Birkaç haftadan beri birşeyler yazıp yazmamak arasında gidip gelirken, yazılacak ne kaldı diye kendi kendime sorup duruyorum. Yazmak istediğim birçok konu birçok köşe yazarı tarafından ele alınıp işleniyor. Sahi yazılacak ne kaldı?. Türkiye toplumu olarak Erdoğan’ın yarattığı bu kaosun içinde bir çembere haps olmuşcasına dönüp duruyoruz. Bir türlü çemberi kırıp çıkamıyoruz.

Almanya’da yaşayan bir göçmen olarak göçten kaynaklanan bir sürü toplumsal sorun önümüzde dururken Diasporada bizlerde bir türlü Erdoğan’ın Türkiye’de yarattığı bu kaos ortamından çıkamıyoruz. Mülteci sorunu üzerine yazmak istiyorum. Dönüp dolaşıp Erdoğan’ın AB ile yaptığı mülteci pazarlığı anlaşmasına geliyorum.

Almanya Başbakanı bayan Angela Merkel’in Türkiye ile gizli kapalı kapılar arkasında yaptığı anlaşma Avrupa’nın hümanist, insan onurunu öne çıkaran değerlerinin birkaç yüzbin mültecinin Almanya’ya gelmemesi uğruna satılıyor. Bu arada Erdoğan, mülteci akının anahtarının kendisinde olduğunu, istediği an sınırları açıp yüzbinlerce mülteciyi Avrupa yollayacağını söyleyerek tehdit ediyor.

Federal Almanya başbakanı bayan Merkel gerek kendi partisi CDU içinden ve gerekse Horst Seehofer başını çektiği kardeş partisi CSU’nun baskılarına daha fazla dayanamıyarak Erdoğan dayattığı şartları kabul ederek, daha doğrusu öyle görünerek zaman kazanıp, Almanya’da giderek toplumsal krize dönüşen mülteci sorununu geçici de olsa yatıştırmaya çalışıyor.

Son üç Eyalet seçimlerinde (Baden -Würtemberg, Rheinland-Pfalz ve Sachen-Anhalt) sağcı populist AfD ( Almanya için alternatif ) partisinin aldığı çift haneli oy oranı CDU/CSU ve SPD Koalisyon hükümetini giderayak mültecilere karşı daha sert, Avrupa’nın humanist değerlerine ters kararlar almasına yönlendiriyor. Mülteci örgütleri, Kiliseler , Sendikalar ve insan hakları kuruluşlarının protestolarına rağmen 2.ci mülteci paketi çıkarıldı. Önümüzdeki yılın Eylül’ünde Federal Parlamento seçimleri var. Seçimlere kadar mülteci sorununda herhangi bir iyileşme beklenmiyor, aksine daha kötü,insani olmayan önlemler alınarak AfD’nin seçim başarısı engelenmeye çalışılıyor.

Mülteci sorununda AB Türkiye’ye eli mahkum gibi. Yunanistan’ın Makedonya sınırı Idomeni’de onbini aşkın mülteci haftalardır insanlık dramı yaşıyor ve Avrupa seyrediyor. Bu dramın daha ne kadar süreceği ise belirsiz.

Evet, dönüp dolaşıp Türkiye’ye geliyorum. Barış için Akademisyenlerin savaşa karşı yaptığı barış çağrısı sonrası işten atılan, haklarında soruşturmalar açılan ve tutuklanan Akademisyenler, işten atılan gazeteciler ve Erdoğan'ı eleştirdikleri için haklarında soruşturma açılan toplumun her kesiminden insanın karşılaştığı sindirme ve baskı ortamına karşı süren sessizlik toplum olarak içine düştüğümüz akıl tutulmasının ruh halini yansıtıyor.

Bir kişinin Sultan olma , tek başına yönetme pahasına ülkeyi içine sürüklediği bu savaş ortamında toplumun özgürlük için, demokrasi için sokaklara dökülmeyişi, toplum olarak içine düştüğümüz bu karanlık ortamdan çıkma arayışımızın zayıf kalması, toplumda destek bulmaması toplum olarak bir kişi tarafından yönlendirilmeli, bir büyüğe tapınma gibi bir ruh halimizin olduğunun en belirgin işareti.

Akıl tutulmasından kurtulmamız önümüzdeki dönemde Uluslararası ve Ortadoğu’daki gelişmeler başta olmak üzere, Türkiye’de de iç politika’da muhalefetin, (buna CHP’de dahil) ve demokrasi güçlerinin izleyeceği etkin, ortak hedefler ve talepler etrafında biraraya gelecekleri yeni bir Türkiye için ortak stratejik bir programı hayata geçirmelerine ve mücadele için sokaklara dökülmelerine bağlı.

Özgür düşünemeyen toplumlar diktatörlerin gölegesinden kurtulamazlar.Özgürlükler ve haklar ise ancak mücadeleyle kazanılır.