Türkiye toplumsal güçleri sürekli bir basınç altında, bir çıkmaza doğru sürüklenmektedir. Toplumsal güçlerimize dayatılan, ''şehitlik mertebesi'' ölümün kutsanması, aslında hâkim güçlerin toplumsal olaylarda, ''vatan millet sakarya'' söylemleriyle ön cephelere sürülen gencecik çocuklarımızdır.

Artık ne zaman TV ekranlarını haberler için açsak, 'şehit' haberleriyle karşılaşmaktayız. TV'lerdeki haber kanlarlı akşam sabah, ''bugün yine ........ Sayıda şehidimiz var. Şehidin evine Türk bayrağı asıldı'' veya ''şehidin ailesi metanetle karşıladı'' söylemleriyle karşılaşmaktayız. Hayatımızın bir parçası oldu.

7 Haziran 2015 Milletvekili seçimlerinden sonra, seçim sonuçlarını sindiremeyen AKP devleti Saray, R.T. Erdoğan, elinde bulundurduğu iktidar koltuğunu ve devlet imkânlarını kaybetmemek için, bizzat devlet olanaklarını da, kullanarak 1 Kasım 2015 seçimlerini zorlayarak, yeniden iktidar koltuğunu gasp ettiler.

1 Kasım seçimlerinde amacına ulaşmak için, 20 Temmuz 2015 Suruç katliamıyla başlayan süreçte, AKP devleti, Saray ülkemizi savaş konsepti dayatmasıyla karşı-karşıya bırakmıştır.20 Temmuz 2015, 25 Mart 201 arasında, geçen zaman diliminde, bizzat Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan'ın açıklamalarına bakıldığında, ''300 aşkın şehit verdik ama On katına yakın terörist etkisiz hale getirdik'' diyebilmektedir. Bu bakış açısından bakıldığında, katliamlar, katliamlar yaşanırken hayatını kaybeden güvenlik güçlerinin ölümleri, 'şehitlik' vurgusu ile kutsanmaktadır.

Buradan yola çıkarak, R.T. Erdoğan'ın, ''şehit olmanın çok değerli''olduğunu ifade eden söylemleri sürekli gündeme getirerek konuşmalarına eşlik etmektedir. R.T. Erdoğan katıldığı bir güvenlik mensubunun cenazesinde;
«İnanıyoruz ki şahadet makamına ulaşmış olan bu şehidi uğurluyoruz. Ne mutlu onun ailesine, ne mutlu onun tüm yakınlarına. Peygamberlikten sonar en yüce makam. Makamların yücesi olan böyle bir makama Ahmet
kardeşimiz ulaşmış durumda.'' Diyebilmektedir.

Görüleceği gibi, 'şehitlik makamı, mertebesi' sürekli olarak pofpoflanmaktadır. Pekâlâ, çokça, ''şehitlik mertebesinden'' dem vuranların, hâkim güçlerin, genellikle halktan insanlarımıza önerilen, 'şehit olmalarını' isteyenler kendileri neden şehit olmak için hiç çaba harcamazlar?

Peki, 'şehitlik' nedir? Şehitlik; ''Arapça kökenli şehadet sözcüğü Arapçada "tanıklık" şehit de "tanık" anlamına gelir. Şehadet sözcüğünün Türkçede tanıklık anlamında kullanımı yok olmaya yüz tutmuştur. Bununla birlikte aynı kökten gelen "şahit" sözcüğü "tanık" anlamında kullanılmaya devam eder.''

Peki, ülkemizde şehit kimler için genlikle kullanılır? ''Bunun haricinde bazen dinî, siyasî ve ideolojik görüşleri veya eylemleri nedeniyle öldürülmüş kimseler de yakınları, dava arkadaşları, meslek arkadaşları veya taraftarları tarafından "şehit" olarak nitelendirilirler: Basın şehitleri, "devrim şehitleri" vb. görüleceği gibi Türkiye toplumsal grupları, 'şehitlik mertebesini' kendi reflekslerine uygun olarak kullanmayı yeğlemektedirler.

