Bir ülkede eğer eğitim paralı ise, o ülkede adalet yoktur. O ülke ya kapitalist, ya faşist ya da en fazla burjuva demokrasisi ile idare edilen eşitsizlik içinde bir ülkedir. Bu ülke ister ABD, ister Rusya, ister Japonya olsun. İstediği kadar kendine gelişmiş filan desin, fark etmiyor, o ülkede sınıf ayırımları, adaletsizlikler, eşitsizlikler ve insan hakları ihlalleri çokçadır. Çünkü o ülkelerde zenginlerin çocukları ideallerindeki okulları bitiriyor demektir. Yoksul çocuklara işçi, garson, çırak olma düşer. Bilemediniz, çok ideal durumlarda rejimde pek te itibarı olmayan bazı meslekler: Öğretmenlik, memurluk, biraz mühendislik falan filan.
Zengin aile çocukları doktor, avukat ya da kendi işyerlerine (şirketlerine) babadan gelme atamalarla yüksek ve parlak tahsili gösterir diplomalarla oturmalarla taçlanıyorlar. Bakmayın oligarşik cumhuriyetlerdeki kutsal öğretmen laflarına, bunlar külliyen yalandır. Gariban ve köylü çocuklarına ayrılan kontenjandır bu, tabii demokrasi ve yüksek medeniyet adına(!) Bizim asla böyle yalanlara göz yummaya ihtiyacımız olmadı, böyle yalanları ekâbirler adına, sistemin zorbaları adına söylemeyiz, söyletemezler.
Öğretmenlik, mühendislik, idari bilimler gibi bölümler daha çok gariban, yoksul veya en çok orta sınıf aile çocuklarına tanınan olanaklardır. Arada bir bu söylediklerimin dışına çıkanlar olabiliyor, onları istisna kabul etmek gerekir. Mesela soruyorum bir komprador ya da kalantor bir burjuvazinin çocuğu hiç polis olmak ister mi? Buna evet diyenlerle gerçeklik adına hiçbir şey konuşmamak gerekir diye düşünüyorum. Adaletsiz ve eşitsiz bir sistemde bundan dolayıdır ki kaliteli ve bilimsel eğitim alma yolu paradan geçiyor. Özel okullar veya yurtdışı eğitimleri gibi yöntemler devreye giriyor. Bu böyle olunca da eğitim kalitesizliğini karşılamak üzere dershane denilen eğitim adına rantların döndüğü özel kurumların gereksinimi ortaya çıkıyor. Üstelik önemli kısmında ideolojik eğitim ve hiyerarşik bağlılık esasları gerçekleştiriliyor.
Türkiye’deki durum da böyle bir durumdur. AKP hükümeti ile Fethullah Gülen Cemaati arasındaki dershane savaşı dershanelerin rantsal, ideolojik ve iktidar olmanın yöntemlerini üreten kurumlar olarak bilinmesidir. Bu sorun bozuk düzenin bir sonucudur. Bozuk bir sistemin eğitim verememesinin sonucudur. Yani bir devlet hastalığıdır. Demokratik ve adil olmayan bir rejimler silsilelisinin bugüne yansımasıdır. Bütün kıyamet budur!
AKP hükümetinin-diyalektik olarak düşünmesek, olaya salt mekanik olarak bakarsak!-dershaneleri kapatma kararı doğrudur. Ama karşı bir alternatif sunamadığı için ve-sunması için rejimin tam demokratik cumhuriyet olması gerekir!-öyle veya böyle bir şekilde dershanelere gidebilen gençlerin ideallerindeki meslekleri seçme olanağını ellerinden aldığı için de haksızdır. Sosyal devlet, toplumun eşit ve modern eğitimini yaptıramadığı içinde yine haksızdır. Ama dershanelerde dönen rantlara karşı olduğu için de haklıdır. Tam demokrat ve adil olamadığı için, dershanelerin-cemaat dershanelerinin yanında diğer dershaneler de dahildir!-üretmedikleri halde alışkın oldukları zenginleşme olanaklarına bir helal getirmeyecek tutumundan dolayı da iki yüzlüdür.
Bu savaşta ezilenlerin ve sıradan yurttaşların bir belirlemesi olamayacaktır. Bu çatışma bir iktidar, rant ve ideoloji meselesi yanında hükümet olma sorumluluğunu da taşımaktadır. İlkel oligarşik cumhuriyetimizin hastalıklı eğitiminin bir sonucu olarak ortaya çıkarılmış olan dershane sorununa hükümet ve dershane sahipleri bu anlayışları ve duruşları ile ne yazık ki bir güven ve toplumsal çözüm sunamıyorlar.