorlar.
Türkiye’nin doğası, güneşi, denizi, yaylası, bitki örtüsü, inanılmaz zengin ve güzel yemek kültürü, mutfağı, insanının misafirperverliği, havası Almanları cezbediyor.
O nedenle İspanya’yı, İtalya’yı, Yunanistan’ı, Portekiz’i hatta şimdi Bulgaristan’ı bile genelde kapalı olan, güneşin pek görünmediği kendi ülkeleri Almanya’ya tercih ediyorlar ama çoğunun gizli favorisi yine de ve hala Türkiye.
Bu Alman (eş, dost, iş arkadaşı, partiden akademisyen, siyasetçi meclis üyesi, Milletvekili…) arkadaşlarım Türkiye’deki siyasi gelişmeleri heyecanla yakından takip ediyorlar ve beklemedeler.
Hiç çekinmeden ve üşenmeden şehircilik Almanların işidir diyebilirim. Ortak projelerle insan birbirinden çok şey öğrenebilir.
Bu hiçte ayıp bir şey değil. İkinci dünya savaşı esnasında Almanya’yı ateşe atan diktatör Hitler’den kaçıp Türkiye’ye yerleşen bir Musevi muhalif olan, o zamanki Berlin Belediye Başkanı Ernst Reuter’in Türkiye’deki şehircilik konusundaki katkılarını hep duyarız.
Şu an ise maalesef Almanya’da kardeş şehir bulmak çok zor, Türkiye’deki malum durumlardan, AKP hükümeti ile Berlinin gergin ilişkilerinden dolayı.
31 Mart’ta -şayet varsa- belediyeleri rant gruplarının, tarikatların, cemaatlerin, mafya tipi yapılanmaların elinden alınıp tekrar halkın belediyeleri yapmak lazım.
İnsanlarımız artık ve yeniden yaşadıkları şehirlerin mahallelerinde, meydanlarında, festivallerinde, konserlerinde, sergilerinde yan yana gelip; barış ve huzur içinde el ele, gönül gönüle birlikte eğlenmeli, yaşamalıdırlar.
Çünkü toplumun buna büyük bir ihtiyacı var. (ABC gazetesinden alıntıdır)