2 Temmuz 1993 tarihli vahşeti insanlığa yaşatan katillerin avukatları, RTE sayesinde AKP iktidarlarında bakanlık, milletvekilliği ve üst düzey bürokratlık görevlerine getirildi.
Türkiye'de "laik, demokratik ve sosyal anayasal düzeni" boğmaya ve yok etmeye yeminli olanların başında, Siyasal İslamın silahsız temsilcisi konumunda olan AKP ve RTE’ın geldiği artık bilinen bir gerçektir. AKP ve RTE’ın sayesinde şiir yazan, resim yapan, bağlamalarıyla sevda, kardeşlik, barış ve yurt sevgisi türküleri söyleyen 33 canlarımızın katilleri, “zaman aşımından” dolayı elini kolunu sallayarak aramızda dolaşmaya devam etmektedirler.
33 canımızı alan bu katillerin suçlarının AKP ‘hukuku’ tarafından zamanaşımına uğratılması dolaysıyla RTE “milletimize hayırlı olsun“ demişti.
Bu katliama imza atan katillerin mahkemelerde avukatlığını ise, yine Siyasal İslamın en belirgin temsilcilerinden biri olan ve “Milli Görüş” geleneğinden gelen, Necmettin Erbakan’ın bir başka versiyonu olan, İsrail devletinin sadık dostu RTE ve etrafındaki dinci, gerici, ırkçı ve çıkarcı militanlar üstlendi.
Kimdi bu militanlar ve bunların RTE liderliğindeki AKP ile ilişkileri neydi?
Onu da kısaca hatırlayalım;
Av. Celal Mümtaz Akıncı – Afyon Barosu Başkanı ve AKP oylarıyla Anayasa Mahkemesi üyesi ve Sivas Davası’nın zaman aşımına uğramasından sonra, şehit ailelerinin bireysel başvuruları ile Anayasa Mahkemesinde davayı tekrar açtırmalarıüzerine söz konusu davaya yargıç olarak atanmıştır. Av. Hayati Yazıcı – AKP’nin Devlet Bakanı. Av. Haydar Kemal Kurt – AKP Isparta Milletvekili. Av. Zeyid Aslan– AKP Tokat Milletvekili, RTE’nin eski avukatı. Av. Hüsnü Tuna – AKP Konya Milletvekili. Av. Burhanettin Çoban – Afyonkarahisar AKP’li Belediye Başkanı. Av. Faik Işık – RTE’nin ve Süleyman Mercümek’in avukatı. Av. İbrahim Hakkı Aşkar – 22. Dönem AKP Afyon Milletvekili. Av. M. Ali Bulut – AKP Maraş Milletvekili ve Anayasa Komisyonu üyesi. Av. Bülent Tüfekçi – AKP Malatya İl Başkanı. Av. Halil Ürün – RP kayıp trilyon davası sanığı ve AKP Afyon Milletvekili. Av. Mevlüt Uysal – AKP İstanbul Başakşehir Belediye Başkanı. Av. Nevzat Er – Eski AKP Eminönü Belediye Başkanı. Av. Suat Altınsoy – AKP Konya
İl Başkanı Yardımcısı. Av. Tayfun Karali – İstanbul Büyükşehir Belediyesi Darülaceze Müdürü. Av. Ferruh Aslan – İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın Yayın Müdürü. Av. İbrahim Kök – AKP Elazığ Milletvekili Aday Adayı. Av. Ali Aşlık – Eski AKP İzmir İl Başkanı ve 2011 seçimi milletvekili. Av. Bedrettin İskender – AKP Ümraniye Belediye Başkan adayı. Av. Ekrem Bedir – Sakarya AKP Hendek Belediye Meclis Üyesi. Av. Faruk Gökkuş – AKP Kâğıthane Belediye Başkanlığı Aday Adayı. Av. Hasan Hüseyin Pulan – AKP İstanbul İl Disiplin Kurulu üyesi. Av. Hurşit Bıyık – AKP Trabzon İl Başkan Yardımcısı. Av. Reşat Yazak – Anadolu Ajansı Yönetim Kurulu Üyesi. Sivas’ta yanan insanlıktı, yanan insanların Alevi ya da Sünni olmaları önemli değil, önemli olan bu insanları bir arada tutan ortak değerlerdir.
Bu ortak değerler Siyasal İslamcılar tarafından Sivas’ta yakıldı.
Nedir bu ortak değerler?
Başta insan olmak, insan hayatına değer vermek, her insanın insanca yaşama hakkına sahip olduğunu ve bu hakkın hiç bir şahıs ya da kurum tarafından gasp edilmeyeceğine inanmak.
