Herfried Münkler’in “Die neuen Deutschen” kitabını okumanızı hararetle öneririm. Münkler kitabını Almanya’ya birkaç ayda bir milyon mültecinin girmesinin yarattığı psikolojik ortam içinde yazmış. Bu insanların –ve yıllar önce gelenlerin de- nasıl “Yeni Alman” olacakları üzerinde duruyor. “Yeni Alman”lığın aynı zamanda köken olarak Alman olanların değişmesine bağlı olduğunu da belirtiyor.
Amacım kitabı tanıtmak değil, “yeni Alman” kavramı üzerinde durmaktır.
İnsanları birkaç kuşak önceki kökenleriyle tanımlamak, kendileri kabul etmese bile, milliyetçi ve giderek de ırkçı kafa yapısını gösterir. İnsanlar bir veya iki kuşakta da değişebilir ve yaşadıkları toplumun bileşeni durumuna gelebilirler. Bunların hala göçmen olduklarını iddia etmek, dünyadaki önemli bir gerçeklikten habersiz yaşamaktır.
Konu yıllardan beri başka ülkelerde yaşayan Türkler ve Kürtlerle ilgili değildir, neredeyse bütün halklara özgüdür. Bir kere Türk ya da Kürt olmuş olan hep öyle kalır sanıyorsanız, fena halde yanılıyorsunuz demektir.
Bu anlayışı Türkiye’nin gazetecisinde, sinema eleştirmeninde, değişik konulardaki yazarlarında görebilmek mümkündür.
Almanya’da dördüncü kuşak büyüyor ama bu insanlar ve aileleriyle ilgili olarak bazı gazetelerde hala “gurbetçi” kelimesini okumak mümkündür. Gerçi eskisine göre ilerleme de var: yıllarca “göçmen” kelimesinden nefret edildi. 1980’li yılların ilk yarısında Almanya’da Türkiyeli devrimciler arasında “göçmen” kelimesi neredeyse küfür yerine geçerdi. Yıllar geçti, insanlar alıştılar, ama bu arada göçmen belirlemesi de eskimeye başladı, farkında değiller.
Almanya’da artan sayıda üçüncü kuşak Türkiyeli Türk ve Kürt olmaktan uzaklaşıyor, Alman oluyor.
Birinci dilleri Almancadır. Anadilden söz etmiyorum, insanda belirleyici olan anadil değil sosyalizasyonu yaşadığı dildir. Bu dil bu insanların büyük bölümü için Almancadır.
Oran veremeyeceğim ama önemli bir kesimi Alman vatandaşıdır.
Türkiye ile şu veya bu oranda ilgili olmaları onların bu toplumun insanı oldukları gerçeğini ortadan kaldırmaz.
Farklı Almanlar oluyorlar ama bu da normal değil midir? Türkler ve Kürtler nasıl homojen bir yapıya sahip değillerse, benzeri Alman toplumu için de geçerlidir. Bu insanlarda “melez kimlik” denilen köken kimliğiyle yeni kimliğin değişik oranlarda birleşmesinden doğan yeni bir kimlik bulunuyor. Burada ağır basan Alman kimliğidir.
Türkiye’deki Suriyeli sayısı yaklaşık üç milyona ulaşmış. Önümüzdeki birkaç yıl içinde bunların önemli bir bölümü TC vatandaşı olacak. Bir bölümünün çocukları burada doğmuş, dili öğrenmişler, en alttakilerin daha altında yaşayarak hayatlarını sürdürmeye çalışıyorlar. Bunlar da önümüzdeki dönemde “yeni Türkler” olacaklar ve bizde sayısı hiç de az olmayan ırkçılar da bunlara sürekli olarak yabancı kökenlerini hatırlatacaklar. Bu Suriyelilerden bazıları şu veya bu alanda ön plana çıkacak ama bizdeki ırkçılar bunların hala “sığınmacı, göçmen, yabancı” vb. olduğunu düşünecek.
Almanya’da böyle yapanlara ırkçı deniliyor da, Türkiye’de aynısını yapanlara neden denilmiyor?
Bu insanların yüzüne ne olduklarını söylemek gerekir. belki biraz düşünürler de yaptıklarından vazgeçerler…
Cüneyt Cebenoyan adlı bir sinema eleştirmeni Fatih Akın’ın Rojava ile ilgili olarak yapmayı planladığı filmden hoşlanmamış, vermiş veriştirmiş. Olabilir, Fatih Akın’ın önceki filmlerini de yeni film projesini de eleştirebilirsiniz. Yazıda esas önemli olan Fatih Akın’ın göçmen bir sinemacı olarak görülmesi ve kendini Alman toplumuna kanıtlamak için bir takım çabalara girdiğinden söz edilmesidir.
Irkçılıkla ulusalcılık arasında gidip gelen insanların anlaması çok zor ama vurgulayarak belirtmek gerekir: Fatih Akın yıllardan beri Alman sinemacısıdır. Bir film eleştirmeninin Fatih Akın’ın değişik film festivallerine Alman sinemacısı olarak katıldığını bilmesi gerekirdi. Belki de biliyordur ama anlamıyordur. Adı Türk, demek ki Türk!
Henry Kissinger’in soyadı Almandı ama ABD Dışişleri Bakanıydı.
Anlayış otuz yıl öncesinde kalmış, hala ailesi göçmen olanların kendilerini Alman toplumuna kabul ettirmek için değişik yaltaklanma çeşitlerine yöneldiklerini düşünüyorlar.
İfadenin kendisi sorunlu zaten! “Almanlara kendini kabul ettirmek!”
Hangi Almanlara, diye sormak gerekiyor. Nasıl türlü çeşitli Türk ve Kürt varsa, aynısı Almanlar için de geçerlidir. Yazarın daha kolay anlayabileceği bir örnek vereyim: Mesut Özil bir Alman futbolcusudur ama kabul etmeyenler de bulunmaktadır. Nazilerin bir bölümü bu ismin Almanya milli takımında oynamasına karşıdır ama bu ülkede yaşayanların büyük bölümü için Mesut Özil Türk değil Almandır ve iyi bir futbolcu olduğu için de milli takımda yer almalıdır.
Fatih Akın’ın sinemasını beğenmeyebilirsiniz ama kendisi Alman sinemacısıdır, Türk veya göçmen değildir. Elbetti ki kökenleriyle ilgili film yapar, yapmayabilir de.
Bir rejisöre hangi konuda film yapması gerektiğini belirtmek bir sinema eleştirmenine düşmemeliydi.
Ulusalcılık böyle bir şeydir! Her tarafa yayılan bir zehirdir.