Bazen de, ''Bunların bir kısmının şahadeti, bağlı oldukları kurumların tüzükleri ve yasalarla da sabittir. Ve geride kalan yakınları devletten tazminat veya maddi yardım almaya hak kazanabilirler'' devletin önermeleri doğrultusunda, yaşamından olan insanların san ki, 'kan parası' alır gibi, 'şehitlik mertebesi' oluşunca devlet kurumlarından, 'tazminat' veya 'maaş' alacaklarını ön plana çıkarabilmektedirler.

Geleneksel devlet, AKP devleti, Saray bu konuda önemli derecede ehlileşmiştir. Türkiye toplumunun, 'alt tabakalarına' ''şehitlik mertebesi'' dayatılırken, kendi çocukları yurtdışında, eğitim görüyor, ticaretle uğraşıyor ve sırça köşklerde yaşamlarını şatafat içinde geçiriyorlar. Diyanet sürekli olarak toplumsal katmanlarımıza, çocuklarımıza, 'şehit' olmalarını telkin ederken, çıkardıkları çocuk dergilerinde, 'şehitliğin' ''cennet gitmenin ilk adımı'' olduğu manipülasyonu dayatılırken, buna paralel, diyanetin çıkardığı Çocuk Dergisinde, Derginin Nisan sayısında 'şehitlik' kavramının yüceltilmesi, ebeveynlerle çocukları arasında geçen diyaloglarda, «Şehit olan cennette o kadar mutlu olur ki on defa şehit olmak ister», «Keşke ben de şehit olabilsem» manipülasyonlarıyla, küçücük çocukları ölüme sevk etmekten çekinmemektedir.

Diyanetin bu davranışı, küçücük çocukların ölüme sürüklenmelerini, hatta IŞİD tarzı tecavüzcü barbar organizasyonların kucağına, 'intihar bombacıları' gibi itilmelerini sağlayabilir. Halkımızın çocuklarına, 'şehitlik' adı altında ölümü kutsamalarını, katliamları kutsamalarını önerirken, kendileri zırhlı ve lüks Mercedes arabalarla, korumalarla dolaştıklarını hasıraltı ederek, görmezden gelmemizi istiyorlar.

Yapılması gereken, kesinlikle geleneksel devlet aklının, AKP devletinin, Diyanetin toplumumuza dayattığı, 'şehitlik mertebesi' adı altında, çocuklarımızın, yoksul aile çocuklarının, kardeş kavgasına gönderilerek, katliama katılmalarına veya katledilmelerine tepki göstermektir.

Ana'lar çocuklarını, birileri sırça köşklerde şatafat içinde yaşasın, Mercedes araba ve koruma ordularıyla gezerek, yurtdışında tatil yapsın, ticaret yapsın diyerekten, 'şehit' olacak diye doğurmuyorlar. Halkımıza dayatılan savaş konsepti, 'şehitlik' adı altında katledilmeleridir. Yaşamlarından olmalarıdır. Ana'ların gözyaşları, 'şehitlik' önermesiyle görmezden gelinmektedir.

Toplumsal güçlerimize, halklarımıza, ölümü, çocuklarının katledilmelerini, 'şehitlik' önermesiyle, 'kutsatmaya' çalışanlar, bir kez dahi olsa, kendi çocuklarını göndersinler ve ''şehitlik mertebesini'' kendileri de, 'tatsınlar' görelim nasıl bir, 'tepki' verecekler?

Her hangi nedenle, ne olursa olsun, ölümleri, gencecik insanların yaşamdan koparılmalarını, 'kutsamak' asla kabul edilmemelidir. Yerkürede başta insanlar olmak üzere, tüm canlıların yaşam hakkı kutsaldır. Esas alınması gereken gerçeklikte budur. Kutsanması gereken insandır!

29 Mart 2016

E posta: aliekber.pektas@yoltv. eu

Face:aliekber.pektas

Twitter: @AliekberP