Şu Willi hocanın telefon saatlerine bir türlü alışamadım doğrusu. Ne zaman uyur, ne zaman kalkar bilemem, ama günün birinde sabahın köründe aradığı için fena kapışacağım. Böyle şeyler aklımda ahizeye uzandım. "Günaydın" dedi, "hayırlı sabahlar! Hoca Türkçesini de geliştirmiş, "bakıyorum Hayır modasına iyi uyum sağlamışsın hocam" deyince, "merak etme" dedi, "her şey hayırlı olacak!"
Sendeki iyimserlik bende de olsa diye düşündüm. "Hocam gelişmeler pek hayırlı değil ama" dedim. "Ne o, sen de mi şehir efsanelerine aldanıyorsun?" dedi ve devam etti. "Yahu bir iktidar düşün, hegemonik güç olmuş, tüm devlet aparatı elinde, seçmen desteğine sahip ve buna rağmen istibdat rejimi altında referanduma gidiyor". "Yani?" "Yanisi şu: birincisi, bu bir zayıflık göstergesi. Rejim düşünüldüğü gibi mutlak hakim değil ve hala koalisyonlara ihtiyacı var...".
Hoca derin analize girmeden, araya girdim. "Ama hocam, her şey ellerinde. MHP de fiili koalisyon ortağı..." "Hayır, doğru değil". Nasıl yani diyecek oldum, devam etti. "Doğru değil, çünkü devleti tek başına yönetemiyorlar. MHP de parçalı. Asıl koalisyon bürokraside ve çok kırılgan. Ve en önemlisi, ordu hala bir NATO ordusu". Hah, şimdi kafam karıştı işte. Ama hoca durmadı. "Elbette inkârcılık ve milliyetçilik farklı odakların ortaklığını devam ettiriyor. Erdoğan’ın alternatifsiz olması şimdilik koalisyonu bir arada tutuyor. Ama gidişat, egemen blokda ciddi bir çatışma olacağını gösteriyor. Yeni bir darbe olasılığı artıyor".
Üff, ya hoca, sabahın köründe insanın morali böyle bozulur mu. "Desene ortalık kan gölüne dönecek". Hoca güldü, "Dur bakalım, hemen yelkenleri indirme. Doğru, referandumda nasıl bir sonuç çıkarsa çıksın, rejim 7 Haziran sonrası olduğu gibi, benzer bir şiddet sarmalına sarılabilir. Ama bu sefer fena halde meşruiyetini kaybetmiş olarak, ki bu zaten kırılgan olan iktidar ilişkilerini koparacak düzeye çeker.
Şunu unutma: bu koşullarda referanduma giden rejim, zayıf olduğunu gösterdi. İkincisi, tüm olanaklar ellerindeyken ‘evet’ oyu alarak referandumu kazansa bile, kaybetmiş olacak." Kazanıp, kaybetmek mi? "Nasıl olacak" dedim. "Şöyle" dedi, "farklı güç odaklarının desteğine muhtaç olan bir iktidar, ülkenin neredeyse yarısını karşısına aldığı zaman, uzun süre ayakta kalamaz".
"Kaldı ki", diye devam etti, "her ne kadar birleşik bir Hayır Cephesi oluşmuş olmasa da, görünür olmayan, ama ciddi bir toplumsal dinamik lavlar gibi alttan alta kaynıyor. Referandum demokratik koşullar altında yapılsa, kesin ‘Hayır’ çıkar, ama küçük bir farkla çıkacak ‘Evet’ dahi, aslında ‘Hayır’ anlamına gelecektir. Şahsen ben ‘Hayır’ çıkacağını düşünüyorum ve tüm gücünüzle bunun için uğraşmalısınız diyorum".
Bir soğuk, bir sıcak duş altında kalmışım gibi hissettim. Hoca devam etti, "Bak" dedi, "insanlar tüm engellemelere rağmen, yaratıcı kampanyalar geliştirdi. Birbirinden bağımsız, bazen tek başına, bazen birlikte ‘Hayır’ için çaba gösteriyorlar. Bu, geniş bir toplumsal muhalefet potansiyeli demektir. Evet de çıksa, hayır da, ne dünyanın sonu olacak, ne her şey bir anda düzelecek. Mücadele her halükarda devam edecek. Moralini yüksek tut. Onlar kaybetti bile".
Hoca haklı, bir seçim veya referandumla her şey hallolmuyor. O halde mücadeleye devam. Hadi Hayır’lısı!