Başta Avrupa demokrasileri olmak üzere günümüzdeki çoğulcu demokratik parlamenter anayasal rejimlere sahip özgürlükçü demokrasilerin temeline bakalım.
Peki bu temelin harçlarında ne var? Yanıtı oldukça net: Ortaçağ karanlığına karşı insanlığın vermiş olduğu uzun soluklu mücadele bulunuyor.
Direniş, gerek bir bütün olarak tüm toplumun, gerekse de tek tek bireylerin yaşam alanlarına karşın icra ettiği dinsel uygulamalara ve buna aracılık eden kilisenin dinci anlayışına karşı oluşan ruhta.
TEMELİ ÇÜRÜK
Laik ve çoğulcu parlamenter demokrasi, insanlık tarihinde, dinsel kurum ve kurallara karşı verilen ve bu uğurda milyonlarca insan hayatına mal olmuş şanlı bir direnişin de tarihidir.
Bu şanlı direniş ve tarihsel gerçek, İslâm coğrafyasında yaşanmadı. Bu nedenle, bu coğrafyada çoğulcu demokrasinin, laik ve demokratik parlamenter sistemlerin inşaa edilerek hayat bulmasının maddi temeli çürük. Bu çürük maddi zemin üzerine kurulan demokratik parlamenter rejimlerden tek istisnaysa Atatürk Cumhuriyeti.
ERDOĞAN’IN TARİHSEL HESAPLAŞMASI
Türkiye’de, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan önderliğindeki siyasal İslâm’ın tarihsel hesaplaşmasını zirveye çıkarttığı günlerdeyiz.
Erdoğan, cılız da olsa laik demokrasiyi, katılımcı demokratik parlamenter sistemi, ulus devleti ve onun organlarını bir türlü kabullenememişti. Kendisi, başta liberal geçinenler ve diğer malum çevrelerin de büyük katkısıyla, 16 Nisan referandumuyla, Atatürk Cumhuriyeti’nin evrensel insan hakları, demokrasi, ulusal egemenlik, laiklik, ibadet özgürlüğü gibi kazanımlarını alaşağı etmeye girişti.
Hem de referandumda, dünyanın gözü önünde oy hırsızlığı yaparak ve büyük bir şaibeli sonuçla.
Erdoğan’ın siyasal İslâm'ın dayattığı mevcut anayasanın kimi maddelerini referanduma sunması, Türk ulusuna ve onun tüm evrensel değerlerine karşı gerçekleştirdiği tarihsel bir ihanet olarak not edilmelidir.
Bu ihanetin, başta Türkiye olmak üzere, yakın coğrafyasında büyük ekonomik, siyasal, kültürel, dinsel ve sosyal tahribatın bir miladı olduğu aşikar. Yine siyasal İslam’ın bu milada uygun olarak yol haritasına devam edeceği gün ışığı gibi açık, net ve dehşet verici.
FITRATLARI
Erdoğan önderliğindeki siyasal İslam'ın yeni yol haritası demokrasiyi ve onun kurumlarını dozajı artan bir süratla ortadan kaldırmaya yönelik.
Çoğulcu demokrasi, evrensel insan hakları, ulusun hakimiyeti, ABD ve Fransa örneğinde olduğu gibi Başkanlık ve parlamenter sistemlerde var olan kuvvetler ayrılığı, her ne pahasına olursa olsun, siyasal İslâm'ın fıtratına uygun bir hal alacak. Başta her türlü insan hakları olmak üzere evrensel değerlerin tümünden yoksun Cahiliye dönemi İslam anlayışı yeniden yapılandırılmak istenecek.
HESAPLAŞMA
Dolayısıyla bundan sonraki süreç, Türkiye'de siyasal İslâm'ın bu yeni yapılanmasına, “Evet” ya da “Hayır” diyenler arasında geçecek. Bu kanlı sürecin, insanlık tarihinde eşine az rastlanır türden kanlı bir hesaplaşma olacağını kestirmek güç değil.
Siyasal İslam'ın bu kanlı hesaplaşma projesi, dolaysıyla er ya da geç ama mutlaka ve mutlaka Türkiye'de tadacağı tarihsel yenilgisiyle sonuçlanacak. Türkiye ve İslam coğrafyasında, siyasal İslâm'ın zulümü altında yaşamak zorunda kalan milyonlarca gerçek inanç sahibi insanların da tarihsel kurtuluşu olacak.
Ve artık o zaman laik ve katılımcı demokratik, çağdaş, evrensel insan haklarına saygılı, din ve ibadet özgürlüğünün gerçek yaşamda olduğu yeni bir Türkiye doğacak. Böylelikle yeni bir İslâm anlayışı tesis edilerek, demokratik, laik ve parlamenter siyasal rejimine kavuşmuş ve evrensel dünyada yerini ebediyen almış olacaktır.
Kıssadan hisse: Ne kadar ekmek, o kadar köfte. Beleşe demokrasi olmaz.
Not: Siyasal İslam‘ın Türkiye’de yok saydığı‚ “23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı” kutlu olsun.