Yeni yıl egemenler açısından hiç de iyi başlamadı. Emperyalist-kapitalist dünya düzeninin, özellikle 2007 küresel krizinden bu yana daha çok battığı çoklu kriz ortamı, kapitalizmin merkez ülkelerinde dahi burjuva demokrasilerinin ancak içi daha çok boşaltılarak sürdürülmesine izin veriyor. Egemen sınıflar, tılsımını kaybeden neoliberalizme karşı yükselen toplumsal direnç mekanizmalarını ancak sosyal şovenliğe kanalize ederek zararsız hâle getirebiliyorlar. Emperyalist ülkelerdeki tekelci burjuvazi, ABD’nde olduğu gibi, kâh bizzat siyaset sahnesine inerek, kâh ırkçı ve sosyal şoven hareketlerin sokaktan uyguladıkları baskıyı kullanarak burjuva demokrasilerini »demokratörlüklere« dönüştürüyor.
Diğer yandan dünyanın Ortadoğu ve Uzak Asya gibi merkezî ihtilaf bölgelerinde uygulanmak istenilen emperyalist stratejiler tökezliyor, stratejik rakipler olarak görülen Rusya Federasyonu ve Çin Halk Cumhuriyeti yeni mevziler kazanıyorlar. Bununla birlikte emperyalist güçler arasındaki çelişkiler derinleşiyor, işbirlikçi rejimler konjonktürel gelişmelerin olanaklı kıldığı dayatmaları yapabiliyorlar. Emperyalist hegemonya geriliyor. Ancak bu gelişmeler emperyalist cephenin, tekelci burjuvazinin tahakkümünün zayıfladığı anlamına gelmiyor.
Örneğin Federal Almanya (FAC) Kasım ayından bu yana, hem de tarihinde ilk kez, hükümet çoğunluğunu sağlayamıyor. Sermayenin amiral gemilerinden FAZ gazetesindeki bir yorumda vurgulandığı gibi, buna rağmen (kapitalist) devlet »tıkır tıkır« işliyor, hatta gerek Avrupa’da, gerekse de NATO içerisindeki güçlü konumunu koruyor. Dahası, Federal Hükümetin kurulamamış olması dahi işçi sınıfının ve ücrete bağımlı çalışanların sosyal ve demokratik haklarına yönelik ağır saldırıların hızlandırılması için kullanılıyor. Bugünlerde hükümet görüşmelerine başlayacak olan muhafazakâr Hıristiyan Birlik Partileri ile SPD henüz Federal Hükümet kurulmadan Ren Kapitalizminden arta kalan sosyal ve demokratik kazanımların son kırıntılarını da yok etmek için çaba gösteriyorlar.
FAC’nde işçi sınıfının kendi içerisinde yaşanan derin bölünmüşlük, orta katmanlar olarak tanımlanan ve şimdiye kadar işçi sınıfı içerisinde sayılmayan mühendis veya kalifiyeli teknisyenlerin de işçiler gibi aynı güvencesizlik girdabına girmeleri, ama ücret ve çalışma koşullarındaki kötüleşmelere karşı direnmekten uzak kalmaları ve bunun yerine ırkçı partilere yakınlaşmaları, sosyal şovenizm dalgasını güçlendiriyor, çalışan sınıfların çıkarlarına aykırı uygulamalara rıza göstermeleri kolaylaşıyor. Sınıf uzlaşısı konumunu terk etmeyen sendikalar ise, toplumsal rızanın yaratılmasında kilit rol üstleniyorlar.
Bu koşullar altında burjuva partileri arasındaki farklar flulaşıyor, söylemdeki nüans farkları haricinde programatik ortaklaşma gerçekleşiyor. CDU/CSU, SPD, Yeşiller, FDP ve hatta AfD’si ile fiili olarak bir »Kapitalist Birlik Partisi« oluşuyor. Parlamentarizm batağına saplanmış reformist sol ise, çoktan umut olmaktan çıkmış durumda. Görüldüğü kadarıyla da yeni bir ayrışma ile karşı karşıya. 2018’in ilk günleri, başta FAC olmak üzere, tüm Avrupa’da yeni bir gericileşme ve militaristleşme sarmalının başlayacağına işaret ediyor. Ve hiç koşulları olgunlaşmamış olsa da, tek çıkış yolu olan sosyalizmin gerekliliği giderek daha belirginleşiyor.
6 Ocak 2018