Ukrayna’dan şimdiki rakamlara göre yaklaşık bir milyon kişi ülke dışına çıkmak zorunda kalmış. Bunlar öncelikle Polonya daha sonra Macaristan, Slovakya, Romanya gibi ülkelere gitmişler. Avrupa Birliği bu insanlar için özel bir statü belirlemiş: gittikleri ülkede en az bir yıl sorunsuz olarak kalabilecekler, ilticaya başvurmalarına gerek olmayacak, çalışma izni alabilecekler ve gerekli ihtiyaçları da sağlanacaktır. Bu süre Ukrayna’daki duruma göre üç yıla kadar uzatılabilecektir.
Bu uygulama bir süreden beri gözlemlenebilen mülteciliğin farklı kategorilerini göstermektedir. Neden Ukrayna’dan gelenlere yönelik olarak böyle bir uygulama yapılıyor da, başka ülkelerden gelenlere mültecilik konusunda zorluk çıkarılıyor sorusu, uygun bir soru değildir çünkü bu uygulama yeni değildir.
Almanya altı yıl önce 800 bin kişiyi mülteciyi olarak aldı. Bunların bir bölümü Iraklıydı ama büyük çoğunluk Suriyeliydi. Ek olarak İsveç de Avrupa ülkelerini yürüyerek geçen bu insanların bir bölümünü alacaktı.
Ukrayna’dan gelenlere yönelik uygulamayı hemen kabul eden Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Macaristan ve Polonya yönetimleri ise “Müslüman mülteci istemedikleri” gerekçesiyle hiç mülteci almamışlardı.
Almanya İşveren Sendikaları Başkanı o yıl yaptığı açıklamada ülkeye bu kadar çok mülteci alınmasını savunmuş ve ekonominin bu insanlara ihtiyacının olduğunu belirtmişti. Aradan geçen zaman içinde özellikle ucuz işgücüne gerek duyulan alanlarda bu mültecilerin artan oranda çalıştığını görmek mümkündür. Mesela bazı kentlerde otobüs şoförlerinin önemli bölümünü bu yeni gelenler oluşturmaktadır.
Farklı bir uygulama Türkiye’den gelen doktorlara, hemşirelere ve öğretim üyelerine yönelik olarak da vardır. Bu insanların küçük bir bölümü ilticaya başvurmakta –ve hemen kabul edilmekte- diğerleri ise hemen çalışma izni almakta, bir bölümüne iki yıl süreli burs verilmektedir.
Bu kalifiye elemanların önemli bölümü ülkeyi ekonomik ve politik nedenlerle değil, yaşanmaz duruma geldiği için terk etmektedir.
Mültecilik ve sürgünlüğü tek kategori olarak görmemek gerekir. Ekonominin dönemsel ihtiyaçlarının yanı sıra gelenlerin dil bilmesi, alanlarında kalifiye eleman olması önemlidir.
Yaklaşık kırk yıl önce Paris’te konfeksiyon atölyelerinde de benzer uygulamayı görmek mümkündü.
Atölyelerde çok sayıda değişik uluslardan kaçak işçi düşük ücretle çalışırdı. Fransız polisi yeni mevsim giysilerinin dikildiği ilk ve sonbahar aylarında durumu bildiği halde karışmaz, işlerin kesat olduğu diğer aylarda ise atölyeleri basıp, kaçak işçileri yakalayıp sınırdışı ederdi. Bu kaçakların bir bölümünün iltica başvurusu reddedilmişti, diğerleri ise başvuru bile yapmadan ülkede kalıp çalışıyorlardı.
Gönderilenlerin yerlerine kaçak olarak yenileri gelirdi.
Keza uluslararası politik ortama göre belirli ülkelerden gelenlere hemen özel statü tanınırdı. 1990 öncesinde SSCB veya Varşova Paktı ülkelerinden birisinden gelip de Almanya ve diğer Avrupa ülkelerinde iltica sıkıntısı yaşayan yok denilebilecek kadar azdı. Bunlara özel muamele yapılırdı.
Mülteciliğin farklı kategorileri eskiden de vardı ama şimdi ayrım daha netleşmiştir.
Yapılan yepyeni bir uygulama değildir.