Türk- Alman ilişkileri hakkında, şu ince ayrıntının dikkate alınma zorunluluğu vardır: Bu ilişkinin bir devletler arası, bir hükümetler arası ve bir de bu iki devletin yurtaşları arasında yaşanan ve sürdürülen sosyal, kültürel ve bireysel toplumsal ilişkiler boyutu vardır. Bu etmenlerden biri olan hükümetlerin, yani siyasi ikidarların izledikleri politikalar, devletlerin saygınlığına, ekonomik gücü ve potensiyeli ile uluslararası ilişkilerdeki siyasi ağırlığına göre şekillenir.
Devletler arası ilişkiler, bu ilişkileyi zorunlu kılan ekonomik ve siyasi beklentilere ve bu beklentiler etrafında dönen çıkar ilişkilerine dayanır. Özelikle kabile olmayan, muz cumhuriyeti özellikleri taşımayan, dinsel bağnazlıktan uzak ve evrensel hukuk kuralları çerçevesinde işlevini yerine getiren Almanya gibi ciddi devletlerde, devletin temel siyasi ve ekonomik çıkarlarını iç ve dış ilişkilerde en iyi şekilde icraa eden siyasi partiler iktidar olur ve kendi devletinini çıkarları doğrultusunda hükümeti kurarak devletine ve o devletin yurttaşlarına hizmet vermeye başlar.
Osmanlı, Almanya´nın bir sömürgesi miydi?
Türk-Alman ilişkilerinin Osmanlı İmparatorluğunun son çeyreğinde zirveye çıktığı bilinmektedir. Bu dönemde Osmanlı İmparatorluğu, gayri resmi olarak dönemin Almanyası bigi batılı devletlerin bir sömürgesi konumunda idi . Osmanlı yönetimi, devletin ve halkın değil, sarayın hizmetinde olduğu için, Almanya gibi güçlü devletlerin bir dediğini iki etmiyordu. Bu olgu, Osmanlı hayranı olan siyasal İslamcılar tarafından saklanan önemli gerçekler arasındadır. Almanya hem geçmişte ve hem de günümüzde ekonomik çıkarı ve siyasi beklentisi olmadığı ülkeler ile ilişkilerini en alt seviyede, buna karşın ekonomik ve siyasi beklentisinin çok büyük olduğu dönemlerde ise ilişkilerini en üstü düzeyde sürdürmeyi tercih eder. Vu bu gerçek, ciddi anlamda devlet olan diğer ülkeler içinde geçerlidir.
Türkiye, Almanya, Avrupa ve ABD açısından çok önemli bir jeopolitik konuma sahiptir. Türkiye'nin bu konumu ve bu konumu suistimal eden siyasal İslamcılar Türkiye’de iktidar olmamış olsaydı, şu an ikili ilişkilerde yaşanan siyasi motifli şantaj girişimleri de olmayacaktı.
Almaya´nın Osmanlı üzerindeki güçlü etkisine geçmişte yaşanan dramatik bir konu örnek olarak verilebilir: Dönemin Alman Genelkurmay Başkanlığı, Osmanlının Silahlı Kuvetlerinin fiili Başkomutanlığı konumundaydı. Alman Genelkurmay Başkanlığının bilgisi, onayı, teşviki ya da engellemesi olmaksızın Osmanlı ordularının haraket etme sahası sıfıra yakın bir noktadaydı. Osmanlı'nın Birinci Dünya Savaşına Almanya'nın yanında yer alması ve 1915 tarihli „Tehcir Kanunu“'nun çıkartılarak uygulanması tesadüf değildir. Dönemin Alman İmparatorluğu ve Genelkurmay Başkanlığının onayı ve bilgisi dahilinde uygulanan „Tehcir Kanunu“, bugün bile Türkiye Cumhuriye´tini uluslararası alanda en fazla sıkıntıya sokan siyasi bir şantaj haline gelmiştir.
RTE Yargılanacak
Türkiye´yi Almanya ile ilişkilerinde tehdit eden siyasi olgular giderek çoğalmaktadır. AKP ve onun kurucu lideri RTE´in kişisel ve ideolojik saplantılı dinici dürtülerle uyguladığı dış politikası, sadece iflas etmekte kalmamış, aynı zamanda Türkiye'yi de adım adım uçuruma sürükleyerek yok olma noktasına getirmiştir. RTE ve güdümündeki AKP´nin mezhepsel saplantıları, Süriye´de yaşanan iç savaşın çıkmasına neden olan etkenlerin başında gelmektedir.
Almanya'nın başını çektiğı bir grup Avrupa Birliği (AB) ülkesi, ilk fırsatta, RTE´ı deliğe süpürecektir. Bunun nedeni, RTE’ ın uluslararası çete tarafındann (Emperyalizm) belirlenen BOP Eşbaskanı olarak Fetö ile kol kola girip Atatürk Cumhuriyetini yıkma projesinde üstüne düşeni fazlasızla yerine getirmemiş olması değildir. Ulusrarası çete, RTE-Fetö ikilisi tarafından fiilen çökertilmiş olan Atatürk Cumhuriyeti’nin yerine inşaa etmeyi düşündğü yeni yapıda, RTE’ı ikame edecek yeni bir gönüllü aramaktadır. Bu yeni gönüllü belirlenir belirlenmez, uluslararası çete, RTE uluslararası bir mahkemede „insanlık suçu işlediği, „Süriye başta olmak üzere diğer bir çok ülkede dinci terörist gruplara destek verdiği“, „kara para akladığı“, „İsviçre bankalarında sakladığı ve milyar dolara varan servetinin kaynağının ne olduğu“ gibi konularda yargılanmasını sağlayacaktır. Bu korkuyu yaşayan ve bu korkunun vermiş olduğu dehşet verici pisikolojik dürtü ile hareket eden RTE, başta kendi seçmeni olmak üzere, diğer bazı marjinal grupcukların da desteğini arkasına alarak, uluslararası çeteye ödün üstüne ödün vermekle yetinmemekte, bundan çok daha vahimi olan; Türkiye'yi, bir iç savaş dahil olmak üzere, hayel dahi edilemeyecek dehşet verici bir sürece hızla sürüklemektedir.
