Federal Hükümet geçen Çarşamba günü, Federal Ordunun DAİŞ’e karşı ABD öncülüğünde yürütülen »savaşa« katılımını genişletme kararını aldı. Zaten ana karargâhları Geilenkirchen’de olan Alman AWACS uçakları, Mart ayında Konya yakınlarındaki NATO üssüne konuşlandırılmışlardı. Gerçi hükümet kararında »AWACS uçakları sadece NATO hava sahasında veya uluslararası sahada uçacak« (yani Türkiye ve Akdeniz üzerinde) deniliyor, ancak bu uçakların asıl hedefinin Suriye hava sahasını kontrol etmek olduğunu herkes biliyor.
Bilindiği gibi AWACS uçakları 520 kilometre ötede uçan uçakları tespit edebilme yeteneğine sahip ve uzmanların görüşlerine göre de, »uçuşa yasak hava sahalarını kontrol altında tutmak için en iyi araç« durumundalar. Bu açıdan AWACS uçaklarının sadece Suriye savaş jetlerini değil, aynı zamanda Rus uçaklarını da gözlem altında tutacakları söylenebilir. 23 Eylül tarihli yazımızda belirttiğimiz gibi, toplanan bilgilerin DAİŞ çetelerine ulaştırılma olasılığı düşünülünce, insan acaba DAİŞ’e destek mi çıkılacak diye düşünmeden edemiyor.
İşin bir yanı bu. Diğer kritik yanı ise, bu şekilde savaş birliği NATO’nun resmen Suriye’deki savaşa katılıyor olması. Aslına bakılırsa, bu yeni bir karar da değil. Çünkü Temmuz ayında Varşova’da gerçekleştirilen NATO Zirvesine AWACS uçakları ile DAİŞ karşıtı koalisyonun desteklenmesi kararı alınmıştı. Varşova’da alınan kararın arka planında Rusya’nın Akdeniz’deki konumunu zayıflatma girişimleri durmakta. Daha 2015 Sonbaharında NATO’dan yapılan bir açıklamada Rusya’nın Akdeniz’deki konumuna karşı yeni bir »NATO Güney Stratejisi« geliştirildiği belirtiliyordu. Bu stratejinin ana unsurları Varşova’da karar altına alındı. Daha önceleri de yazdığımız gibi, NATO’nun giderek daha geniş biçimde Irak ve Libya’da farklı biçimlerde angajman göstereceğinden ve NATO üyesi olmayan bölge devletleri ile »Bölgesel Partnerlikler« kuracağından hareket etmek gerekiyor.
AB’nin Akdeniz’in muhtelif yerlerindeki çeşitli askerî ve polisiye operasyonları da göz önünde tutulursa, NATO ve AB güçlerinin şu anda bile Akdeniz’i bir »iç denize« çevirmiş oldukları ve burada son derece dar örülmüş bir askerî ağ oluşturdukları görülebilir. AB’nin askerî misyonlarına kısa bir bakış bunu kanıtlıyor: AB’nin »Sophia Operasyonu« geçen yaz genişletilmiş ve mülteci savunması, »silah kaçakçılığı« ve Libya Sahil Koruma Desteği unsurlarıyla büyütülmüştü. Bunlara Frontex’in yürüttüğü »Triton Sınır Koruma Operasyonu«, NATO’nun mülteci »akınlarını durdurmak« gerekçesiyle Ege’de başlattığı operasyonu ve İtalyan deniz kuvvetlerinin »Operaione Mare Sicuro« adlı operasyonunu eklediğimizde, NATO’nun »Sea Guardian« operasyonu çatısı altında Akdeniz’de müthiş bir askerî potansiyeli toplamakta olduğunu tespit edebiliriz.
Şimdi bunlara Federal Ordunun AWACS casusluk uçaklarının katılacağı operasyon da ekleniyor. Böylelikle Batılı emperyalist güçler farklı askerî ve polisiye operasyonlardan oluşturdukları geniş bir ağ ile Rusya’nın Akdeniz’de hareket alanını daraltabilecekler. Sonuç itibariyle, DAİŞ’e karşı sözde »savaş« Rusya’ya karşı bir konumlanma hâline getiriliyor. Bu da ABD’ye, AB’ye ve NATO’ya güvenmenin ne büyük bir hata olacağını kanıtlıyor.
15 Ekim 2016