Başbakan Başkanlık’ı koparmak istiyor. Bunun biraz zor olduğu ve tek çözümünün de BDP desteği ile olacağı ortaya çıkmıştır. Tabii burası Türkiye, belli olmaz diyelim. Bakarsınız CHP ya da MHP’den bile böyle bir destek gelebilir. 2023, 2071, 3023, 3071 hesabını yapan bir AKP iktidarı var. Böylesine bir yaşam diliminde iktidar olmayı hedeflemek sosyal bilimler, psikoloji, tarihsel bakımdan ne anlama gelmektedir? Böylesine bir insan davranışı, toplu davranmayı insan aklı nasıl kabul eder? Böylesi bir öngörü ya da hedef, düşüncenin tam özgür olmasıyla olanaklı mıdır? Kısacası özgür insan böyle bir esareti kabul eder mi?
Evet, ülkemiz için, Türkler ve Kürtler açısından, ulaşılması mümkün sayıl(may)an, günümüzün ve çevremizin ahlak ve toplum anlayışına göre inşa edilmek istenen bir “gelecek senaryosu” var. Bu senaryonun ne kadar kötü ya da iyi olacağını nedense kimse konuşmuyor. Geleceğe yönelik bu distopya (belki de ütopya demeliydim?), bu manifesto(?!) ne tür insanlar ve yaşam biçimi planlıyor? Tüm bunları düşündüğümüzde fazla da iyi niyet arama çabamız sonuç vermiyor. İnsanları kendi iktidarları uğruna mutlu ve destekçi sayma, onları böyle bir algıyla formatlama insan ruhuna aykırı olmalı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Abdullah Öcalan arasındaki bilinmeyen diyalog, tuhaftır ki böylesi bir geleceği gerçekleştirmeye yöneliktir. Öcalan’ın ve KCK’nin her fırsatta iktidar olmayı istememe açıklamalarına karşın bizde Türkiye Kürdistan’ının PKK legalitesi tarafından yüzyıllar, binyıllar yönetilmek istendiği düşüncesi bırakmaktadır. Çünkü gün geçmiyor ki bir dernek, bir bileşen, bir yandaş kurulmasın, kurdurulmasın? Yatak odamıza, yiyeceğimiz yemeğe, içeceğimiz suya, dinleyeceğimiz şarkıya, okuyacağımız romana kadar mevcut Kürt Hareketinin belirlemesini görmekteyiz. Oluşturulan meclisler, komiteler, platformlar, komünler hep bu yönetme dünyası ile ilgilidir. Âşık olacağımız kadını/erkeği bile onlar belirlemek istiyor? Kadın özgürlüğü, ekoloji, demokrasi ve eşitlik anlayışı Kürt Hareketinin bileşenleri ve delegeleri için planlanmıştır. Bu sevda bu sevgi asla gariban bir Kürt kadının ya da maraba bir Kürt erkeğini kapsamamaktadır.
BDP misyonunun (ekolojik?) bir anlayışı ile ilgili bir örnek vermek istiyorum. Diyarbakır ilinin Kayapınar İlçesindeki Diclekent Villaları bir bir yıkılıp yerlerine yenileri yapılmaktadır. Konut olarak inşa edilen bu villalar artık ticari anlamda kullanılmak isteniyor. Bu konuyu defalarca gündeme getirmemem rağmen Diyarbakır Belediyesi beni dikkate almamıştır. Belki de (kim bilir?) kentsel dönüşüm mevzuatı kullanılarak da bu villa yapımları gerçekleşmektedir. Yapılan yeni villalarda mevcut onlarca yaşındaki ağaçlar katledilmekte ve yerlerine beton bahçeler yapılmaktadır.
Çünkü yeni yapılan bu villalar dondurmacıdır, pastanedir, kahvaltı evidir, lokantadır. Ve varsıl olan bu insanlara yeşili koruyun denememektedir. Ne de olsa karşılarında işyeri sahipleri olarak Madolar, Nadolar, Kafeler vesaire yerlerin iş sahipleri vardır. Katledilmiş ağaçlar yerine saksıda ağaçlarla işi yürütenler de var. Hatta komşu bahçelere kadar uzananlar. Kapitalist Modernitenin gözü dönmüşlüğü tam da bu noktada işlevini göstermektedir. Karşılarında sahipsiz, kimsesiz, avukatsız, baldırı çıplak bulunmamaktadır. Varlıklı insanlar karşısında ekoloji deyimi şampiyonu BDP’li bir belediye anlayışının ekolojisi ancak bu kadar olabiliyor. Yakın yıllarda yemyeşil Diclekent Villaları yerine beton bahçeli işyerleri konumlanacaktır. İşte Kürt Özgürlük Hareketinin “ekolojiye saygı” anlayışı böylesine bir pratiğe uğramaktadır. Tuhaftır ki bu konulardaki söylemlerime Diyarbakır Valiliği de kayıtsız kalmıştır. En azından bu konulara çevresel, mühendislik ve sosyal bilimler açısından ya da hukuki bir olum(suz)lama anlamında bir müdahillik olmamıştır.
Ve kadın özgürlüğü konusunda örnek vermek isterim: Sık sık kadın-erkek eşitliğinden ve hatta Ana Tanrıça’dan bahsediliyor. Nedense bu analar veya kadınlar yoksul ve topraksız gariban bir Kürt kadını değildir. Kastedilen kadın eşitliği ve tanrısallığının “kurnaz adam”ın (burada kurnaz kadını kastediyorum!) temsil ettiği olanlara olduğunu söyleyebiliriz. Böylesine çok sayıda politik arenada iyi anne ve iyi kadın rolünü oynayanların olduğunu görebiliyoruz. Zaten birer kırmızı koltuğu olan milletvekilliği ve belediye başkanlığı bu tip tanrıçalara ayrılmıştır. Dağda çatışmalarda cesetleri kuşa kurda yem olmuş gerilla anneleri böylesi makamlarda olamazlar. Onlar sözde tanrıçalardır, onlar sözde hep gönüllerdedir. Özde olanlar ise hep kırmızı koltuklarda olanlardır.
Biz bu ülkede hepimiz zayıfı ve yoksulu kullanarak yükselmek istiyoruz. Çünkü yoksul ve zayıf büyük bir çoğunluktur. Onların tek tek düşüncelerini değiştirip ya da taraflaştırarak bu büyük çoğunluğun demokratik ve insani tepkisini yok ediyoruz. Böylece yükselmemiz önünde bir engel kalmıyor, üstelik çok sayıda taraftarımız oluyor. Ve böylece bakın arkadaşlar, hep birlikte zenginleşiyoruz, güzelleşiyoruz! Daha ne istiyorsunuz?