RTE´ın Alman devletine ve bu devleti yöneten hükümete karşı sarf ettiği ırkçı, şövenist ve faşizan söylemine tepki duyan Alman kamuoyu, bu tepkisini giderek daha da yaygınlaştırmaktadır. Bunun farkında olan RTE, sırf kendi kişisel yaşamını garantiye olmak, uluslararası bir mahkemede yargılanmasın önünü kesmek için Almanya'yı daha da tahrik eden söylemine ivme kazandırmaktadır. RTE böylece, Avrupa'da kendine karşı oluşan haklı tepkiye karşı iç kamuoyunda etkin bir güç oluşturmak maksadıyla, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarını iç ve dışta, başta Almanya olmak üzere diğer medeni ve çağdaş ülke yönetimlerine karşı kışkırtmaya ve dini sömürmeye devam etmektedir. RTE sırf kendi geleceği için, Türkiye´yi cehennem ateşine sürüklemektedir.
RTE, Almanya'dan İltica Talebinde Bulunacak* mı?
Başta Süriye´li mülteciler olmak üzere, İslam dini adına hareket eden siyasal İslamcıların estirdiği dinci terör, dehşet ve insanlık dışı uygulamalarından dolayı mağdur olan milyonların namuslarını ve can güvenliklerini korumak maksadıyla Hristiyan Avrupa´nın kapılarına dayanması, bu mülteci akınının RTE´in kişisel hırsından dolayı Türkiye'nin dış politikasında Almanya'ya karşı bir şantaj olarak el altında tutulması, başta Almanya olmak üzere diğer bir çok medeni, çağdaş ve onurlu devletin ve yurttaşlarının haklı tepkisini çekmektedir.
Sayın Dr. Angele Merkel Başbakanlığındaki mevcut Alman hükümeti, sırf mülteci kirizinden kaynaklanan siyasi beklentisinden dolayı, RTE´in Almanya´ya yönelik akıl dışı suçlamalarına yönelik bir süredir sürdürdüğü suskunluğunu giderek bozmaya başladı. İncirlik'de konuşlandırılmış olan Alman Silahlı Kuvetleri mensubu askerlerin Alman siyasileri tarafından ziyaret edilmesinin engellenmesi dolaysıyla daha da netleşen karşılıklı şantaj girişimleri, Ürdün´ün Adana İncirlik´e alternatif olabileceğini beyan etmesi ile yeni bir boyut kazanmış oldu. Almanya Dışişleri Bakanı Sosyal Demokrat Partili Sigmar Gabriel “Erdoğan’ın hükümeti, bize ‘eğer iltica başvurusunda bulunanları iade ederseniz, evet işte o zaman milletvekilleriniz Alman askerlerini ziyaret edebilir’ dedi. Bu kanunlarımızın, Anayasamızın ihlalidir, böyle bir şey yasak...Yaklaşık 450 iltica başvurusunda bulunan var. 80 kişiye iltica hakkı tanındı. Şimdi Türk Hükümeti bizden bu kişileri, hapsedilmeleri için, Türkiye’ye vermemizi istiyor. Bu bir NATO müttefikinin diğer bir NATO müttefikine şantaj uyguladığı bir durumdur. Bu kesinlikle mümkün değil” dedi.
( http://www.sozcu.com.tr/2017/dunya/turkiyeden-incirlik-sarti-ilticacilar-iade-edilsin-1857998/) Burda söz konusu edilen kişiler, 15 temmuz 2016 tarihli sözde ‘darbe’ girişimi nedeniyle suçlanan asker kökenlilerden oluşmaktadır. Bu şahıslara Alman devleti tarafından ‘ilticacı’ statüsü verilerek korunmaya alınmasını bahane eden RTE, sırf kendi seçmenini ayık tutarak, Almanya ile suni gündem yaratıp, hem yargılanmamasının zeminini yaratmak ve hem de 16 nisan 2017 tarihli referandumda yaşanan hukuksuz ve gayri meşru sonucu unutturmak için, Almanya ile ikili ilişkilerde şantaj üstüne şantaja başvurmaktadır. Bu şaytajlar da sonuç vermez ise, (ki vermeyecek de), RTE sırf canını kurtarmak ve yargılanmasını engellemek için, nasıl Osmanlı’nın son Padışahı Vahdettin vatanı satarak İngilizlere sığındı ise, kendisi de, fiilen çökkertiği Türkiye Cumhuriyeti Devletinin son Cumhurbaşkanı olarak bu hizmetinin karşılığı olarak, Almanya’ ya sığınarak ‘iltica talebinde’ bulunursa, bu bir süpriz olmayacaktır.
Not: 19 Mayıs 2017 tarihinde Sözcü Gazetesine yönelik AKP ve içinde yuvalanan Fetö terör örgünü mensupları ile ortaklaş yapılan hayin saldırı, tutuklama ve sindirme girişimlerini şiddetle kınıyorum ve başta Sözcü Gazetesi olmak üzere özgür basın yayın kuruluşları ile dayanışma içinde olduğumu beyan ediyorum.
20 mayıs 2017
20 Mayıs 2017