Kürdistan yangın yerine dönmüş, ölümler olağanlaşmış, liberal söylem gına getirmişken, »Willy hocayı arama sırasıdır« dedim kendi kendime. Aradım. Bir kaç hoşbeşten sonra kafamı kurcalayan soruyu bodoslama sordum: »Hocam ne dersin, 1 Kasım sonuçlarında PKK şiddetinin rolü olduğunu söyleyenler çoğaldı. Baksana geçen gün T24’de solcu Ferdan Ergut da ›PKK eleştirisi içermeyen bir HDP savunusu mümkün değildir‹ diye yazıyordu. Acaba biz de...« Fena parladı: »Benden sol liberal ve küçük burjuva laf salatasına yanıt istemekte ciddi olamazsın!«.
Hocaya masum bir soru sorduk, fırçayı yedik, iyi mi! »Türkiye ve dünyayı burjuva medyasından okuyup, tüm umutlarını bir karikatürden ibaret parlamenter sisteme bağlayan liberal kafalar, papağan gibi egemen söylemi tekrarlayacaklarına, demokratik görevlerini yerine getirsinler, yeter« dedi. »Ama hocam, yani...« Bariton sesini yükselterek, »Aması maması yok! Burjuvazinin izin verdiği kadar solculuk, solculuk değil soytarılıktır. Silvan’da siviller katledilir, Suriye’ye girme hazırlıkları yapılırken direnenlere öğretmen edasıyla akıl vermekse, soytarılığın daniskasıdır«.
Aradığıma pişman etti beni. Tam bir şey diyecektim, »Bak genç adam, tek tek anlatayım« dedi ve devam etti: »Ne görüyoruz? 1) AKP rejimi 1 Kasım’da sermayenin temsilîyet krizini bitirdi. Bugün ülkedeki bütün sermaye fraksiyonları ile emperyalist merkezlerin desteğini almış ve devlet aygıtı ile NATO’nun ikinci büyük ordusunu kontrol eden bir yapı hâline geldi. Jenosit devletini bir de Apartheid devleti hâline getiriyor. Evet, AKP başarılı. Başarısı, paramiliter polis teşkilatı ve yargısıyla kurmakta olduğu neoliberal güvenlik rejimine korku ve şantajla ciddi bir toplumsal rıza sağlamaktır. Ama temel handikabı da buradadır: Rejimi ayakta tutmak için daha fazla şiddete, daha fazla otoratizme ihtiyacı var. Buraya kadar anladın mı?«
»Hıı...« »Devam edelim. 2) Rejim hegemonya stratejisini değiştirdi. Millet artık Sünnilik, Türklük, erkeklik, heteroseksüellik, muhafazakârlık ve milliyetçilikle tarif ediliyor. Bu milletten beklenen ise, sadakatle bağlılık ve minnet. Her kim ki bu tarife uymuyorsa, düşman sayılıyor. İşte Silvan’da, Kürdistan’da ›sadakatsizliğin‹ bedelini ödetmeye çalışıyorlar. Rızalarını aldıkları ise sadece seyrediyorlar.«
»O zaman ne yapacağız hocam?«. »Dinle. 3) Rejim böylece kendi mezar kazıcılarını üretiyor. Yoksul ve güvencesiz kitleler rejimin mezar kazıcısı olduklarını henüz göremiyorlar. Mesele, onlara bunu göstermektir.« Araya girdim, »İyi de, nasıl?« Güldü, »Ampulü yeniden keşfetmeye gerek yok: Birleşik devrimci muhalefetle. Emekçi kitleler içinde esnek, güvencesiz, enformel, düşük ücretli istihdama, taşeronluğa karşı politikalar geliştirip, direnişi, sokağı örgütleyerek.«
»Ama devlet...« Ciddileşti, »Emekçiler sessiz kaldıkça despotlar daha da pervasızlaşır. Ama bir yere kadar. Bıçak kemiğe dayanınca, örgütlü emekçi halkların önünde hiç bir güç dayanamaz. Hem, kim bilir, günün birinde Türkiye’nin Batısında da bazı akıllı deliler çıkar, işkenceci katilleri teker teker indirir, hesap sorarlar. Hiç belli olmaz. Unutma: yel eken, fırtına biçer!«