İşte bu değerleri 2 Temmuz 1993’de yakan Siyasal İslam, 28 Haziran 2016 Tarihinde İstanbul Atatürk Havalimanında 44 canı paramparça ederek bir kere daha vahşet saçtı. İstanbul’da 44 masum insanın kanını akıtan IŞİD adlı katil sürüsünün RTE tarafından uzun süre desteklendiğine dair Avrupa Basınında çokça dile getirilen bir kanı var.
Buna örnek olarak da, ‘Cihatçılar İstanbul’da buluştu’, ‘İstanbul’da IŞİD’e kamp yeri verildi’ ya da ‘IŞİD İstanbul’da piknik yaptı’ türünden Türk basınında haberler fotoğraflarıyla yayınlandığı zaman, RTE bu gerçeği görmezden gelmesi gösterilmektedir .
Siyasal İslamın RTE sayesinde son 15 yılda Türkiye´de yarattığı “dindar ve kindar”kitlenin, yakın bir gelecekte ülkeyi boydan boya Kerbela´ya çevireceklerinden hiç kimsenin kuşkusu olmasın. Başta Alevi İnancında olanlar olmak üzere, ne kadar samimi müslüman, ne kadar yurtsever, ne kadar laik ve çağdaş bir yaşamdan yana olanlar varsa, bunların tümü RTE tarafından beslenen, desteklenen ve teşvik edilen “dindar ve kindar” gürühun kanlı ve vahşi katliamlarına maaruz kalacaklardır.
Böylesi bir katliamın önüne RTE istese bile geçemeyecektir. Bu acı ama gerçekleşmesini kesinlikle istemediğim öngörümün tarihsel nedenlerinden biri şudur: Ümmet yerine “eşit ve hür yurttaşlık” ülküsünü temel değerlerinden biri olarak belirleyen Türkiye Cumhuriyeti, bu hedefine ulaşma çabasında birçok etkenin bir araya gelmesiyle istenilen düzeyde başarılı olamadı.
Cumhuriyetin kuruluşunda, emperyalizmin açık işgaline karşı verilen “Ulusal Kurtuluş Savaşı” ve ümmet yerine yurttaş olmayı hedefine koyması, cumhuriyet tarihi boyunca sürekli olarak Siyasal İslamın hedefi oldu. Bu tehlike ne yazık ki başta ‘yetmez ama evet’ diyenler olmak üzere, daha bir çok ‘sol’ ve ‘liberal’ kesim tarafından küçümsendi ve halen de küçümsenmeye devam etmektedir.
Siyasal İslam, eşit yurttaşlık temelinde bir cumhuriyet yerine, insan haklarını hiçe sayarak, tüm evrensel değerleri elinin tersi ile bir kenara itmektedir. Siyasal İslam Güneydoğu’da toprak ağalığı ve feodal kültür ile kol kola girerek, kadını hedef alan töre cinayetleri gibi iğrenç vahşiliği, Türkiye’nin bir bütününde ise erkek çocukların cinsel istismarını (Siyasal İslam bunu bademleme diyor) “normal” sayan, zulüme, sömürüye, talana ve yalana dayalı çürümüş bir zihniyeti tercih/temsil ediyor.
Özetle; Türkiye Cumhuriyeti ile hak ve özgürlüklerin bir bütün olarak 2016 yılında, Siyasal İslamın kuşatması altında olduğu hususunda hem fikir olanların güçlü bir işbirliği içinde olmaları şart. Bu vahim süreç kendiliğinden değil, Adnan Menderes ile tohumu atılan, 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi ile palazlanan ve RTE tarafından zirveye çıkartılan bir projenin doğal sonucudur.
Bu sonucun oluşmasında, bazı siyasiler tarafından (yukarda örnekleri verilen) laiklik yerine İslamcı Şeriatı tercih eden cemaatlere, tarikat ve sözde vakıflara verilen siyasal tavizler giderek ivme kazanmış ve 2016 yılında Türkiye´nin ”parlamenter demokrasiye dayalı siyasal rejimi“ çok belirgin bir şekilde tehdit eder duruma gelmiştir.
Bu tehlike karşısında gün teoriler üretme günü değil, gün topyekün Türkiye'nin laik, demokratik ve hukuk devleti yapısını hedefleyen, toplumu ümmetçiliğe zorlayan, ulusal bütünlüğünü dinamitleyen, kadınlarımızı cinsel köle yapmak isteyen, çocuklarımızın ırzına geçen ve inancımızı sömüren Siyasal İslamın hedeflediği “Başkanlık rejimi”ne geçişi durdurmak için her türlü demokratik ve yasal direnişi gösterme günüdür.
2 Temmuz 2016